Kayıt için burayı tıklayın

Eğrilip bükülebilen, deforme olabilen ama asla kaybolmayan insan adlı varlıklarla, onların yanında adeta “DEV” görünümündeki, normalin üstünde gösteriş abidesi gibi duran varlıklar arasında yaşanan olaylardan derlenen bir öyküdür aşağıda anlatılanlar...

“...Onlar bu mekânın tartışmasız hakimleriydi. Kimse önlerinde duramıyor, asla söz geçiremiyordu. Bazen tek tek, bazen de toplu olarak dolaşıyorlardı. Oldukça bilgiliydiler. Her şeyden haberleri vardı. Sırf zevk içinde bir yaşama sahiptiler. Buranın sakinlerine ıstırap vermek, eziyet çektirmek için görevlendirilmişlerdi. İnsanları ve  benzer türdeki varlıkları tartaklamak, hırpalamak, ancak yok etmemek için bu mekânda bulunuyorlardı.
İçlerinden biri, sanki diğerlerinden farklıydı.  Bir bakıma buraların sorumlusu, yöneticisi durumundaydı...
Anlaşılan, bu  boyutta sözü geçen  en yüksek varlık o idi...
Kendi aralarında konuşuyorlar, bazen hiç gözükmüyorlar, sanki yokmuş hissini veriyorlar, sonra apansız ortaya çıkıp tekrar bir azap sahnesi hazırlayarak inanılmaz acılara vesile oluyorlardı.
Bu kadarla da kalmıyor,acıya  dayanıklı bedenleri tekrar daha değişik acılara gark edici kombine hareketleri uyguluyor, ne var ki bağışıklık kazanıldığında yeni bir ıstırap  için gerekli tedbirleri alıyorlardı. İnsanların kullandıkları dile benzemeyen bir dil kullanıyor, bir kimsenin, karanlık, uzaktan gelen ve lanet okuyan sesini, sanki yanı başındaymış gibi duyuruyorlardı.
Kelimenin tam anlamıyla “Zebun“ ediciydiler.

Bu mekânın bahsi geçen sakinleri, onların hedef tahtası haline gelen ve yine kendi tabirleri ile “ Cüce “ diye çağırılan insan adındaki varlıklardı. Bu boyutun, bir bakıma azap ortamının başka tür yapılı müdavimleri de bulunmaktaydı.
Cüce denilenleri, yani  buranın devamlı sakinleri, yaşını başını almış, saçları ağarmış, yüzleri kızarmış kişilerdi. Genç nesilden ibaret topluluklar da onlarla birlikte yaşamaktaydı. Kendi aralarında oldukça ünlü olanları da vardı. Şöhretin doruklarına yerleşmiş bu insanlar şimdi aynı konumu yaşayamıyorlardı.
Oldukça bakımsız bir haldeydiler. Görüntüleri gerçekten korku verici idi.
Hiç anlamadıkları konularda yorumlar yaparak komik duruma düşüyorlardı. Anlaşılan, en temel öğretilerden bile yoksun haldeydiler.

Bu mekânda bir başka grup daha vardı. Onlar da bahsi geçen diğer insanlar gibi bir beden yapısına sahiptiler. Ancak bu sınıf, sanki bir gözlemci gibi, belli bir görevle buraya gönderilmişlerdi. Bu boyutu, diğer varlık türleri ile paylaşmalarına karşın,  herhangi bir rahatsız edici durumdan  etkilenmeleri söz konusu değildi. Uçuk olmayan , önyargısız başarılı bir topluluğun üyeleri oldukları belli idi. Objektif, dengeli, tarafsız doğru, titiz halleri ile bir ışık gibi parlıyorlardı.

Aslına bakarsanız,  bahsi geçen aşağılayıcı, Zebun edici varlıklar, onlarla görüşüyor, fikir alışverişinde bulunuyor ve onlara özel bir şekilde davranıyor, kendilerini adeta birer misafir gibi kabul ediyorlardı.
Bu türler, benzerleriyle eşit düzeyde olmak isteyen, aslını tanıyan niteliklere sahiptiler. Öğretici ve olgun tavırları ile daha buralara gelmeden fark edilmişlerdi. Değişik  yaşam biçimlerini benimsemek onların pek hoşlarına giderdi.

Aşağılanan ve hor görülenler yani insanların çoğu Homosapiens olarak anılıyordu.
Buraya gelmeden önce de   “Cüce “ deniyordu onlara...
Daha çok kalabalık yerlerde, panayır gibi mekânlarda  bulunurlardı.
Yaşamlarını türdeşlerini aşağılayarak, horlayarak, itekleyerek geçirirlerdi. Bir cüce, sırf insanı küçük düşürebilmek için istemediği halde onun yanında durmayı göze alabilirdi. Bu cücelere göre,  diğer insanlar tam bir soytarı idi. Kendi kaderlerindeki asıl soytarılığın, sonradan gelip kendilerini bulacağından  habersiz yaşayıp duruyorlardı.
Zengin cüceler çocuklarını eğlendirebilmek için insanları uşak gibi kullanıp aşağılayıcı hareketlerde bulunmaktan asla çekinmezlerdi, karıları veya sevgilileri eğlensin diye çeşitli hediyeler alır, bu jesti daima kullanırlardı; hor hakir gördükleri insanların yanında, onların yüzleri kızardığı halde rahatça soyunurlardı. İnançlarına aldırış etmez, içlerinin karmakarışık duygularla dolduğuna pek dikkât etmezlerdi. Aslında, hiçbiri bunun farkında bile olmazdı.

Bu cüceler için dedikodu su gibi akar dururdu. Hangi nokta eğlenceli ise yaptıkları eylemi uzattıkça  uzatır, daha bir abartılı hale getirirlerdi.
Cücelerin efendisi de tam bir zalim idi. O şimdi bu boyutun en acımasız bölümünde yaşıyor...
Her cücenin yüzünde tarifi imkânsız bir hayal gücü bulmak mümkündü. Onlar, tüm yaşamın sadece kendilerine endekslenebileceğine inanırlardı.

Şimdi ise yaşadıklarının tam tersini buluyorlar ve onlara inanılmaz olumsuz davranışlar sergileniyor.
Arzuları en olumsuz şekilde önlerine getiriliyor. Örneğin  bir cüce  bir işi yapabilmek için sandalyeye çıkmak zorunda kalıyor  ve birinin onu kaldırıp yardım etmesi gerekirken, aniden anlaşılmaz şekilde tepe taklak olabiliyor ya da hasret duyduğu öpücük  için, çok aksi durumlarla karşılaşabiliyor, yapmacık hareketlere maruz kalıyor ve umulmaz acılara düşüp adeta kahroluyor...

Cüceler, bu yaşamda bazı olayları, aynen TV kanallarında olduğu gibi, defalarca tekrar tekrar yaşıyordu.
İnsan olmanın çok küçük bir niteliğini taşıyan bu yaratıklar, en basit bir düşüncenin karşılığını çok kötü şekilde aldıklarında, bunu yadırgamıyorlardı.  Anlaşılan bu ortama,  belirli bir süredir hazırlanmışlardı.

Ve her an bir tekme ile karşı karşıya kalabilmeleri de mukadderdi.
Artık bu cüce denilen toplumlar onlara acı kazandırmada mahir olan, zebun edici, merhametini çoktan kaybetmiş, belki de yaşamları boyunca asla bir nedamet hissine kapılmamış olan bu varlıkların güçleri elinde sonsuzluğa doğru gidiyorlar.

İstanbul - 01.02.2001
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com

http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail