Ders

 

Hüseyin ve 7-8 arkadaşı, hafta boyunca içine gömüldükleri dünya telaşesinden biraz olsun uzaklaşmak ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile her hafta biraraya geliyorlardı.

İple çektikleri bu toplantılarda bazen birşeyler okuyorlar, bazen de bir Hak dostunun sohbetlerini dinliyorlardı. Daha sonra da, hayatlarındaki manevi enerjiyi nasıl artırabileceklerine dair muhabbet ediyorlardı.
Son haftalarda öne çıkan konu teheccüddü.
Sonunda, haftanın bir günü teheccüde kalkılması ve herkesin ismi ile birbirine dua etmesi kararlaştırıldı. İlk hafta aralarından biri, diğer arkadaşları gece uyandırması için görevlendirildi.

* * *

Ertesi haftaki toplanmalarında, herkese teheccüde kalkıp kalkmadığı soruldu. Uyandırma servisi olduğundan çoğu kalkmıştı. Ancak o toplantıda, gelecek hafta için, diğer arkadaşları uyandıracak yeni bir arkadaş görevlendirilmedi.

* * *

Sonraki toplanmalarında yine aynı soru soruldu. Bu sefer teheccüde kalkanların sayısı  azdı. 2 kişi kalkmıştı sadece. Kalkanlarda biri de Hüseyin'di.

Saygı duydukları, yaşça biraz büyük olan arkadaşları, kalkmayanlara neden kalkamadıklarını sordu. Kimisi saati hiç kurmadığını, kimisi kurduğunu ancak duymadığını, kimisi de duyduğunu ancak kapatıp tekrar yattıklarını söyledi.

Teheccüde kalkamayan arkadaşlar, “kalkamıyorum, ne yapayım” gibi savunmalara girince, Hüseyin dayanamadı, “kalkmak isteyen kalkar, kur saatini veya telefonunu, uzağa koy, kapatıp yatıyorsan daha da uzağa koy.” dedi. “isteyen ne yapar yapar kalkar” diye de ekledi...

* * *

Ertesi sabah, saatine baktığında güneşin çoktan doğduğunu, sabah namazını kaçırdığını anladı Hüseyin. Genelde kaçırmazdı sabah namazlarını. Ama olmuştu bir kere...

* * *

Bir sonraki gün uyandığında etrafın aydınlığını görünce, içinden bir of çekti, yine geçmişti vakit.. canı sıkıldı..

* * *

Sonraki gün de, uyandığında güneşin çoktan yükselmeye başladığını görünce “hayırdır inşallah” deyip düşünmeye başladı.

Ne olmuştu da 3 gün ard arda vakti geçirmişti?

Düşündü, düşündü...

Sonra aklına son sohbette söyledikleri geldi:“kalkmak isteyen kalkar, kur saatini veya telefonunu uzağa koy, kapatıp yatıyorsan, daha da uzağa koy, isteyen ne yapar yapar kalkar”.

Sonra da, Efendiler Efendisinin şu mübarek sözü adeta beynine çakıldı:“İçinizden her kim din kardeşini bir kusuru ile kınarsa; o kusuru işlemeden Allah onun canını almaz!..”

O akşam, demek istediklerini güzellikle anlatsa belki de bunlar başına gelmeyecekti. Ancak ifadelerine -ister istemez- kınamanın karıştığını şimdi anlıyordu.

Hemen tevbe etti.

Ertesi gün uyandığında henüz güneş doğmamıştı.

Mustafa Kınıkoglu
kinikoglu@kardelendergisi.com

İstanbul - 17.07.2006
http://sufizmveinsan.com

 

 


Üst Ana sayfa e-mail