“Düşünce gücünün kudreti, sınırları çizilmiş bir bireyselliğe hapsolunamaz. İnsanın yaptığı, kendisininkiyle kıyaslanamayacak sonsuz bir gücü harekete geçirmek ve onu yönlendirmektir. Zeki ama kişisel olmayan bu güç, bireyin kişiliğinin izlerini taşıyacak ve böylelikle etkisinin, bireyin ilgilenmek zorunda olduğu durumların objektif algılanmasını engelleyen sınırların çok ötesinde hissedilmesini sağlayacatır.”

Edinburgh Konferansları’ nda yaptığı konuşmasında böyle diyordu Thomas Troward.
Bundan birkaç yıl sonra ise, yazdığı kitabın önsözü olarak bunu bizlere aktaran, Jack Ensign Addington oldu. Son derece özel bir tavsiyenin neticesi olarak, tasavvuf ilmi ile ilgilenen bazı insanların da okuma fırsatını buldukları, “% 100 Düşünce Gücü” adlı eserinde.

İnsanın düşünme sisteminin ve dolayısıyla beynin çalışma tarzının üzerinde yoğunluklu olarak durulan şu günlerde, düşünce gücünün yüzdelerini, doğal olarak biyolojik beyinde kullanılır durumda olan hücre oranına endeksleyip; buradan bir sonuca varmaya çalışmak makul olacaktır.

Modern tıbbın, aynı yarı dolu bardağa bakarak, farklı iki sonuç çıkarma yetisine sahip optimist ve pesimist gruplara hem müjdeli hem de iç karartıcı bir haberi oldu geçtiğimiz bin dokuz yüzlü yıllarda: Normal bir bireyin, beyninin sadece %5 civarında bir kısmını kullanabildiği…
Üstelik, rakamlardaki küçük değişikliklerin, neticeye logaritmik etkinlikte yansıdığını söylersek, geride kalan atıl potansiyelle ilgili daha sarsıcı bir ipucu edinebileceğiz. Bu hesabı, deprem olgusuyla artık hemhal olmaya başladığımızdan; 5 şiddetindeki sismik hareketle 6 şiddetindeki arasında, katlanarak giden büyüklük farkından yola çıkarak daha iyi fark edebileceğimizi sanıyorum.

Peki, hemen her bireyin doğuştan “bonus” misali alarak, bu alt yapıya uygun olabilecek eklentilerle aşağı yukarı ancak “yüzde onlar” içerisinde bir seviyeye ulaştırabildiği potansiyelin gerisi?…

İşte bu noktadan sonra artık durum “beşeri” olarak ifade edilen şartları aşıyor.
Zira beynin çalışmaz durumdaki, sonsuz kombinasyonları üretebilecek kısmının açılması, ilk “bonus” istikametinde mümkün görünmüyor. Bu ilk açılış; Troward’ın tümcesindeki “sınırları çizilmiş bir bireysellik” sözünün karşılığıdır ki; en iyi ihtimalle, bireyi biraz yontulmuş bir subjektifliğe kadar taşıması olasıdır.

Yazımızın başrolündeki % 5 ile ilgili geliştirme, artırma çalışmaları içinde iken aklımıza gelemeyen bir şey var: Beğenmediğimiz, yukarılara taşımak istediğimiz bu kapasiteyi bırakmaya aslında pek niyetli olmadığımız gerçeği.

Muhtemelen memnun değiliz. Ancak, terk etmek istemediğimiz, her türlü olaya yaklaşırken hemen ele  aldığımız %5’ imizden belli oluyor.

Samimi S.O.S sinyalleri, bu ilk yüzde beşlik dilimde bireye mukadder olabilmişse “can kurtaran” hükümlere kulak vermek olacaktır, yapılacak en iyi iş…

“Kimdir o kişi ki, Allah’a güzel bir borç sunsun da Allah ona birçok katlarını katlayıversin. Allah hem sıkar, hem açar. Hepiniz döndürülüp O’na götürüleceksiniz.” (2/245)

İstanbul - 01.10.2001
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail