Kayıt için burayı tıklayın

u hafta konumuz zikir...Önce, bilim dünyasının bulgularına bir göz atalım isterseniz...

Scientific American  Dergisinin 1995 Ocak sayısında şöyle bir yazı vardı:

“Modern nöroloji bilimlerinde tanımlanan haliyle beyin,uzmanlaşmanın neredeyse saçmalık noktasına vardırıldığı bir hastaneye benzer. Örneğin, beynin dil ile ilgili bölümünde, bazı nöronlar, (sinir hücreleri) yalnızca özel isimleri, bazıları ise yalnızca düzensiz fiilleri kavramaya yönelik çalışırlar. Görme ile ilgili bölümde sinir hücrelerinin bir bölümü turuncu, kırmızı renklere; bir kısmı güçlü kontrastlı diyagonal çizgilere , bir kısmı ise , soldan sağa hızlı hareketlere yönelik çalışırlar."
Yanıtlanması gereken soru, son derece karmaşık işlemleri algılayacak aklın nasıl oluştuğudur.

1993 yılında yapılan iki deneyde, çalışan beyinde oldukça özelleşmiş bölgeler bulunduğu görülmüştür. Birinci deneyde görevliler, maymunları çalışan belleğin kullanılmasını gerektiren iki işi başarmaları için eğitiyorlar. Bu işlerden biri, maymunların gözlerini bir ekranın ortasındaki sabit noktaya dikmeleri... O sırada ekranın başka yerinde yanıp sönen bir kare de maymunun görüş alanı içinde yer alıyor. Karenin kaybolmasından  birkaç saniye sonra maymun, bakışlarını  karenin bulunduğu noktaya yönlendiriyor.

Diğer iş, görüntünün konumundan çok,niteliği ile bilginin akılda tutulmasını gerektiriyor. Araştırmacılar,ekranın merkezinde yanıp sönen bir görüntü oluşturuyorlar. Her maymun, görüntü kayboluncaya kadar ve gözlenen şekle bağlı olarak gözlerini sağa ya da sola çevirmek için eğitiliyorlar. Elektrotlarla, maymun beyninin korteks sinir hücreleri, ekranda görülüyor .Bu bölgelerdeki nöronların aktiviteleri yine elektrotlarla ekrana yansıtılıyor. Her testte,sadece  bir nöron grubu harekete geçiyor.( Burada anlatılmak istenen, beyine belli programlar uygulandığında, nöron aktivitelerinin artmasıdır.)

Bir başka deney de, insanlar üzerinde...Gönüllülere,isimler içeren bir liste veriliyor. Kendilerinden bu isimleri yüksek sesle okumaları ve her isim ile ilgili bir yüklem,örneğin;”köpek” sözcüğünü okununca “havlamak” gibi bir fiil  söylemeleri gerekiyor. Bu deneyde, gerek beyin korteksinde , gerek beynin pek çok farklı bölgelerinde nöron artışı gözleniyor. Aynı isimleri içeren listelerin tekrarlanması, nöron aktivitesinin değişik bölgelere kaymasına yol açıyor.”

Elde edilen bu veriler, beynin bir bölgesinin sözcük türetmeyi gerektiren kısa süreli bellek görevi gördüğünü, ama iş otomatikleştikten sonra, başka bir bölümün görevi devralacağını gösteriyor. Algılamaların tek bir merkezden mi, yoksa beyne yayılmış olan bir çeşit entegrasyon ağı tarafından mı kontrol edildiği, beyin uzmanlarınca ayrı ayrı değerlendirilmiş durumda...

Bu makale yayımlanmadan yaklaşık dokuz yıl önce (1986’da)  görüşlerini “İnsan ve Sırları “ kitabının “Dünyadaki en önemli çalışma :Zikir” adlı bölümünde bildiren araştırmacı-yazar Ahmed Hulûsi ise , şunları söylemektedir:

”Yaklaşık on dört milyar hücreden oluşan insan beyninin ancak,  cüz’i bir kısmı doğum esnasında aldığı ışınlarla faaliyete geçer. Bundan sonra yeni tesirlerle , yeni açılımlara kavuşması imkânsızdır. Beyin, doğum anından sonra, dışarıdan gelen ışın etkileri ile yeni hücre gruplarını devreye sokamaz. Ancak, beyindeki devreye girmemiş kapasite, ilelebet  atıl durmak için  var edilmiş demek değildir... “Allah” ismini dilinizle söylediğinizi kabul edelim; bu ismin beyinde hatırlanması, mânâsını oluşturan hücre grupları arasında bir biyoelektriğin akışı demektir. Esasen, beyinde tüm fonksiyonlar,beyin hücreleri arasındaki biyoelektrik faaliyetten başka bir şey değildir. Her mânâya göre beyindeki değişik hücre grupları arasında  bir biyoelektrik akış söz konusudur. Bu akış neticesinde devreye giren hücre grubuna göre,ortaya sayısız mânâlar çıkmaktadır.

Zikir yaptığınız, yani Allah ‘a ait olarak bilinen bir mânâyı tekrar ettiğiniz zaman,beyinde ilgili hücre grubunda bir biyoelektrik akım meydana geliyor ve bu,bir tür enerji şeklinde Ruh’ a yükleniyor. Devamı halinde ise, başka hücre gruplarını devreye sokuyor.”

1995 yılına ait bir Amerikan bilim dergisinin açıklamaları ile , araştırmacı-yazar Ahmed Hulusi’nin 1986’da yazdıkları ve zikirle kurulan bağlantı...

Kuranı Kerim ‘de de birçok ayetlerle ile zikir konusuna değiniliyor. Âyetlerden bazıları şöyle...

“Fekkuruni ezkuruküm “Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim . (Bakara/152)

“Vezkurullaha Zikren kesiyra” Allah’ı çok çok zikredin (Enfal /45)

“Vele zikrullahi Ekber” Muhakkak, Allah zikri Ekberdir.( Ankebut/ 45)

“Ricâlün la tulhiyhim ticaretün ve la bey’un an zikrillah “ Ricâli, ticaret ve alışveriş , Allah zikrinden alıkoymaz. (Nur / 37)

İnsan yaşamının beyin sayesinde düzenlendiğini,Allah isimlerinin işaret ettiği mânâların bu şekilde ortaya  çıktığını ve insan şuurunun Allah’ı ancak beyin kapasitesi kadar tanıyıp yakîn elde edeceğini, beynin elde ettiği bütün verileri öte yaşamda sonsuza dek canlı dir ve şuurlu bir şekilde yaşayacak olan ruha yüklediğini  göz önüne alırsak, bu kapasiteyi  artırmaya yönelik zikir kavramının önemini daha iyi anlarız.

Ancak,hatırlatalım ki,zikrin gelişigüzel değil, bilenlerin tavsiyesine göre yapılması çok daha faydalıdır.

İstanbul - 06.10.2000
http://afyuksel.com

Not:
Bu yazı 1996 ekim ayı, mahalli basın organı Pendik gazetesinden alıntıdır.

 


Üst Ana sayfa e-mail