Gönülden Damlayanlar
-1-


Bir   iç  çekişle  süzülen  bir  damla  yaş  ve  gönüllerden  kopan  ummanlarca  dua…

DUA,  ulvi  bir  ibadet,kulluğun  sözlere   ve   kalplere  ilmek  ilmek  nakşıdır.

Pürnur  olurken  dua  ile  gönüller  ’ yakin ‘  mertebesinin  basamakları   da  birer  birer  dua  ile  çıkılır.

‘ Eğer  kullarım  sana  beni  sorarlarsa, söyle  ey  Habib-i  Zişanım, Ben  onlara  çok  yakınım, Bana  dua  ettiklerinde  dua  edenin  duasına  icabet  ederim öyleyse  onlar da  Bana  icabet  etsinler,Benim  söylediklerime  iman  etsinler,onu  tasdik  etsinler,ola ki  böylece  hak  olan  yola, Hakk’ın  emrettiği  yola girmiş  olurlar  ‘  buyurmaktadır bir  ayet-i  celilede    Allahu  Teala.

‘ Duanız  olmazsa  ne  ehemmiyetiniz  var? ’  İlahi  ikazında ‘ Bana  yakın  olmaya, Beni  dost  edinmeye  ihtiyaç  duymuyor musunuz ? ’  serzenişi  dikkât  çekicidir.

Bu  yüzden  müminin  Rabbi  nazarında  en  sevimli  olduğu  an,  kulun  dua  anıdır.

Kendini  Rahman’dan  soyutlayan  insan  ne  kadar da  yalnızdır  oysa ki  evrende!..Tüm  âlemlere  hükmeden  bir  Hakim’in  şefkât  ve  muhabbet  elinden  mahrumiyet,kayıpların  en  büyüğü  ve  en  acısı  değil midir?

Marifet  nuruyla , Allahu  Teala’nın  varlığının  ilmiyle  aydınlanan  bir  gönül  bilir ki  hiçbir  zerre  Rabbinin   nazarından  ırak  değildir.Her  an  ve  daima O’nu  zikreden,zikretmekten  usanmayan,bizim  anlayamadığımız  dilde  dua  eden  mahlukatın  duası,nefis  ve  akıl  sahibi  bir  kulun  duası  kadar  önem  arz etmemektedir Rabbi  katında.Bu  ne  güzel  bir  iltifattır  kula  Rahman  tarafından  ihsan  edilen!..

DUA  bir  yakarıştır.Ellerin  semaya  umut ederek  kaldırılışı,nefsin  Rabbine  tam  bir  huşu  ve  teslimiyet  içinde  yönelişidir.Gerçek  hükümranın  ancak  ve  ancak ‘ O ‘ olduğunun  kalpte  şeksiz  ve  şüphesiz  tasdikidir.

DUA  bir  farkındalıktır. Bize  daha  istemeden  bunca  nimeti  başta  hayatta  olma,hiçken  varolma  nimetini  sunan  Rahman’ın  lütfunun farkına  varma  ve  bu lütuf  karşısında  en  derin  hazzı  duyarak  şükretmektir.

Ağzına  aldığı  bir  lokmanın  birçok  özellik  ve  güzellikle sırf  kendisi  için  tahsis  edildiğini  hissedebilen  bir  kalp,  nasıl  olur  da O’na  karşı  duyarsız  ve  duasız  kalabilir  ki ?

Sadece  zor  ve  sıkıntılı  zamanlara  saklanan dualar, sonrasında  elde  edilecek  bir  karşılık , bir  menfaatin  ötesine  geçmeyen   dualar,duanın  özünden  çok  uzaktır.

DUA,   Cenab-ı Hakk’tan,  O’nun  emirlerine  uygun meşru olan   arzu ve  isteklerini  huzuru  İlahi’ de talep  etmektir. Bu  dilemenin  sebebi  de  Allah’ın  emriyledir.Allah,  “dileyin,talep  edin,dua  edin”  dediği  için dua  ederiz. Tıpkı  diğer  kulluğun  gerekleri  olan  namaz,oruç,zekât  gibi  dua da   bir  ibadettir.

Rahman  olan  Allah diler ve uygun  görürse  verir  istenileni.Duasının  icabet  görmediği  iddiasıyla  duayı  terk edenler bu  imtihanı  kaybedenlerdir.

Bir  ayette  belirtildiği  gibi  insan  çok  acelecidir. Kendi hayrına olmayacak şeyi  de  ısrarla  ister,  oysa  bir  süre  bekleyecek  olursa duası  kabul olunsaydı çok  ziyana uğrayacağını  anlar  ve  Rabbine  şükrederdi.

Bazen  de  Rabbi  duasının karşılığını  ebedi  aleme  saklar  ki,  kul  o  karşılığı  gördüğünde ‘ Ya  Rabbi ! Keşke dünyada ettiğim duaların  hepsinin  karşılığını  bana  ebedi  dünyam  olan  ahirette  verseydin ‘  diyerek  duasına icabetin ertelenişindeki  hikmete vakıf olur.

DUA   Allahu  Teala’ ya  yakın  olmanın  sır  yüklü  kapısıdır. O kapının önündeki  bekleyişin,istediği  verilse de  verilmese de  ayrılmama  sebatının  adıdır  KULLUK.

Gerçek  muhabbet  de, Allah’ a teslimiyet de  kullukta olan ısrarımızda  gizlidir.İşte böyle  hisseden  kula  öyle bir  müjde vardır  ki, tüm  rahmet ve azameti  üzerinde  toplar.

Ebu  Hureyre (ra) ‘nın  haber verdiğine göre, Resulullah (sav)  şöyle  buyurmuştur:

Şüphesiz  Aziz  ve  Celil olan Allah  şöyle  buyuruyor:

’ Ben  kulumun  beni  zannettiği  gibiyim. Kulum  beni anarken ben  muhakkak  onunla  beraber  bulunurum. Eğer o beni gönlünde  gizlice  zikrederse, ben de onu  gönlümde  zikrederim. Eğer  o  beni  bir  cemaat  içinde zikrederse, ben de onu o cemaatten  daha  hayırlı  bir  cemaat  içinde  zikrederim. Kulum bana  bir  karış yaklaşırsa, ben ona bir  arşın yaklaşırım. Kulum Bana bir arşın  yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O Bana yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak varırım. ‘

Yine kutsi bir hadiste Cenab-ı Hakk buyuruyor ki:

‘ Kulum Bana dua eder, duasına icabet etmem; dua etmeye devam eder , yine  icabet  etmem; o yine ısrarla dua  eder. Bana dua ile yaklaşır, o kadar yaklaşır ki, Ben o kulumu severim.Bir  kulumu da  sevdim mi bir kere,onun  işiten  kulağı olurum benimle işitir, gören gözü olurum  benimle  görür  ve  konuşan dili olurum benimle konuşur.’ Bu makam kalemlerin kuruduğu bir makamın bahsidir.

Rabbine her halde yakın olma arzusu ise muhabbetullahtır. Muhabbetullah, tüm kâinatı bir kenara  bırakıp  her şeyin  yaratıcısı ‘ EHAD ‘ olan Rahmanı sevmek, her yaratılmışı da sırf Yaradanı  sevdiği  için  sevmektir.

Geniş dallarıyla o kadar engin bir rahmet ağacıdır ki dua, her şeyin özünde bir çekirdek iken  bir  de bakmışızdır ki kâinat kadar geniş bir sonsuza salınıvermiştir kökleri..

Ebediyete açılan kapının ilk adımı da yine dua ile atılır.

-Bismillahirrahmanirrahim-

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, duasıyla başlanır cümle işlere.

Biliyoruz ve gönülden inanıyoruz ki, Senin iznin olmadan tek zerre, tek bir an, tek bir tasarruf da  bulunamaz Ya Rabbelalemin!

Ö.Zeyneb EKİNCİ
muttakisahabe@hotmail.com

Kayseri - 16.12.2003
http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail