Önemli
bir ürün de bal mumudur.
Kozmetik , kimya , boya vb. alanlarda kullanılır. Yenildiğinde
hiçbir sindirime uğramadan ve
bağırsaklar tarafından emilmeden dışarı atılır. Kalın
bağırsaklar üzerinde olumlu etkileri olduğu bilinmektedir.
Sarının tonlarındadır.
İşçi
arıların kovanda kaldığı ilk zamanlarında karın halkalarından,
âdeta terler gibi üretilirler. Bildiğim kadarıyla mumun
sunisi yapılmamıştır. Fenni kovanlarda; tabii mumun özel işlemlerle,
içerisinde bulunan yabancı maddeler ayrıldıktan sonra, karton
kalınlığında
ve üzerine petek gözleri izi basılmış levhalar
olarak
kullanılmaktadır. Bunlar
arılar tarafından kabartılır. Yeni mum ihtiyacı az olacağından,
bal toplamak için daha fazla zamanları kalır. Bu ise verimi
artırır. Arılar 1 kg mum üretmek için harcadıkları enerji
veya zamanda 8-10 kg hatta daha fazla bal toplayabilirler.
Bir
mühendislik harikası, hatta mucizesi sayılabilecek olan
peteklerden de söz etmekte yarar var sanırım. Birim alanda en
az malzeme kullanarak en çok depolama, ancak altıgen gözlü
peteklerle mümkündür. Silindir şeklinde olsaydı, petek gözleri
aralarında boşluklar kalacaktı. Dörtgen veya üçgen olsa iç
hacimleri daha az olacak, üstelik daha çok mum kullanılması
icap edecekti !... Her petek gözü diğerinin devamı ve büyüklükleri
bir miktar farklıdır. Duvarları cm.’ nin 1/500 i kadardır.
Kendi ağırlığının 25 katından fazlasını taşıyabilir. Ortadaki
tabakadan dik olarak ayrılmaz, ağzı bir miktar yukarı dönüktür.
Bu, balın akmamasını temin eder. Gariptir ki, bütün bunları
karanlıkta yaparlar. Demek ki
algılamak için her zaman göze ihtiyaç yoktur.
Arıların
gözleri ise başka bir âlem!... 7000 kadar küçük gözlerden
oluşmuş bir göz!... Bundan başının iki tarafında birer
tane var. Bu minik gözlerin her biri, karşısında duran
cismin bir kısmını görür. Hepsi bir araya gelince de cisim
eksiksiz olarak
biçimlendirilmiş oluyor. Bu iki büyük gözden başka, alnının
ortasında da üç adet tekli gözü daha vardır.
Kulakları
olmadığından, sesleri algılamazlar. Uyurken gözleri açıktır.
Koku alma ve dokunma organları başlarının iki yanındaki
antenleridir. Tat alma organları ise dil ve bacaklarıdır.
Evet , yanlış okumadınız!... Arıların bacakları
da tat alma özelliğine sahiptir. Arılar mor
ötesini algılamakta oldukça duyarlıdırlar. Yeşil ve kırmızıyı
algılamazlar. Bu sayede bulutlu havalarda bile güneşi fark
edip koordinatları
kullanarak kovanının yerini bulabilir. Lâkin
yemyeşil
çayırlıklar onlara grinin tonlarında görünür.
Biz neleri göremediğimizin bir farkında olabilsek!...
Arıcılığın
çok önemli yararlarından birisi de çiçeklerin
tozlaşmalarına, döllenmelerine yardım ettiklerinden, meyve
üretimine olumlu katkıları bulunmaktır.
Son
olarak, arıların nasıl çoğaltıldığı hakkında da bilgi
vermek isterim. Kovanda arı miktarı hacme göre fazlalaştığında,
ana arı bir nedenle yok olduğunda, ya da yaşlandığı fark
edildiğinde, işçi arılar hemen döllenmiş günlük
yumurtaları bulur, onları başta anlattığımız gibi özel
beslenmeye tâbi tutar. Ve birden fazla ana arı olur kovanda.
Aralarında savaş çıkar. Bir kovanda asla birden fazla ana arı
barınmaz. Yenilen, ki genellikle yaşlı olan ana olur, etrafına
aldığı bir miktar işçi arı ile kovanı terk eder, uzaklaşır
oradan. Bir ağaç dalına veya her hangi bir yere konan ana arının
etrafına salkım gibi sarılırlar işçi arılar. Buna “oğul
verme” denir. Bu topluluk özel usullerle alınır oradan,
getirilerek yeni bir kovana konur. İşte yeni kolonimiz.
Bu
oğul usûlünün bir sakıncası var , her zaman giden oğul
bulunamıyabiliyor. Yahut bu uçuş sırasında ana arıyı
kaybetme, ya da onun sakatlanması, yaralanması riski vardır.
Onun için akıllı arıcılar oğul vermesini beklemezler arıların.
Gerekli çokluğa erişmiş olan arı kovanlarının
içerisinde bulunan yumurtalı, ballı, polenli, arılı
çerçevelerin yarısı başka bir kovana aktarılır. Bu
aktarma sırasında ana arının hangisinde kalındığına dikkât
edilir. Diğerinde işçiler ananın yokluğunu hemen fark edip
ana çıkarma faaliyetine girişirler. Birden çok ana arı
yüksüğü olur. Çıkma günü takip edilir. Çıkan analardan
biri kovanda bırakılarak diğerleri "ana kafesi” tabir edilen minik kutulara alınır. Bunun da
ticareti yapılmaktadır.
İstanbul
- 11.06.2002
http://sufizmveinsan.com
|