ulundukları
ortamı terk etmek zorunda kalan bireylerin yaşadıkları
durumu, şartları, gereksinimlerini, geçirdikleri halleri,
ancak travma şeklinde tarif edebilmek mümkündür.
Ancak, bu tanımlama, belki de onların yaşamlarından örnekler
sergileyen bir ölçüt değildir.
Kişiliğimiz;
bir bakıma bilinç
dışı davranışlar, anılar ve korkular üzerine
kurulmuştur. Sert,
bükülmez, kırılmaz bir
imaj kurma konusundaki kararımız, bizleri istenmeyen bir
neticeyle baş başa bırakabilir Kişiliğimizin
travmatize edilmesi ise, bu duyguların ürkütücü
faaliyetleri sonucunda meydana gelmektedir.
Travmanın
etkilerinden kurtulabilen bireyler, ahlâk değişimine yönelebilmiş,
fosilleşmiş kişilik kabulünün dışına taşabilen, “parçalanma”
korkusuyla yaşamayan, başa baş -dişe diş mücadelede
kararlı ölçülere uygun davranmayı sürdürenlerdir...
Çaresizlik, aldatılma, utanç, tecavüz gibi
“ travmatik ” yaşantılardan çıkmanın
tek yolu budur...
İnsan
yaşamındaki yanılmada oluşan çatlağı, “ görmezlikten”
gelme düşüncesi, travmatik hareketlere ön ayak olan en önemli
faktördür.
Zira insanın özünde hissettiği şey;
“ Kendin ol ve Kendini tanı ”
dır..
Bu hissedilişe verilen yanıt esnasında birey
hırçınlaşmamalı, varım - yoksun düşünceleri
arasında kararlı bir “ BEN ” müşâhedesi ağırlık
kazanmalıdır.
Birey;
kendine yapılan hareketlerin “Ben” inde açtığı
yaraları sarmayı, becerebilme yetisine sahip olmalıdır.
Başka deyişle ezici gücün ezip hırpaladığı
“Ben” ini , “ Biz”
olarak kabul
edebilir. Bir bakıma bu anlayış onu da tek BEN içine
almaktadır. Bu meşakkâtli,
ama netice alıcı bir yoldur.
Ancak böyle bir konum, aranan dengeyi getirebilir.
İşte ruhlardaki bu alt üst oluşu yatıştırmak , başa geleni
“ biz ” kavramı içinde ayırım yapmaksızın değerlendirmek bir bakıma
“anlamlandırmak ” travmatik tavırlara set çeker.
Travmatizmi
yaşayan, adeta ona mahkûm olan insanlar, olumlu ve olumsuz
duygulara bölünürler. Zira, travma bireyi mutlaka böler. Bir
yanı isyana teşvik eden, öfke duyan taraf, öbür yanı
“bu alt üst oluş bitsin! ” diyen taraf..
Bu şartları yaşayan kişi, ya isyan eder, ya da
kaçar, susar, donakalır veya inanılmazı
yapıp,okları atana sığınır...
Travmatize olmuş bireyler, etkileşimden çıkmak için
kendilerini ispatlarcasına, travmatik yaşantıları dile
getirmekte bir sakınca görmezler.
Travmatize olmuş toplumların, bireylerin içinde yatan şey hesaplaşma
arzusudur. Bu nedenle mutlaka anılara, tanıklara
ihtiyaçları vardır. Bu zaruretlerini karşılamada
zorluk da çekmezler, istediklerini temin edebilirler. Az sayıdaki
insan, bu önemli illetten kaçabilir. Başarılı
olmaya en önemli engel, travmatik şartlarda sıkışıp
kalmak, bir anlamda boğulmaktır...
Diğer yandan, bazı çevrelerin sorumluluklarını unutmadan, Mistisizme karşı yapılacak vahşi saldırılar yerine, sağduyulu, uygarlığı ve insanlığı gözeterek yaklaşım yapmaları işin en mantıklı tarafı olacaktır.
Kesin
olan şey şudur ;
Aydınlık yüzler ancak travmadan kurtulabilirler.!
İstanbul
- 13.11.2001
http://sufizmveinsan.com
|