Dünyaya niye geldiğini bilmeyen insanın hayat gayesi; gününü yaşamaktan ibaret olur.

Böylesi, Allah tarafından niye dünyaya getirildiğini bilmez ki, kendine, Allah’ına, muhitine ve cemiyyete karşı esas vazifelerini bilip kendiliğinden ifaya çalışsın. Ve o esas vazifelerini her yerde her zaman, mukaddes tutsun, netice itibariyle insanlığın hak ve vecîbelerini Allah’tan almış olduğuna inanarak kendini insan saysın, insanlara insanca muamele etsin ve iyi bir insan olarak gelişsin .

Allah’ın yaradılıştaki muradını bilen insandır ki, kendini bilir bilmez, mukaddes vazifelerini duyar, aklını, vicdanını hayattaki hareketlerine esas tutar. Allah’a iyi bir kul, ebeveynine iyi bir evlad; ailesi efradına iyi bir yardımcı, komşusuna iyi bir destek, cemaatine, milletine ve bütün insanlığa hayırlı bir unsur olur. Mukaddes vazifelerini daha gençlikte öğrenen insandır ki, kendini yaradılıştaki maksada göre terbiye etmesini ve etrafına ona göre muamele etmesini, eli altındakileri bilahare ona göre yetiştirmesini düşünür ve buna, daima vicdan zevkiyle çalışır.

Ancak yaradılış gayesini bilen insandır ki, hayatta şaşmaz değişmez olan esas gayeye doğrulur. Hayatta güzel bir istikamet alır. İkide bir de kötülüğe sapmaz, yol değiştirip durmaz, küçük büyük hadiseler karşısında irkilmez, şaşırmaz, kuvvetini, azmini kaybetmez, kötülükleri yener, hakkı ve iyiliği daima ön planda tutar ve ayakta kalır.

Münevverler arasında hayatta gaye sahibi olanlara “idealist” derler. Fakat benim bahsettiğim gayecilik ; şu veya bu filozofun ortaya koyduğu felsefî fikirler değil, Allah’ın yaradılıştaki muradını bildiren esas gayedir.
Bu esas gaye ; ev içinde aile reisince, okullarda öğretmenlerce, camide vaizlerce malum olmalıdır ki, memleket halkı olgunluğa sahip bir yetişmişlikle hak ve vecîbelerini benimsemiş olsun.

Vurdum duymaz bir yurtdaş olmaktan ziyade, vermeyi seven, karşılık beklemeden veren, Allah’ı ve insanları yürekten seven, onlara sadakatle bağlı ve alakalı, vatanına, milletine, bayrağına saygılı yetişkin insanlardan meydana gelmiş olsun.

Aksi halde, yani ma'nevî terbiye ve mukaddes vazife hissi yok olunca memleket; mukaddes bir gaye taşımayan, onun zevkini tatmayan, el gayreti duymayan, yalnız midesi için çalışan, her fedakârlıktan kendini koruyan, hileye, yalana, namertliğe sapan, düşük seviyeli, insanlık menfaatine ve kanunlara aykırı münferid cephe alan kimselerden oluşabilir.

 Bunlar; emniyetin meydana gelmesine, huzur ve asayişin istikrarına değil, onları bozmağa yarayan kimseler olur. Halbuki cemiyette hayat; ancak karşılıklı haklara hürmet, yardım ve tesanütte yükselir ve bir güzel ma'na ifade eder. Bu da ma'nevî terbiye ve hissi vazife ile olur.

İşte:

Hakk’a hizmet için, halka şefkat için, amme menfaatini başta tutmak için, acizleri, yetimleri, yardıma muhtaç olanları benimsemek için Allah’ın yaradılıştaki muradını bilmek lazımdır.

Cenabı Hak, hepimizin ilim ve irfanını yüceltsin, tekamülüne vasıtalar ihsan buyursun.

Bodrum - 23.04.2002
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail