Dilemek,
dilenmek, acze düşen bireylerin fiilleridir. Acze düşen her
varlık, bu fiilleri işler veya işlemez, o ayrı bir olay.
Acze düşenlerin çoğu işler; işlemeyene ise o hikmet
verilmiştir, işlemez.
Acze düşmek iki şekilde olur: Birincisi dünyadaki aşırı sıkıntılardan
ve onlara bağımlılıktan, diğeri kendine hakikâtlerin açılması
karşısında aciz kalmak şeklinde. Her ikisi de nefis ile
ilgili, ama ikisi de acizlik olmasına rağmen, aralarında dağlar
kadar fark var. Birinde âmâlık ötekinde âmâlıktan
kurtularak, ilmihal ile, Allah’ın ilminin azameti karşısında
kendi ilminin hiçliğini fark edip kendi yokluğunun idrakine
varma ve cehaletten kurtulma söz konusu...
Acze iki türlü de düşen dilenir, ancak bir üst boyuttan bakılınca
dilenecek merci bulunmaz. İşte bu boyutu, bu idraki görüp de
anlayış göstermek, onu hoşgörmek pek mümkün olmasa gerek;
kişi, bu boyutta sadece yaşamı seyreder...
İnsanlar
hep dışarıda, ötede, yukarıda, aşağıda, hatta
beyinlerinde tanrılar yarattılar, üstelik yarattıklarına şekil
de verdiler. Bazen bir su birikintisine para atıp romantizmin
verdiği etkiyle keyiflenirler. Üstelik buna da canı gönülden
inanırlar. Bazen de bir ağaç bulurlar, ulu bir ağaç. Bir kişi
tesadüfen bir bez bağlar, birkaç ay sonra bir bakarsın, her
yeri çeşit çeşit bezlerle donatılmış. Şamanist inanışı
deyip geçeriz, ama buna inanç bağlayan, olayların bu yönde
gelişmesini sağlayan, özündekinin isteğidir; olmasını
istediği, ele geçer.
Oysa ki, Resulullah zamanında şöyle bir olay olmuş:
Ulu bir ağacın altında büyük bir kalabalık gören
Efendimiz sormuş: “ Bunlar kimlerdir? Burada ne yapıyorlar?
Niçin burada toplanıyorlar?"
Cevap vermişler: “ Bu insanlar çeşitli yerlerden gelip
buraya toplanıyor, dualar ediyor, kurbanlar kesiyor, bez bağlıyor;
bu gölgede yiyip içiyorlar, eğleniyorlar. Bize de bir ağaç
göstersen de biz de toplansak...” deyince, Resulullah birden
onların sözünü kesip:
"Size
Allah yeter, Allah’ın kitabı size yeter, nasıl oluyor da böyle
şey istiyorsunuz! Benim getirdiğim dini siz böyle mi anladınız!”
diyerek sert çıkmıştır.
Bir
başka hadis:
Hz.
Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm):
"
İnsanlara ne oluyor da namaz kılarken gözlerini semaya kaldırıyorlar?
'' dedi ve bu hususta sert sözler söyledi. Sonra konuşmasını
şöyle tamamladı:
"
Ya bundan vazgeçerler ya da gözleri çıkarılır.
"
Resululah
bu aleme göz çıkarmak için değil rahmet olarak geldiğine göre,
halâ yukarıdaki Allah’a
sığınmanın insana âmâlık getireceğini bilen Efendimiz,
insanlara başlarına gelebilecek tehlikeyi haber
veriyor.
Bir şeyin mübarek olması ayrı
şey, insanların
mübarek etmesi ayrı. Allah’ın önemsediği yerlerin
mübarek olması ayrı... Zira her şey hikmet tahtındadır.
Allah, bir yere hikmet verirse, orada yarattıklarına fayda
getirecek şeyler vardır. Zira varlığın özü O’dur.
Bodrum
- 10.09.2002
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|