Ezeli
sırları ne sen bilirsin, ne ben bilirim
Bu muammayı ne sen okuyabilirsin, ne de ben
Perde arkasında ben sen dedikodusu var ama
Perde kalktı mı ne sen kalırsın, ne de ben
Ömer
Hayyam'ın bu dörtlüğünün düşündürdükleri:
Ezeli
Sırları ne SEN bilirsin, ne BEN bilirim!
Cümlesinden
yola çıkarsak. EZELİ SIRLAR nedir?Ve bu ezeli sırlara kapalı
olan SENLIK duygusu, ya da düşüncesi nedir? Ardından gelen
BENLİK hissiyatı?
Burada
bahsedilen sen ve ben, karşısındaki kişiyi suçlar mahiyette
değildir.
Sen bu işi bilmezsin, sen bilmediğin gibi, ben de bilmem; bizler
âciz kişileriz! Buradaki sen ve ben KAVRAM'dır: Senlik ve benlik
kavramı.
Birimsel senliğinle ya da birimselliğimle yaşadığım zaman farklı
bir boyut olan ve ezeli SIR diye bahsedilen boyutu, farklı bir
yaşam türünü fark edemez. Nasıl ki SPERM hâlimiz anne karnı
hâlimizi fark edemiyorsa. Ya da anne karnında iken o hâlimiz ile
bugünkü yaşam halimizi fark edemeyişimiz gibi. Sen ve ben
kavramları ile, yani BİRİMSELLİĞİMİZ ile yaşadığımız zaman
birimsellliğe GÖRE ezeli sayılan gerçekleri fark edemeyiz. Her
zaman olduğu gibi o zaman insanlarının da YAŞAMIN SIRLARINI
çözme ve anlama gibi sorunları vardı. "Ben kimim, nerden geldim,
nereye gidiyorum?".gibilerinden.
Bu Muammayı
ne sen okuyabilirsin ne de ben!
İnsanlar
yüzyıllardır ben kimim, nerden geldim, aslım, varlığım nedir,
nereye gidiyorum diye düşünmüşler, bunları keşfetmenin zorluğunu
fark etmişler. İşte asıl sorun burada diyor Hayyam. BEN diye
olaya yaklaşırsan kendine BENLIK verdiğinde bu muamma olarak
kalır, çözemezsin. OKUyamazsın (ikra). Burada bahsedilen "ben"
ve "sen" aynı kavramlardır.
Perde
ardında ben sen dedikodusu var ama.
Okuyamadığın zaman kendini. BEN dediğin varlığın aslını, özünü
kavrayamadığın zaman, DEDİKODU yani beşeri değerlendirmeler
batağında o şunu yaptı, şöyle yaptı. Diğeri de şunu yapmıştı,
vb. gibi değerlendirmeler batağında yaşarsın. Buna da hayali
suretlerin birbirleriyle sataşması olarak görüyor Hayyam ve
dedi-kodu olarak değerlendiriyor.
Perde kalktı
mı ne sen kalırsın ne de ben.
Okumaya
başladığında,fark etmeye başladığında, FARK eden SEN ya da BEN
kavramı değildir. "Perde kalktı mı?" okumaya başladığında,
çözülmeye başladığında, gözün açılmaya başladığında, uyanmaya
başladığında gibi anlaşılması gerekir.
Burada
Niyazi Mısri'nin dizeleri hatırıma geldi: "Dağlar gibi kuşatmış
BENLİK günahı seni, günahını bilmeden GUFRANI arzularsın"
Dört Mısraın
Özeti: Anlayışımca: BÜTÜNSELLİK ve ÖZDE BİRLİK ezeli sırdır.
Bütünselliği fark eden için sen, ben, o, şu ayrımı kalkar. Cümle
varlığı KENDİ gibi görür. Kendi ise BÜTÜNSELDİR. Somdur, diridir
ve TEKTİR. Bu anlayış ya da boyut farklı bir yaşam boyutudur.
Tasavvufta buna KULLUK boyutu demişlerdir. Yoksa bizim
anladığımız günlük anlamındaki kulluk değil.
Bizim anladığımız kulluk, Sen ve Ben kavramlarından doğar.
Mevlâna'nın dediği gibi "Ama hürriyeti kulluğa, taş çatlasa
satmam" diyen tamamen ÖZGÜRLÜK hali anlaşılmalı. Özgürlük
birimsel yapıdaki bir hadisedir. "Ben özgürüm"
dediğimizde, BEN'liğimiz vardır kapı gibi ve bu zamanda gerçek
mânâda ÖZGÜR değilizdir.Bu birimsel özgürlüktür. Hayyam
birimsel BEN'liğin özgürlük olmadığını çok açık şekilde, ilk
satırda söylemeye başlamıştır. Öyle ise
ÖZGÜRLÜK insanın başka boyutunu işaret eder.
ÖZDE BİRİZ.
Email: ali_aytac@hotmail.com
29.08.2003
http://sufizmveinsan.com
|