Âlemin
mürekkebâtı madenler, bitkiler ve hayvanlardır. Âlemin mevcudatı
bundan fazla değildir. Ceberut
âlemi Allah'ın kitabı, mülk ve melckût âlemleri de Allah'ın
kitabıdır. Ama
ceberut âlemi özlü (özet) bir kitap iken, mülk ve melekût
âlemleri ayrıntılı kitaptırlar. Bu mufassal kitapta
âlemin müfredatı, elif-ba harfleridir. Âlemin mürekkebâtı
kelimelerdir. Bundan dolayı
âlemin müfredatı yirmi sekiz, âlemin mürekkebâtı ise maden,
bitki ve hayvan olarak üç olmuştur. Zira elif-ba'nın müfredatı
yirmi sekiz, mürekkebât
ise isim, fiil ve edat olmak üzere üçtür.
Allah seni iki dünyada da aziz etsin, bil ki, ceberut âlemi hem levh-i
mahfuz, hem Allah'ın
kitabı, hem de divittir. Zira ceberut âleminin iki yüzü vardır.
Bir yüzü Allah, diğer
yüzü mülk ve melekûta dönüktür. Allah'a çevrili olan yüze
levh-i mahfuz ve Allah'ın
kitabı derler. Eskiden olan, şimdi olan ve var olacak olan her
şey ceberut âleminde yazılmıştır.
"Arzın karanlıklarındaki bir tek tane, yaş kuru bir şey
yoktur ki (apaçık kitapta bulunmasın)" (En'âm 6/59).
Şu halde ceberut âlemi, levh-i mahfuz ve Allah'ın kitabıdır.
Mülk ve melekûta çevrili olan yüze divit derler. Zira âlemin
tüm müfredat ve mürekkebâtı
ceberut âleminden meydana geldiler. Zahir olarak ayrıntılı
bir biçime büründüler. Ceberut âleminde bulundukları sürece
hepsi örtülü ve özlü idiler. O halde ceberut âlemi divit
olur.
Levh-i
mahfuz, Allah'ın kitabı ve diviti anladıysan, bil ki ilk
cevher, Allah'ın kalemidir.
Çünkü ilk cevhere "Bu divitten yaz!" diye hitap
geldi. Bir göz açıp kapayıncaya kadar yazdı ve âlemin
müfredatı mevcut oldu. Kuvve âleminden fiil âlemine
geldiler, icmal âleminden
tafsil âlemine vardılar. Âlemin müfredatı, akıl, tabiat,
nefis, felek, yıldız ve unsurlardır. Müfredatı yazınca,
kalem kurudu. Müfredat kalemi kurudu ama, müfredat ve mürekkebât
sürekli yazmaktadırlar. "Hokka ile kalemi, kalemle yazdıklarını
şahit tutarım ki"
(Kalem 68/1). "Hokka" ceberut âlemi,
"kalem" ilk cevher, "kalemle yazdıkları"âlemin
müfredatıdır.
Âlem
müfredâtındaki her şeyin bir işi olup, sürekli kendi işleriyle
meşguldürler. Böylelikle bunlardan âlemin mürekkebâtı meydana
gelmiştir ve gelmeyeBil
ki âlemin müfredatı hem levh-i mahfuz, hem kitap, hem divit,
hem de kalemdir. Zira müfredatın da iki yüzü vardır.
Bir yüzleri ceberut âleminde, diğer yüzleri mürekkebâttadır.
Ceberut âleminde olan yüze levh-i mahfuz ve kitap derler. Zira
mürekkebâtta eskiden ve şimdi
var olan ve gelecekte var olacak olan her şeyi ilk kalem ilk divitten onlara yazdı. Mürekkebâtta olan bu ikincisine divit ve
kelam derler. Âlemin tüm mürekkebâtı müfredattan
meydana geldiği, zahir olup ayrıntılı bir biçime dönüştüğü
için divit derler. Bunlar müfredatta
oldukları süre içinde örtülü ve özlü idiler. Şu halde müfredatta
olanlar divittir. Müfredat ve mürekkebât sürekli yazı
halinde olduğu için kalem
derler. Müfredatı yazan kalem kurudu. Mürekkebâtı yazan
kalemler kurumadılar; sürekli yazmaktadırlar. "De ki: Rabbımın sözleri için deniz mürekkep
olsa, bir misli de ona ilave edilse, Rabbımın sözleri
bitmeden, denizler tükenirdi" (Kehf 18/110)
Ey
derviş! Müfredatı yazan ilk kalem ve mürekkebâtı yazan
kalemler yazmayı kimseden
öğrenmemişlerdir. Yazı onların zâtı ile birliktedir. Müfredatın
kemâli, mürekkebâtın
hilâfına onların zâtına yakındır.Bil ki, denildiği gibi,
büyük âlemde isbat ettikleri her şeyin sureti küçük âlemde
bulunur. Küçük âlem büyük âlemin kopya ve suretidir. Büyük
âlemde olan her şeyin sureti küçük
âlemde de vardır.
Ey
derviş! insan menisi hem levh-i mahfuz, hem kitap ve hem de
divittir. Zira insan menisinin de iki yüzü vardır. Bir yüzü
Allah'a bakar, diğer yüzü insan uzuvlarındadır. Allah'a
bakan yüzüne levh-i mahfuz ve kitap derler. Zira insanda
meydana gelen her şey, onun menisinde yazılmıştı. Uzuvlarda
olan yüze divit derler. Çünkü insan uzuvlarının tümü
insan menisinden meydana gelip zahir oldular ve ayrıntılı bir
biçime büründüler. Menide kaldıkları sürece örtülü
ve özlü idiler.
Küçük
âlemin levh, kitap ve divitini anladıysan şimdi bil ki, küçük
âlemin ilk cevheri olan
tabiat, kalemdir. Zira bu tabiate "Bu divitten yaz!"
diye hitab geldi. Böylece insanın dış ve iç
uzuvları mevcut oldu. Kuvveden fiile geldi, icmal âleminden
tafsil âlemine ulaştı.
Bil ki insan uzuvları hem
Ievh-i mahfuz, hem kitap, hem divit, hem de kalemdir. Zira
insan uzuvlarının da iki yüzü vardır. Bir yüzleri menide,
diğer yüzleri kendi fiil ve kemâllerindedir.
Menide olan yüze levh ve kitap derler. Zira insanda olacak her
şeyi ilk kalem ilk divitten onlara yazdı. Kendi fiil ve kemâllerinde
olan yüze divit ve kalem derler.
Hepsinin fiilleri uzuvlardan meydana gelip zahir olduğu ve ayrıntılı
bir biçime döndüğü
için divit derler. Uzuvlarda bulundukları sürece örtülü ve
özlü idiler. Uzuvlar sürekli yazmakta olduklarından,
söz, fiil ve bilgileri yazdıklarından kalem derler. Âlemdeki
bunca güzel sözler, sanat, meslek ve imaretler, ilim, bilgi ve
hikmetler hepsini
onlar yazmışlardır ve yazmaktadırlar. Uzuvları yazan ilk
kalem kurudu, ancak bu kalemler kurumadılar. Sürekli
fiiller, huylar ve bilgileri yazarlar.
Ey
derviş! Levh, kitap, divit ve kalemi herkesin anlayacağı şekilde
açıklamak istiyordum. Ama elverirse, bundan sonraki risalede
herkes anlar.
AZİZ
NESEFİ---- İNSANI KAMİL”DEN
Bodrum
- 14.01.2003
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|