Herkes ağlar... Kimi doğarken,
kimi isterken, kimi verirken. Kimi alışkanlıklarına ters
gelene ağlar, kimi alışkanlıklarını yaşarken ağlar. Ağlayanların
tümü, ağlamalarını bilinçleri seviyesince yapar.
Bilinçlendikçe sızlanmalar
terk edilir.
Bebek doğarken, yeni bir
aleme gelişinden dolayı ağlar. Sonsuz sınırsız alemden sınırlı,
beş duyulu aleme gelişinden ağlar. Zaman geçtikce bilinci
gelişir ve ağlama türü değişir, dillenir ve ağlaması şekil
kazanır. Artık ne dediğini „anladık“ deriz, ancak illizyonumuz artar ve sınırlılığın
getirmiş olduğu sızlamayı fark edemeyiz. Rahatsızlığımızı,
egomuz bir tür illüzyon ile kapatır. Ne zaman ki sınırsızlık
gerçeği ile karşı karşıya kaldık, egomuz ona hemen bir
maske takıp kendine bir hayal dünya kurar ve yine izafi
mutluluğa döner. Egomuz ilk bilinçlenme halini bedende yaşadığı
için bedenin mutluluğunu gerçek mutluluk diye kabullenir.
Para kazanırken ağlayanlar,
para harcarken ağlayanlar, para için ağlayanlar, şehvet için
ağlayanlar, şöhret için ağlayanlar, DÜNYA*için
ağlayanlar, ihtiyacı için ağlayanlar...Bitmiyor hiç,
duyulmuyor seslenişi sınırsızın sınırlılık aleminde.
Ahiret
için ağlayanlar...algılanmıyor ki, cennet
yaşamı sızlanmanın bittiği yerde başlar.
Çocukluktan beri alışmışız
sızlanmaya, ağlarsam sızlanırsam annem ve babam istediğimi
yapacak. Hayatımızı bu kurallarla bezemişiz ve bunu
destekleyen ATAsözleri söylenmiş bize.
„Ağlamyana
süt yok“ . Gayemiz olmuş sızlanmak ve ağlamak. Hayatın
sevgi dolu anlarını elde edebilmek için „sızlanman“
gerek denmiş. Gerçek sevgi ve aşkı hiç tatmadığımızdan,
bu sızlanmanın sonucunda elde ettiğimiz sınırlı cenneti yaşayıp
„tamam hepsini yakaladım“ deyip tümünü, sonsuzluğu kaçırıyoruz.
Ağlamayı sızlanmayı
bitirmenin tek yolu var: Cesur
olmak.
Cesaret ile başlarsın seyre.
Kişilerin, etrafın ve şartlanmaların seni yakmaya başladığı
zaman cesaretli olmaz isen dönersin yine sınırlılık
alemine. Sınırlı cennet, cehennem yaşanır. Kâh olursun dünyandaki
Vezir, kâh düşersin yere olursun dünyandaki rezil. Zaman
zaman „neydi günahım?“
diye sızlanıp ağlarsın.
Cesaret ise kişinin özünden
gelen bir seslenişdir. Tefekkür ile edinmiş olduğun ilmi,
hayatına geçirme mekanizmasıdır. Hayatına yenilikler
getirir bu tür tefekkürler, alışkanlıklarınla yaşayanlar
(sızlananlar) tarafından dışlanırsın. Cesaret mekanizmasını
kullandıkça hayatında bu
tür oluşumlar çoğalır ve yakınlarından kopmaya başlarsın.
Koptukça bağlılıkların azalır ve sende birimsel ağlama ve
sızlanma sıfır noktasına doğru gider. Bağımlıkların
azaldıkça beklentilerin azalır ve EGONUN YARATMIŞ OLDUĞU
HAYALİ DÜNYAN kaybolur.
Bu andan sonra sızlanma sona
erer ve seyre başlarsın. Ancak ağlama devam eder fakat türü
değişir. Artık duyarlılıktan başlarsın ağlamaya. Sevinç
göz yaşları başlar sende. Kavuşmuş olursun muradına ve
ondan başkasını görmez gözün. Hep sever hep ağlarsın. Sınırlılık
alemine gelirken ağlarsın, sınırlılıktan sınırsızlığı
hissederken ağlarsın. Farklı, farklı.
Bu keyfi tatmak istersen sızlanmayı
terk etmek, tek şansın. “Ne
yaşarsan o olursun” sistemi gereği ne kadar çok sızlanırsan
o kadar az terk etme şansın var. Hemen eyleme başlamalısın.
Ne zaman ki bir sızlanma düşüncesi yakalasa bizi hemen o düşünceyi
bloke edip yeni olumlu düşüncelere dalmak gerek ki, hayatımızı
cennetin bir tür bahcesi eyleyelim.
Göreceksiniz bu eylemi ne
kadar coğaltırsanız hayatın gerçek tadına varıp o değeri
olmayan yapay çiçeklerin yerine hayat dolu güller bahçesine
dönecek yaşamınız.
Rengarenk ve sınırsız.
Sıratın
uzunluğu, cesaretin kadardır.
* DÜN – YA : Dün de yaşayan
anlamına gelebilir.!
Kader Haydaroğlu
Hamburg
- 12.11.2002
http://sufizmveinsan.com
|