“Din” diye
tarif olan bütün ilâhi metotların özü "HANİF DİN" denen
“içyüz”de saklı özü bulma yoludur.! Bu ilâhi ve tek doktrinin
temel sebebi ise, yaratıcının yaratım formülünde değişiklik
yapmadan hep ayni formülle fizik insânı, LATİF YAPILI ADEM ve
diğer onlardan “üstün olanlar”ı yaratmasıdır.! Kur'an-ı Kerim
buna : “O hâlde yüzünü dine bir hanif olarak tut; O ALLAH
fıtratına ki insânları onun üzerine yaratmıştır ! O ALLAH
yaratışına bedel bulunmaz, doğru/sabit/değişmez din odur ve
lâkin insânların çoğu onu bilmezler !” (Kur'an : Rûm-30./30.)
Âyeti ile ışık tutmaktadır.!
Günümüzün
araştıran insânı birçok bilgi içinde boğulup, kavram kaosu
yaşadığından yol seçiminde zorlanmakta, birçok zor metotla
idrâkını kitleyip kendi içinde saklı özünden uzak kalmaktadır!
Kişi kendini dışa yâni yanılgılara kapatıp içe, öze açmalı ; tüm
nefsani davranışlarını içindeki özü ile kontrol altına alarak
içindeki BEHİMİ HİSLERİ susturup hakîkat yoluna bu şekilde
bilinçle adım atmalıdır.! İlerleyen safhalarda içinde saklı özü,
ona zamanı geldiğinde bir şeyler vermeye, sessiz sesiyle
seslenmeye başlayacaktır! Kişi, ilk “hakîki farkındalığını”
bilinçli olarak yaşadığında artık uyanışını yapmış sayılabilir!
“Sabır, azim, ahlâk, sevgi, çok arzulu istek, çok çalışma, özsel
aşk, bedeni ve nefsani temizlik, kendini tüm insânlığa hizmet
için feda eyleme arzusu” bu gelişimi sağlıklı bir şekilde
hızlandıracaktır.!
Kişi,
içinden “Ona şah damarından yakın”(50/16.) olan özü tarafından
izlendiğinden hak ediş reçetesi, öz doktoru tarafından günlük,
hatta anlık liyâkatine göre kendisine olaylar şeklinde simgesel
olarak yazılıp gönderilebilir! Yaşanan hayâtı monoton, basma
kalıp olmaktan çıkarıp canlı, diri ve yaşanır kılan da bu
olacaktır! Olaylar, fizik veya metafizik gelişebilir, önemli
olan kişinin; her an, her yerde özüyle mesaj alışverişidir!
Aracısız, rûhbansız, yalancısız, dolancısız, menfaatçisiz, sade,
temiz, riyasız, kabullenme, hakkına razı olma, her an yeni bir
gerçeğe uyanma ve görme şeklinde geçen, dolu ve gerçek bir
hayât! Ölü konumdan diri konuma geçerek, ne için buraya
geldiğinin farkındalığını yaşayıp idrâkını daha üst seviyelere
çıkartabilecektir.!
Bu durum,
kişinin farkında olmadan özünden gelen her İlâhi eylemde
içindeki gücün biraz daha uyarılmasına katkı sağlamasının
yanında, kişinin sağlıklı olarak metodu uygulamasında yardımcı
olacaktır! “O”, içte saklı gücün uyarılması, ilk defa
kıpırdanması ve birinci derecede veya frekansta/titreşimde ayağa
kalkması birbirinden çok farklı safhalardır! Uyarılması, kişiye
o zamana kadar gördüklerinde göremediklerini gösterir,
kıpırdanması yolun asıl başlangıç kapısıdır ki özü tarafından
erme yoluna aday kabûl edilebileceğinin ilk işareti olarak kabûl
edilebilir. Erme mabedinin kapısına gelmiştir.! Sezgileri artar,
hisleri kuvvetlenir, küçük vizyonlarla tanışır, geçmiş
yaşantılarından ‘kesitler’ görebilir, bunları anlamaya çalışır
çünkü rüyaya benzemediklerini yaşayarak müşahede eder (kişiye
göre değişir), olaylardan çok önce olacakları bilmeye ve görmeye
başlar! Ama kişiyi içinde yaşadığı durumuna göre oldukça
yıpratır ve korkutur! Birinci frekans/titreşim açılımında ise,
ki eskiler buna “tıpayı çıkarma”, “Alâaddin’in sihirli lâmbası”
derlerdi; ayağa kalkan içte saklı “O” Zât'tan başka kimse
kalmaz, kalamaz! Bir kişilik yer vardır! “Mağara yatırı” artık
kalkmıştır! İnsân denen kabirde aslında özü olan yatır
yatmaktadır! Bu kabir tek kişiliktir! Fizik beden ölünce de öyle
değil mi ? ‘O gün fizik dünyâ, fizik olmayan başka bir şeffaf
“Arz” ile değiştirilir!’ Buna Kur'an'da şöyle işaret eder:
“Onlar, sadece bu dünyâ hayâtının dış yüzünü bilirler. Ahiretten
ise onlar hep gafildirler!” (Rûm-30./7.)
Ahret
buradan görülemeyen soyut, iç boyuttur! O iç boyutu görmek
“Kıyâmet” denilen anı yaşamaktır! Fizik perdenin
kaldırılmasıdır! ‘Üçüncü gözün açılmasıdır!’ “Ölmeden evvel
ölmek”tir.! “O saatin zelzelesine can dayanmaz” (Hac-22./1,2.)
âyetinin içyüzde yaşanarak gerçekleşmesidir! İçyüzde yaşanan
müthiş bir yıkımdır, çok kuvvetli, gerçek bir zelzeledir, buna
dayanabilmek her kişinin harcı değildir, zaten “ölüm” denen
“son” da bu şekilde üst perdeden seslenen “O müthiş sesle”
gerçekleşmektedir! Yaşarken ‘aday’a özü tarafından az az
yaşatılarak dayanıklılık ve deneyim kazandırılır! Aslında tüm
kutsal Kitablar küçük bir âlem olan bireyi, insânı anlatırlar
ama dış yüzünde hep farklı algılanıp, yorumlanmışlardır.
www.19muhammedali.com
08.06.2004
http://sufizmveinsan.com
|