Tekliği Dolu Dolu Yaşamak

Şuur boyutunda yaşanan Teklik yaşamıyla alakalı müşahedelerimden söz etmek istiyorum bu yazımda. Tekliği yaşarken edindiğim bazı izlenimleri ve duyguları sizlerle paylaşmayı arzuluyorum. Bu duyguları dile getirirken de vahdet yaşamının güzelliklerini perdeleyen en önemli perdeler olan şekilci ve gelenekçi anlayışa da bir nebze dokunmak istiyorum.

Yüce kitabımız, baştan sona, serapa mutlak Tekliği ve Tekilliği ilan eden ve bu hakikâtle alakalı sürekli semboller sunan bir özelliğe sahiptir. Öz boyutumuzdan yine bizdeki öze sesleniştir kelam. Kuran’ın ruhuna nüfuz etmiş zatlar, içerisindeki sembolik beyanları deşifre ederek bize açmışlardır.  Her insan, kendi bilgi birikimi ve yorum yeteneği doğrultusunda ve nispetinde seslenişi değerlendirir. Çünkü Kur’an, Sistemin Seslenişidir. Bahsettiğim değerlendirme düzeyi de Müslümanlık anlayışını oluşturmaktadır. Bununla birlikte, İlahi sesleniş kimi insanların kulaklarına ulaşmış, fakat maalesef gönüllerine inememiştir. Bu da geleneksel şekilci anlayışı doğurup geliştirmiştir. Şayet bizler, sistemin tek ve değişmez hakikâti olan Teklik Şuurunu ve yaşamını dolu dolu yaşamak istiyorsak sistemi algılama noktasında öncelikle anlayışımızda reforma gitmeliyiz diye düşünüyorum.

Acizane, Teklik bilgisini değerlendirip yaşamıma geçirirken meseleyi çok boyutlu ele aldığımı söyleyebilirim. Bahsettiğim çok yönlülük anlayışı da Tekliği her şeyde müşahede etme gayreti şeklinde tezahür ediyor. Tabii bu kolay olmuyor. Ancak, zevkli yönleri de yok değil. Hattızatında her şeyin Haliki olan Yaratıcı Kudret, kendi varlığını her şeyde ve her şeyden ziyade gösterip aşikâr eder.

O’nun varlığını kimi zaman güzel, renkli bir çiçekte müşahede ederiz.

Tasavvufta buna “sıfatta Zat’ı” görmek denir. Çoklukta Tekliği müşahededir. Biz de gönlümüzü Zat’tan sıfata çevirirsek, algıladığımız her şey kendi hakikâtimiz olduğu halde, kendi kendimizi Zat’tan perdelemiş oluruz. Doğadaki her güzellik adeta O’nun ayrı bir görünüşü ve belirişidir. Kimi zaman kuşların eşsiz bir armoniyle ötüşlerinde hissettirir bize kendisini. Türlü türlü canlıların türlü türlü sesleri ve avazları, O’nun kendi varlığını ve eşsiz vasıflarını dillendirişidir. Hayat bahşeder bize her an, hayatın kaynağı oluşu vasfıyla. Sevgi bahşeder bize her an aşkın kaynağı oluş vasfıyla. Karşılıksız nimetler lutfeder ve ikram eder bizlere lütuf ve kerem vasıflarıyla. O’nun varlığını bazen okuduğumuz bir kitabın satırları arasında hissederiz ilmin kaynağı oluşu yönüyle. “Gayzer olur Celaliyle, pınar olur Cemaliyle” ilim ve irfan saçar bize. Aklımıza gelebilecek ve daha keşfedemediğimiz ne kadar ilim ve fen varsa cümlesinin asıl kaynağıdır. Kimi zaman da çeşitli beste ve notalar aracılığıyla bize seslenir. Örneğin, “Şarkılar SEN’i söyler, dillerde nağme ve adın” isimli klasik Türk müziği eserinde geçen “SEN” ifadesini Teklik boyutunda değerlendirebiliriz. Sanki denmek istenmektedir ki, her şeyde olduğu gibi bütün notalar ve ezgiler de senin varlığından haber verir ve bize hissettirir. Bildiğimiz gibi müzikte 7 temel nota vardır ve bu notaların değişik kombinezonlarıyla sayısız ve sonsuz diyebileceğimiz ezgiler ve müzik eserleri bestelenmiş, hâlâ da bestelenmektedir. Bu da Allah’ın sonsuzluğunun ve sanat kudretinin Fatır ve Sani (sanatkar) gibi isimlerinin gereği olarak, farklı bir formda ve boyutta açığa çıkışıdır diyebiliriz. Kainattaki fıtri musikiyi de bu noktada değerlendirebiliriz. Gönül telimizi titreten nağmeler ve güfteler, sonsuzdan gelir, yine sonsuza giderler. “Hay’dan gelen Hu’ya gider” örneğinde olduğu gibi. Başka bir deyişle, ilhama açık ruhlarda, ötelerden gelip ötelere değil, bilakis öz boyutun derinliklerinden fışkırarak tekrar öz kaynağa dönerler.

İşte sevgili dostlar. Tekliği yaşama noktasında bahsettiğim bu müşahede, zenginliği ise maalesef kapsam olarak oldukça geniş olduğu halde dar bir alana sıkıştırılabilmektedir. Bizden gerçekte farklı oluşumlardaki zenginliği görmemiz istenmektedir. Sistemi kapsamlı ve evrensel bakışla değerlendirmemiz gerekirken bir cemaat ya da tarikatin penceresinden değerlendirerek MÜŞAHEDE ALANIMIZI DARALTIYORUZ. Çünkü girdiğimiz topluluğun oluşturduğu kalıpların arasında sıkışıp kalıyor ve dışarı çıkamıyoruz. Sonuçta da gelenekçi ve şekilci anlayış içinde boğuluyoruz. Kelamı da böyle değerlendiriyoruz Rasulullah’ı da Sünneti de…Hayattaki bütün keşmekeşin ve kaos algılamasının kökeninde Vahdet idrakindeki zafiyet ve Teklik bilgisinin yaşama kapsamlı bir müşahedeyle indirgenememesi yatıyor kanaatindeyim. Gerçekte hakiki VARİS’in Allah olduğu fark edilse miras kavgaları son bulacak belki de. Yine Malik olan Allahın Mülkün sahibi olduğu anlaşılsa(lafızdan öte olarak) madde hırsımız ve sahiplik düşüncemiz son bulacak. Her şeyi düzenleyenin ve organize eden Rabbin Nazım (dizayn edici, düzenleyici) olduğu fark edildiğinde ise sistemde gerçekte kaosun dahi olmadığı anlaşılacak.

Bütün bu gerçeklere rağmen ise baştan beri söz ettiğim kapsamlı müşahedenin, insanların anlayışlarında yer etmesi ve oturmasının kolay olmayacağı ve belirli bir süreci gerektireceği kanısındayım.

İstifade Edilen Kaynaklar:
Ahmed HULUSİ- Tekin Seyri
Lütfi FİLİZ – Noktanın Sonsuzluğu
Bediüzzaman- Nur Külliyatı

ahad103@hotmail.com
24.01.2006
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail