İnsanoğlu
yıllardır kendi özündeki mistik duygularını tatmin etmek için
birçok tanrıya inanmış, hatta
konuşup içindeki problemlerini ona anlatmış. Tekamül
devresi gelince, Allah kavramını öğrenmeye çalışmış,
ama yine de kendi beyninde yarattığı Rab kavramını silememiştir.
Bazen
çeşitli yerlerde yaşayan insanlar hayal gücünün ürettiği
olağanüstü şeyler gördüklerine inanıyorlar. Her beldede böyle
birçok olay duymak mümkün. Bu hayal gücünün yarattığına
bir de suret verildi mi tamam, o surette cismani şeyler görülür. Ancak şu kesinlikle unutulmamalı ki, görülen
her şey Hakk’ın tenezzülat makamından kişiye olan
merhametinden dolayı bir tecellidir. Hayal edilenler ancak bu dünyada
var oldu, buluşlar icatlar hep hayal ile başladı. Mesela Jules
Verne, Aya Seyahat‘ı yazdığında aya henüz kimse
gidememişti. Bu konuyu kendisinden çok feyiz aldığım M.İBNİ
ARABİ’nin şu sözleri aydınlatıyor.
“Bazen
de hayal edilen şey, beşer suretinde olan bir melek
sureti olur. Bu ise, bitişik hayalde aynı hayalden bir görüntüdür.
Böylece, o kimse onu bitişik hayalde tanır, bilir. Bu öyle
bir hayaldir ki, iki suret arasında hissî bir suret vardır.
Bu hissî suret olmasaydı, bitişik hayal onun misalini ortaya
koyamazdı. Allah'ın insanların inançlarına göre tecelli
etmesi de bu babdandır. Bu ise, iman edilmesi gereken bir
husustur.
Eğer
hayalin gücü olmasaydı, size izhar edip açıkladığımız
bu şeylerden hiçbiri zuhur etmezdi. Çünkü hayal, varolanların
(kâinat) en genişi, en güçlüsüdür, varolmuşların
(mevcudat) en mükemmelidir. Hayal, ruhanî suretleri
kabul eder. Bu ise, varolan değişmeden dolayı ortaya çıkan
çeşitli suretlerdeki oluşumdur, teşekküldür. Bu değişmeler
arasında süratli olanlar vardır; örneğin, ruhların somut
beden suretlerine değişmesi ve manâların da somut suretlere
değişmesi gibi; bunlar bu "ama"nın oluşunda
(kevn) zuhur ederler. Ayrıca bu değişmeler arasında
yavaş olanlar vardır: Örneğin, suyun havaya, havanın ateşe,
bir damla suyun, meninin (nutfe) insana, un-surların da
bitkiye, hayvana değişmeleri gibi. Bütün bunlar birer
değişme olsalar da, insanın hayal gücündeki —ki bu hayal
gücü bitişik (muttasıl) hayaldir— suretlerin değişim süratlerine
sahip değillerdir. Ayrıca bunlar, ruhların suretlerinin somut
bir beden olarak bedenlerin suretlerine değişimindeki, örneğin
meleklerin insan suretine dönüşmesindeki sürate sahip değillerdir.
Hiç kuşkusuz bunlardaki sürat en yüksek sürattir. Aynı şekilde,
bunların bu suretleri terk etmeleri de, cisimlerin, bedenlerin
öldükten sonra uğradıkları değişmelerden çok daha süratlidir.
Sonra,
bu işin aslını, esasını anladıktan sonra, Hakk'ın Konuşucu
(Natık), Hareket ettirici, Hareketi durdurucu, Varedici
ve Giderici olduğunu da öğrenmiş oldun. Böylece, bütün
suretlerin, kendilerine nisbet edilen şeylerle birlikte, onun için
nasbedilmiş bir hayal olduğunu da bilirsin. Çünkü varoluşun
hakikâti Allah Teala'nındır. “Perde hayalini koyanı görmüyor
musun?” 0 perdeyi seyreden kimse, o perde üzerindeki
varoluşun mahiyeti hakkında bir ilim tahakkuk ettirsin, varoluşunun
mahiyetini iyice bilsin diye koymuştur Allah o perdeyi.
Nitekim, o perdeye bakan kimse orada sayısız suretleri görür:
Onların hareketleri tasarrufları ve hükümleri Tek Bir Varlığa
aittir. 0 suretlerin bunda hiçbir şeyi yoktur. Onların
varedicisi, hareket ettiricisi ve durdurucusu ile bizim aramızda
çekilmiş bu perde vardır. Bu perde, O'nunla bizim aramızı
ayıran bir sınırdır bir hattır. Aradaki fark (temyiz)
bu perdeyle ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, O'na "İlah"
denir, bize ise, "kul" ya da "âlem"
denir, yani hangisini istersen onu söyle.
146.
Sonra, bu Hamd, kendileri için varoluş içinde somut
bir varlıkları olmayan manâlar ile nurî ve tabiî ci-simler
arasındaki berzah varlığıdır (aynü'l-berzah); Örneğin,
ilim ve hareket gibi: İlim nefislerde, ruhlardadır; hareket
ise bedenlerde. Dolayısıyla, bunların ikisi de hayal
hazretinde somut bir şekil kazanabilir. Örneğin, ilim süt şeklinde
görünebilir. Aynı şekilde nisbetlerin tayini de böyledir,
her ne kadar onlar için ne nefiste, ne ruhta, ne de bedende bir
varlık söz konusu olmasa bile. Örneğin, sebat gibi. Sebat,
bir işte sabit, kararlı, istikrarlı olarak durmaya verilen
bir nisbet, bir ölçüdür. Bu sebat, bitişik hayal hazretinde
hissedilen bir kayıt suretinde tezahür eder, tıpkı cisim şeklinde
zuhur edip cisimlerin suretlerinde bir şekil olan ruhlar gibi;
örneğin, Sahabeden biri olan Dıhye suretinde görünen Cibrîl
(Cebrail) gibi. Ayrıca, Bedir Savaşında küçük zerreler
suretinde gözüken melekler gibi. Bunlar ayrı (munfasıl)
hayaldedir, tıpkı Hz. Musa'nın Asa'sının ve
sihirbazların. sopalarının yürüyen yılanlar
suretinde görünmesi gibi. Nitekim Allah Teala şöyle
buyuruyor:
''... Bir de baktı ki, onların, ipleri
ve sopaları sayesinde (yani yaptıkları sihir konusundaki
ilimleri sayesinde) ona (yani Musa'ya) gerçekten koşuyorlar
gibi görünüyor1' (Kur'an, Taha, 20/66). Dolayısıyla,
onlar bunu hayal hazretinde ikame ettiler. Hz. Musa da onları
muhayyel olarak idrak etti, fakat onların muhayyel
olduğunu bilmiyordu. Aksine, etki ve hükümde tıpkı
kendi asası gibi olduklarını zannetti. Bu nedenle de korktu
ve kendisine "Korkma! Hiç kuşkusuz sen daha üstünsün”
(Kur'an, Taha, 20/68) denildi.
Bitişik
hayal ile ayrı hayal arasındaki fark şudur: Bitişik
hayal, hayal eden kimsenin gitmesiyle kaybolur gider. Ayrı
hayal ise, zatî bir hazrettir; daima manâları ve ruhları
kabul eder; ezelliklerine bir şekil verir. Bundan başka bir şey
olmaz. İşte, bitişik hayal de bu ayrı hayalden olur. Bitişik
hayal iki çeşittir: Birincisi, tahayyülden meydana gelir. İkincisi,
tahayyülden meydana gelmez. Örneğin uyuyan kimse gibi. Bu
kimsenin uyurken rüyasında gördüğü suretler tahayyülden
meydana gelmez. Tahayyülden meydana gelen hayal ise, insanın
kendi nefsinde, önceden hissettiği veya tasavvur gücünün
yeniden inşa ederek tasavvur ettiği şeyleri hayalinde tutmasıdır.
His, bunların tümünü algılamamıştır. Fakat bütün bu
toplamların her birinin hissedilmiş olması gerekir.”
Bodrum
- 05.03.2002
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
Kaynak:
Fütühatı Mekkiye;
Marifet
ve hikmet, M. İbni Arabi,
Toshiko
İSOUTSO (Fusus’taki Anahtar Kavramlar)
|