İnsan
hayatında önemsenen olaylar, kilometre taşları vardır. Kişinin
şapkasını önüne koyup düşünmesine, bazı şeyleri en
ince ayrıntılarına kadar irdeleyip
muhasebe yapmasına zemin hazırlayacak olan bu durumlar
, aynı zamanda
gelecekte de adımları akılla atmanın ön çalışmaları
olarak kabul edilebilir ve düşünce yoğunluklarına olanak sağlar.
Bu
duruma bazı örnekler :
Doğum günleri; ama özellikle kırklı, ellili, altmışlı yaş
dönümleri!..
Evlilik yıldönümleri, eskidikçe !...
Baba , dede, büyükbaba, büyükanne olunduğunda !...
Ölüm
olayları, özellikle yakınlarımızı kaybettiğimizde !...
Karşılaşılan maddi ve manevi sorunlar...
Çevrede
ya da dünyanın herhangi bir yerinde, insan olmanın erdemiyle
bağdaşmayan görüntüler; savaş , açlık, tabii afetler
sonrası yaşanılanlar, hissedilenler...
Aslında
tüm bu olumsuz gibi görünen durumlar kadar, kavuşulan
nimetler de insanı tefekküre sevk etmelidir.
Yaşanılan
her şey; Allah’ın takdiri, kaderin hükmü, alternatifi
olmayacak
bir durumdur. Lâkin gelecek; Allah hükmünün bireyden
açığa çıkarak, bugün ortaya koyduğu fiillerin neticesi
olarak şekillenecektir.
Geçmişi biliyoruz , çünkü yaşanmıştır. Fakat karşılaşacağımız
muhtemel oluşlar meçhulümüzdür. Bu idraki, yalnızca içerisinde
bulunduğumuz boyut ile kayıtlamak, son derece sınırlılık
arz eder. Yani, yaptıklarımızla bir sonraki ânımızı inşâ
ederken, bir yandan da dünyadaki yaşamımızla ölüm ötesi
hayatımızı şekillendiriyoruz...
Aslında
hayatın önemli noktaları olarak kabul edilen
safhalar ve yaşanılanlar, arzuladığımız noktalara
gelip gelmediğimizin de önemli ölçütleridir.
Ulaşmak istediğim nokta için bugün ne yapmalıyım ?...
Kırkında,ellisinde nerede olmalıyım?...
Ama
tüm bu ara değerlendirmeler; mukadder olan son noktanın
atlama taşları olarak kabul edilmelidir.
Beklentilerimizde eğer samimi isek, ona kavuşmanın da
emeksiz olamayacağı bilinciyle hareket etmeliyiz.
Tasavvufta
: “Mücahede olmadan ,
müşahede olmaz!...” sözü, halk arasında, “emeksiz yemek olmaz şeklinde hayata uyarlanmıştır.
Şimdi
galiba en önemli beklenti; dünyaya hangi konumda “elveda”
demek isteğimizdir.
Bu
anlayışta ; şuurun , evrensel şuur ile
örtüşmesi , gerçek değerlendirme olarak mütaala
edilir. Yoksa göresellik, o boyutun terki ile hükmünü
yitireceğinden ; bireysel değerlendirmelerden ne kadar uzak
olunursa, gerçeğe o kadar yaklaşılmış olur. Bir muhasebede
yani iç hesaplaşmada
ölçü olarak bunun alınması; sağlıklı sonuçlara
ulaşmakta, yani bireyselliği evrenselliğe taşımada mihenk
taşı sayılmalıdır.
Geride
kalan aile efradının (!!!) rahat
yaşayacağı kadar mallar bırakarak göç etmek mi?...
Toplumun değer verdiği unvan ve vasıflarla
bezenmiş olarak ayrılmak mı?...
Silik , ayrılışının hiçbir etki yaratmadığı, kimsenin
farkında dahi olmadığı bir son mu?...
Hırsızlar
padişahı olarak
mı?...
Güzellik kraliçesi olarak mı?...
Cihan pehlivanı olarak mı?...
Liste uzar gider. Sayısı , değer verdiklerimizin sayısınca...
Bir
de , hakikâtine erme var. Kazandıklarımızla değil , uzaklaştırdıklarımızın
yükünden kurtularak özümüze
yaklaşıp dünya
varlığıyla değil, dünya yokluğuyla
ulaşılacak noktada ölümle tanışmak...
Belki henüz biyolojik ölüm gerçekleşmeden yakalamak
treni. Sanal âlemin sultası altına girmeden, ölümü öldürmek
; “nihai
nokta”
olarak kabul edilebilecek ebedî diriliğe yelken açmak
!...
Herhalde
insanın kendisini aldatmasından büyük kayıp da
olamaz.
Allah Resûlü şöyle buyuruyor :
“Mal – mülk, öldüğünde,
akraba – arkadaş, kabre konduğunda terk eder insanı. İman
ve ameller ise ebediyen
onunla birliktedir. Sonluyla olan birliktelik ; en çok sonlunun ömrü kadar olur!...
Bâki
ise Allah’tır!...”
İstanbul
- 23.06.2001
http://afyuksel.com
|