Hey hâtunlar, bunlar genç bir kadının samimi görüşleri. Katılıyor musunuz?

Kendimi ve yaşıtlarımı bir dizi Amerikan filmiyle pompalanan bu çağdaş evlilik oyununda buldum. Ben ve okuldan arkadaşlarım hepimiz üniversite mezunu, dil falan bilen iyi şirketlerde ise girmiş, gelecek vaat eden, modern görünümlü eşi ve arkadaşları ile her tür konuda tartışabilen,açık fikirli insanlardık. Kocalarımızın da bizden aşağı kalır yanı yoktu. İyi okullar, iyi meslekler, alınan ödüller, kaliteli hobiler ve bu adamlarla yapılan annelerimizin evliliğine benzemeyen evlilikler.

Hattâ "Siz hâlâ annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?" diyen o reklâmın tutulma sebebi bu yeni çağdaş Türk aile modeline olan inançla ilgiliydi. O zayıf, genç ve "educated" görünen kızın eski evli kadınlarla hiç benzerliği var mıydı? Yapılan yemekler bile bu çağdaş evliliğe uygundu. Piliç roti yapılırdı ama yaprak sarma geleneksel durumu temsil ettiği için yapılmazdı. Çok zor olduğu için degil inanın bana, lazanyadan daha kolaydır yaprak sarma yapmak. Ama çağdaş evlilikteki kadın kendine bu kadar "domestic" bir görünüm veren ve annesine benzeten sembol hâline gelmiş bu yemeği yapmayı reddeder, tatlı ekşi soslu tavuk ve spagetti yapıp kocasının önüne koyar durmadan. Ya da dolma isteyen kocasını annesinde yemesi gerektiği konusunda ikna eder. Ev kadinligi sebebiyle boş olan saatleri oyalayan bu yemek aynı zamanda kocaya olan hizmetin ve özenin de göstergesi olduğundan, olsa olsa annede yenir. Erkek de karısını haklı bularak annesini yağlamaya gider. Anne hakikaten güzel yapamıyor kimse senin gibi der ve akşamdan artanları da evine götürür annesinin isteği ile. Bu çağdaş adam, artan sarmaları karısına yedirdikten sonra bulaşıkları makineye dizer. Kaısı Cosmopolitan'i okurken o da bilgisayarda briç oynar uluslararası rakipleriyle. Yarınki toplantıları sebebiyle şöyle bir grafiklere bakarak huzur içinde yatmaya gidilir.

Pazar olmadığı için sevişmek için uygun zaman değildir. Zâten önemli bir toplantı öncesi bu tip bir hareket gereksizdir. Her ikisinin de içlerinde güzel bir huzur vardır, ne göbekleri çıkmıştır anne babaları gibi, ne de onların hayatına benzer yaşama tarzları vardır.

Karşılıklı olarak arkadaşlarla girilen en sıkı fıkı pozlar ve belden aşağı esprilere çağdaşlığın verdiği genişlik ile gevrek gevrek gülümsenir sonra. Tüm bu olanlar arkadaşlara "evlilikte eşlerin kendilerine ait özel alanlarının olması ve her şeyi paylaşmak zorunda olmamak" konusunda ne kadar ilerleme gösterildiğine dair kanıt olarak söylenir. Eve altyazısız orijinal cd'ler dvd'ler alınır, film en detayına kadar irdelenir, yönetmenin becerisi ile kameranın yeri falan konusunda bir sürü san'atkârane tartışma yapılır da erkek gibi davranmayan bir erkeğin evdeki yeri konusunda konuşulmaz.

Annesini üzen babası gibi davranmamak konusunda ufak tefek şeyler düşünmüş olan bu erkek iyi bir işi, şık takım elbiseleri, güzel bir arabası olsun diye Anadolu liseleri sınavından bu yana devamlı test edilmektedir. Test edile edile sınanmayı ve kendini beğendirmeyi bir görev kabûl etmiş bu erkek ise, giderken eline harçlık vermeyeceği, kendi arabasını kullanan, bakımlı, kariyer sahibi ve Kant'in Estetiği üzerine konusacağı bir kadın hayâl eder. Bu kadın da onunla benzer dönemlerde kolej sınavlarına girmiş ve başarıyla çıkmış biri olmalıdır. Kızın hangi okuldan mezun olduğu, o okulun kaç taban puanla ögrenci aldığı ve kaç dil bildiği, hangi şirkette çalıştığı eş dost arasında çok önemlidir. Beraberce çok elit insanlardan oluşmuş bir çevrenin içine giriverir bu çağdaş çift. Cici karısına annesinden çok farklı özellikleri sebebiyle saygıda ve sevgide kusur etmez bu çağdaş erkek. Evdeki demokrasi havası sürsün diye her bir şeyin kararını beraber verirler. Hattâ, bir müddet sonra, bu zavallı erkek iplerin tamamen kadının eline geçtiğini fark edemez bile.

Yanlış bir şey aldığında evde yediği azarı aklında tutup, daha sonra donunu bile karısına aldırır. Sen seç sevgilim der. Ben iyisini beceremiyorum. Yılların ezilmişliği ile zaten bu firsatı beklemiş olan bu hırslı kadını ise artık tutabilene aşk olsun. Ergenlikte "Ben annemin çektiklerini çekmeyeceğim" diyen söylevler, evlenince "Seni sünepe, beceriksiz ve kişiliksiz adam"a dönüşür. Annesinin babasına söylemeye cür'et edemediği tüm lâfları o iyi eğitilmiş çağdaş kocasına söyleyiverir. Zavallı hâle getirdiği adamın kibarca bu zavallılığı kabûlleniş şekli daha da midesini bulandırır ama zayıfı ezmenin verdiği hazla devam eder. Nasılsa tüm kontrol ondadır. "İki kişilik topluluklarda demokrasi olmaz" fikrine ulaşılması fazla zaman almaz. Ama erkek bunca yıldır o kadar törpülenmiş ve geleneksel yapıdan o kadar uzaklaştırılmıştır ki, karısına karşı gelmeye cüret edemez. Annesinin karnındaki o huzurlu günlere kadar geri dönmek ister. Ama karısı göndermez. Çünkü akşama lunali modern tarifler yapılmalı hattâ yemek sonrası benzer familyadan arkadaşlarla "in" mekânlarda tatilde hangi ülkeye gitmeli diye fikir alışverişi yapılmalıdır. Dışarı çıkarken, dekolte giyen karısına bu kıyafeti nasıl da yakışmıştır ve nasıl da herkes ona bakmaktadır. Ve adamın yerinde olmak istemektedir. Karısıyla gurur duymalı ve onun kaprislerine boyun eğmelidir. Çok yanlış yaparsa, zaten karısı ondan daha çok kazanan birini buluverir. Kendisi de şirkete aldığı yeni gencecik sekreter kızla erkeklik oyununu oynar. Zaten kendini erkek diye yutturacağı bir tek bu gözü açılmadık eğitimsiz kızlar kalmştır. Karısıyla uğraşıp niye kimsenin huzurunu kaçırsın ki...

Yaptığı üç yanlış karısı tarafindan bir doğruyu götürebilir. Böyle düşüne düşüne, cinsel organları dışında kadından hiç bir farkı kalmamıştır. Kendi evriminin karısına doğru olduğunu görmez. Nitekim, yıllarca alınan ortak eğitim erkeklerde var olan birçok baskın özelligi törpülemiş, kadınlardakini ise sivriltmiş ve cinsleri karşılıklı olarak birbirine benzetmiştir. Ben önceki yazımda ne kadar erkeklere benzediğimi söylediysem de, çevremdeki erkeklerin nerdeyse hepsini de kadınlaşmış buluyorum. Termosifonu onarmaya gelen tesisatçı dışında erkek gibi davranan erkek yok şu sıra (bakınız termosifoncu fantezisi).

Doğum günlerini parti yapıp kutlayan, manikür yaptırarak bakımlı görünen, rejim yapan bir erkek grubu var. Öğle yemeklerinde hep beraber light salata yediğim, marka kıyafetler alan, spor salonuna gidip step yapan, meyve kokteyli içen, yüzündeki sivilce için dertlenen, solaryuma giden, karısını, kız arkadaşını günde üç kez arayıp hesap veren çok iyi eğitilmiş erkeklerle dolu ortalık. Bahsettiklerim gay falan değil, baya erkek işte. Yurdumun fizyonomisinden türlü kozmetik hilelerle uzaklaşmaya çalışan, kafayı en çok nasıl göründüğüne, kaç para kazandığına ve arabasının markasına takmış bu grup erkekler, babalarının erkek özelliklerinden ne kadar farklı hâle geldiklerini maalesef gururla anlatırlar.

Bizim babalarımız gibi görünen erkeklerin genç versiyonlari bugün daha alt sosyo-ekonomik seviyede. Ya babamız yaşındaki adamlarla çıkacağız. Birçok kadın bunu neden yapıyor bilmem anladınız mı? Ya da daha alt sosyoekonomik seviyeden erkeklerle yaşayacağız. Adam gibi adamlara  ulaşmanın yolu bizim plazalardan ve in mekânlardan geçmiyor... Hiç boşuna barlardan, cafeler'den veya bilmem ne şirket yemeklerinden bir adam gibi adam bulurum sanmayın. 

İstanbul - 09.5.2001
http://afyuksel.com


Üst Ana sayfa e-mail