Depresyon
hastalığı her çağda insanları etkilemiş, insanlara ızdırap
vermiş, ölüme
sürüklemiştir. Birçok tanınmış insan tarihimizin
yakın geçmişinde bu hastalığa dayanamayıp, hayatlarının
doruk noktasında intihara teşebbüs etmişlerdir. Marlyn
Monroe, Virginia Wolf, Ernest Hamingway, Gustav Mahler, gibi...
Bu insanlar daha fazla acı çekmemek için hayatlarına son
vermeyi son seçenek olarak görmüşlerdir.
Depresyon
hastalığını eski Yunanlılar, “Melankoli“ diye adlandırmışlar,
orta çağda hastalık “Acedia“ ismini almış ve bu hastalığa
yakalananlar tembel (hantal) olarak nitelendirilmişler. Orta çağda
depresyon geçiren insanların mutlaka çok ağır bir günah işlemiş
olmaları fikri ağır basıyormuş. Yüzyılımızın başlarında
bunun bir ruhsal rahatsızlık olduğu tespit edilmiş.
Depresyonun
çok çeşitli şekilleri vardır: Hafif üzgün bir ruh
halinden, çok ağır bir hüzne ve sonu gelmeyen derin bir ümitsizliğe
kadar. Ağırlık ve hafiflik derecelerine göre depresyon
hastalığı çeşitli sınıflara ayrılır.
Her
insan depresyon geçirmese bile, hayatının bazı dönemlerinde
hafif bir depresyonu herkes yaşar. Herhangi bir olaya üzülmek
hayatımızın bir parçasıdır. Üzülmek ve sevinmek insan
ruhunun en temel özelliklerindendir. Hiç kimse her insanın
her zaman neşeli olmasını bekleyemez. Sürekli neşeli olmayı
en iyi becerebilen kişiler çocuklardır, onlar bile her gün
neşeli değildirler. Bizleri sinirlendiren veya üzen bir yığın
olay yaşarız hayatımız boyunca. Ruhumuz çevre şartlarına
en az bedenimiz gibi reaksiyon gösterir. Moralimizin
bazen bozulması son derece normaldir. Her zaman aynı ruhsal
yapıya sahip olsaydık, hayatımız son derece monoton olurdu.
Ancak, her insan çevresine karşı kendine özgü bir davranış
şekline sahiptir. Bir yakınımızı kaybedersek üzülürüz,
eşimizden ayrılırsak mutsuz oluruz. Bazan hiç sebepsiz yere
bir şeylere üzüldüğümüz de olur. Ancak, ara sıra bir şeylere
üzülmek, Depresyon demek değildir.
Çoğu
zaman, bir yakınını kabeden insanlar evine kapanıp veya
kendi kabuğuna çekilip, büyük bir üzüntü atlatırlar. Yas
tutmanın depresyonla hiçbir alakası yoktur. Depresif bir
insan neşeli bir ortamda kendini daha kötü hisseder, matemli
bir insan neşeli bir ortamda üzüntüsünü unutur. Depresyon
hastalığının en belirgin özelliği “sevinmeyi unutmaktır”.
İnsanlarla ilişkide son derece derin bir ümitsizliktir
depresyon. Depresyon geçiren insan, kötü günlerin arkasından
güzel günlerin geleceğine inanmaz.
Kısaca
Depresyon bir insanın sebepsiz yere Karadeniz’de gemilerinin
batmasıdır. Son derece şiddetli ve “uzun süre geçmeyen
bir moral bozukluğudur” depresyon. Normal bir insan moral
bozukluğunu birkaç gün sonra yenmesini bilir. Günlerce,
aylarca, yıllarca bir olaya üzülmez. Depresyonlu insan, on yıl
önce yaşadığı bir şeyi sanki dün yaşamış gibi görür,
çünkü hep geçmişiyle uğraşır.
İşin
en zor tarafı, hastanın yakınlarının kendisine gösterdiği
ilgiye reaksiyon gösterememesidir. Aile fertleri hastanın içine
kapanık durumunu gösterilen ilgi karşısında saygısızlık
olarak algılar, bu duruma sinirlenirler. Bu da depresif insanı
daha çok içine kapatır. Halbuki hasta duygularını gösteremediği
için kendisi en çok üzülen insandır. Hasta bilerek yakınlarını
kırma çabasında değildir. Hastanın duyarsız davranışları
bu hastalığın bir parçasıdır.
Normal
durum ile depresyon arasındaki farkı kavramak için insanı
bir müzik aletine benzetebiliriz. Örneğin bir Kemana. Eğer
Kemanın telleri güzel akord edilmişse, dünyanın en güzel
melodilerini dinleyebiliriz. Eğer teller gevşek akord edilmişse,
duyduğumuz müzik kulaklarımızı rahatsız eder. Teller
tamamen gevşetilmiş ise, kemandan hiç ses çıkmaz. İşte
depresyon geçiren insanın durumu budur. Hasta ne üzülebilir,
ne sevinebilir. Depresyon bir yerde insanın reaksiyon
kabiliyetini kaybetmesidir. Beynin yavaş çalışması
demektir.
Depresif
insan karamsar bir ruha sahip olduğundan her insana karamsar
yaklaşır. Daha önce on dakikada yaptığı bir işi bir
saatte bitiremez. Örneğin günlük kıyafetini giyinmesini yarım
saatte beceremez. Hareketleri ve konuşması yavaşlar. Bir eşyayı
bir yerden kaldırıp, başka bir yere indirmesini seyederken
insan kendini uzaydaymış gibi hisseder. Hareketleri ağır çekimin
olmadığı bir yeri andırır. Bütün bunlar beynin normal sayıda
‘Neurotransmitter’ üretememesinden kaynaklanır
(Neurotransmitter´lar beynimizdeki haberleşmeyi
sağlarlar).
Depresyon
hastalığı en çok kadınlarda görülen bir hastalıktır.
Bazen vücutsal değişikliklerden ortaya çıkar. Örneğin doğumdan
veya adet kesildikten sonra, guatr hastalığından sonra veya
herhangi bir enfeksiyon hastalığından sonra. Bir insanın
depresyon hastalığına yakalanması için birçok kişisel,
sosyal, biyolojik ve psikolojik etkenlerin bir arada bulunması
gerekmektedir.
Her
insan sürekli bir değişim içindedir. Sosyal çevremiz de son
derece süratle değişmektedir. İçinde bulunduğumuz dış değişimler
ne kadar hızlı olursa, iç değerlerimiz de o kadar değer taşımaktadır.
Depresyon, bir yerde kaybedilen iç değerleri bulma kavgasıdır.
Hasta içine kapandığı ceviz kabuğunu ancak kendi kişisel
yolunu bulduğu, hayatına bir anlam verdiği takdirde terk
edebilir.
Her
insan bir yığın
hayal taşır.
Bu hayallerin çoğu birer illüzyondur. İllüzyon kendimize
belirlediğimiz hedefler değil, o hedeflerin sonunda
beklediklerimizdir. En çok hayal edilen şeyler zengin olmak,
başarılı olmak ve tanınmaktır. Bütün kültürümüz bu
hedeflere yöneliktir. İster istemez, zengin ile fakir arasında
ayrım yaparız. Zenginlerin paraları olduğundan mutlu
olduklarını düşünürüz. Ne var ki, zenginlik de fakirlik
kadar depresyon hastalığına engel değil. Maddi zenginlik
insanın kendi kişiliğini geliştirmesi için yeterli değildir
çoğu zaman. Hayatımızın tek anlamı zenginlik, başarılı
olmak veya tanınmak olsaydı, o zaman yazımın başında sözünü
ettiğim o zengin, başarılı ve tanınmış insanlar intihar
etmezlerdi. Hangi insan, adı ve sanıyla gerçek bir sevgi
bulmuştur? Hangi insan başarılarıyla içindeki yalnızlığı
aşabilmiştir?
Sürekli
dış değerler için koşarsak ve erişilmez şeyler için çırpınırsak,
hayatımıza başka türlü anlam vermeyi bilemezsek, depresif
oluruz. Kendimizi sürekli kendimizin dışında, maddi değerlerde
ararsak, hayal kırıklığına uğramamız muhakkak. Illüzioner
amaçlar için harcadığımız zamanın ve
çabaların boşuna olduğunu kavrayamadığımız zaman,
gerçek hayatımızı yaşamamış oluruz.
“Siyah
kıyafetli bir bayana” benzetilen Depresyon hastalığının
bilmecesini Bilim henüz çözebilmiş değil.
Ruhuna
kara perdeler çekmiş, hayata, dünyaya, annesine küsmüş
olan herkese aydınlık günler diliyorum.
NURAY
LALE, Eğitim ve Sağlık Bilimcisi
info@nuray-lale-institut.de
http://gulizk.com
Bielefeld
- 08.07.2003
Kaynaklar:
Broşür:
Gesundheit mit der Apotheke (1995): Depressionen - Stimmung
in Moll, Govi Verlag.
Einsicht
in innere Welten: Depression verstehen und bei der Bewältigung
helfen. Ein praktischer Ratgeber.Wyeth- Pharma GmbH.
|