oplumsal
yaşamda, birçok nedenle inanılmaz boyutlara ulaşan
depresyonların yaşandığı dönemler bulunmaktadır. Birçok
normun yok olmasıyla doruğa tırmanan bu süreçler, hiç
kimse için kolay geçmemiş,
sonrasında, herkes kendine göre bir acı çekmiştir. Bu zaman
zarfında insanlar algılama kapasitelerini kaybetmiş, birçok
kişi imana olan uzantılarında büyük oranda zarar görmüş
ve bazıları da korku
içinde “ Bana dokunmayan yılan bin yıl
yaşasın “ misali, hayatını düzene sokmak zorunda
kalmıştır.
İnsanlar
zor geçen bu dönemlere, o güne kadar elde ettikleri ilme, huy
ve karakterlerine göre çeşitli tepkiler göstermiş, bazıları,
başkalarının zarar görmesi pahasına ve “ tüm
mistik uyarılara rağmen “ inatlaşarak yaşamı
adeta durdurmuş, mistisizmin temel koşulu ve mukaddes hükmü
olan “ Her nereye bakarsanız
Allah’ın vechini görürsünüz “ uyarısını
maalesef, boğuk ve soğuk yüzlerle tanımazlıktan gelmiş, alt yapısız şekilde,
olayları tefekkür ve muhakeme yoluna gitmeden, basit anlayışlarla
değerlendirmiş, bazıları da her zaman yaptıkları gibi
insani ve mistik yükümlülüklerini yerine getirmeye devam
etmişlerdir.
Kazanan,
önyargılı olmayan ve sadece ilimle uğraşan taraf olmuştur.
İnsanların
gerçek kişilik ve kapasiteleri her zaman, en zorlu devrelerde
ortaya çıkar. Bazıları, yukarıda belirttiğim atasözü
misali saklanır, bazıları ise zorlukların karşısında yıkılmadan
ayakta kalıp dimdik durur. Ancak, değişmeyen gerçek şu ki,
hepimiz bir imtihan dönemini yaşamak zorundayız. Asıl önemli
nokta, bu toplumsal imtihanların neler getireceği, etkilenen tüm
insanlara ne kadar zarar vereceğidir.
Bunca
olumsuzluk, zaman içinde yerini; rahat, sıkıntılardan uzak
bir döneme bıraktığında zor günlerdeki davranışlar gözden
geçirilecek ve ilme dayalı bir yaşam olup olmadığı
saptanacaktır.
Esas paradoks yaşanan olumsuzluklar üzerinde olacak ve insan
kendine bildirilenler doğrultusunda yapamadıklarını görüp
bundan ötürü de çelişki içinde olduğu durumlardan dolayı
üzüntüye kapılacaktır.
Toplumsal
dönemlerin getirdiği bu badireleri atlamak ,yaşanan olayları
olgunlukla kabul etmek, bireysellikten sıyrılarak fevri
davranmamak, özellikle “
dedikodu ” yu ve zan mekanizmasını devre dışı bırakmak,
en azından “
İnsan ” olduğumuzu unutmadan yaşamak en akılcı yöntem
olacaktır.
Bu
tür düşünce yapısına sahip olanlar, neşe, hareket,
dinamizm içeren yönleriyle bir bütün olarak yaşamı kabul
etmişlerdir. Yaşamı güzelleştirmek uğruna bir ömür tüketen
bu insanlara vefa borcumuz var.
“
Allah’ ın her an yeni bir şanda olduğunu ”
ve bir gün “
şanı gereği” dönüşümün
kaçınılmaz olacağını kabul etmeyen, kendilerine yandaş
bulan olumsuz bireyci-
dedikoducu,
çıkarcı , aptal ve beceriksiz insanların bedelini ne
yazık ki toplum olarak bizler ödüyoruz.İstanbul
- 25.4.2001
http://afyuksel.com
|