Dünyaya sebepsiz gelmiş değiliz. Bir maceranın, bir tesadüfün eseri değiliz. Hayatta başıboş da değiliz. Bir Yaradanımız var. Yaradanımızın hilkatte mühim bir muradı var, Vücudumuzun bu âlemde mühim bir hikmeti var. Hayatta bizi sevk ve idare eden mutlak surette hakim bir Allah var.

İnsan:
İnsan o kadar mühim bir mahluktur ki, diğer bütün mahlûkat; insanı yaşatmak, yetiştirmek ve kemale erdirmek için yaradılmıştır.

İnsandan murad:
Allah’ın insanı yaratmaktaki muradı; kendi kemalatını [güzelliğini ve iyiliğini] insanda tecelli ettirmek ve yeryüzünü bir güzellik, iyilik meşheri kılmaktır.

İnsanın ehemmiyyeti:
İnsan niçin bu kadar mühimdir? Zira Allah’ın zat nuru olan Ruh’ül-Kudüs’ü taşıma kabiliyeti yeryüzünde ancak insanda vardır. [Göklerde de muayyen birkaç büyük melekte) İnsanlar içinde Ruh-ül-Kudüs’ ü taşıyanlar, büyük Peygamberler, büyük Velîler, kurtarıcılık yolunda kendilerinde harikalar, İlahî mu'cizeler zuhur eden büyük insanlar, yani AIlah adamlarıdır.

İNSANDA İLAHÎ GAYE
Allah’ın insanı yaşatmaktaki gayesi ; insanı yetiştirip manevî rüşde erdirmek ve kemal ile götürmektir.
Bu kemal ; Allah’ın kemalatıdır ki, insanda zahir olacak, insanın yüreğinde ve fikrinde nurunu yayacak ve işlerinde güzel eserlerini gösterecektir. Yeryüzü; bu suretle imar ve ıslah edilecek, insanlar bu ruhla kardeşçe yaşamak imkânını bulacak, fenalıklar duracak ve iyilikler yürüyecektir. Ve bu insanlar Allah’ın sevgilileri olacaktır. Allah örneğini Hazreti İbrahîm ile insanlara göstermiştir. Kur'an-ı Kerîm’in bildirdiğine göre:
1) AIlah İbrahîm’e rüşd ve kuvvet vermiştir.

2) İbrahim hayatta en müşkil tecrübelerden geçirilmiş, canı ve evladı bahasına da olsa Allah’a sadakat ve teslimiyyetten ayrılmamıştır.
3) Bunun için Allah İbrahîm’i ve [İbrahîm örneğinde her insanı] kendine halîl yani sevgili edinmiştir.

Hılkat gayesinin istinad ettiği mukaddes vesikalar:
Bu vesikalardan biri, Kur'an-ı Kerim’de :
«Allah’ın insanları ve cinleri kulluk etsinler diye yarattığı“ hakkındadır. 
Diğeri , Tevrat-ı Şerif’in Tekvîn kitabında : 
“Allah’ın Adem’i vücudunun yaratıldığı toprağı tımar  
[imar) etmesi için yeryüzüne indirdiği “ esasındadır. 
Bir başkası, 
«İbrahîm’i Allah kemale erdirmek için yarattı" mealindedir.
Ve sonuncu ayeti te'yid eden ayet de şudur; ^[Seni] ben yarattım, Ben taşıyacağım, ben götüreceğim [kemale], ben kurtaracağım [kemale erdirerek]»
Kur'an-ı Kerim’de bu sonuncu ayeti te’yid eden ayetler vardır ki, me'ali şudur : “Akıbet muttakîlerindir» 
Yani dünya nesillerce tekamül ede ede nihayet takva ehli nesiller dünyaya hâkim olacaktır.
Yine bu mütekamil devrin bütün iyiliklerini ve güzelliklerini tafsilen bildiren Musevî mukaddes kitablarında ayetler vardır ve vasıflarından birkaçı şöyledir :
 
0 devrede harp olmayacak, harp aletleri faydalı zıraat aletleri haline konacak. 
Kimse komşusuna Allah’ı bil demeyecek, zira Allah’ı bilmeyen [yani Allah’ın iradelerini bilmeyen ve onu kabul etmeyen) kalmayacak. 
Allah’ın yeryüzündeki padişahlığı zahir olacak, her mahluk muhabbet ve emniyet içinde yaşayacak. 
0 devrede her ağızda (Allah söyler) olduğu anlaşılacak ve gençlere vahiyler gelecek, ihtiyarlarda uzağı ve öbür dünyayı görmeğe mani' kesafet kalmayacak» 
Dinden evvelki devre 
Kur'an-ı Kerim’deki şu ayet-i kerîmeye göre insanlık üzerinden zikre değmez bir devre geçmiştir :
 
(76 Insan - i) : «İnsan üzerine dünyada bir zaman geldi geçti ki onda [insan] zikre değer bir şey değildi. » 

İZAHl:

Bu devre ; Putperestlik devridir. Zikre değmez olmasının sebebi ; tarihî kıymeti itibarı ile değil, nesillere örnek olamayacağı dolayısıyladır.
Fakat ; bu devrenin zihinlerde uyandıracağı meraklı sualler vardır ki, onlar kendi aramızda izaha değer bir ehemmiyet ihtiva eder. Sualler şunlardır : 
Acaba Allah yarattığı insanları Dinden evvel bir devrede neden dinsiz bıraktı ?

A) Allah onları [haşa] ihmal mi etti ?
B) Bizim için kıymet ifade etmeyen o devre, Allah içinde mi kıymetsizdi ? Yani, o zamanki insanlar hiçe mi sayıldı ? Allah onlarla meşgul mü olmadı? Haklarında ihtimam mı göstermedi ? [Hepsine haşa] Allah yarattığı her mahlukla her zaman [Allahlığı iktizası] meşgûldür. Allah nazarında kıymet ifade etmeyen bir mahluk yoktur, ancak beşeriyyet o devrede çocukluk, idraksizlik devrini yaşıyordu. Çocuğun önüne velîsi nasıl oyuncaklar koyarak onu oyalar ve fikirde inkişafına, alakada gelişmesine ihtimam ederse ve çocuk dahi bu idraksiz, mükellefiyyetsiz devrede yaramazlıklarından onu alıkoyacak, zihnen ve hissen işgâl edecek şeylere ihtiyaç gösterirse, işte Allah da beşeriyyetin o idraksizlik devrinde onlara çocuklar gibi muamele etti. Beşerî inkişaf ve idrak devirlerini bekleyerek onlara Din göndermedi. Ve tapınacak şeyler aramalarına, hakikî ma'buda; vakti gelince tapınmak üzere şuna buna tapınarak iman taşımağa ve ibadete hazırlık yapmalarına müsamaha etti. Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetlerde onların hali tarif buyuruluyor:

(17 - Esra 73) : « Bu dünyada a'ma olan ahirette de a'madır. Ve yolunu daha ziyade şaşırmışlardır. »
Diğeri :

(13 - Raad - 105) : «Göklerde ve yerde ne kadar ayetler vardır ki, onların yanından geçerler ve onlara yüz çevirirler.»»

Diğeri :
(36 . Yasîn - 9) : ««Onların önlerinde bir sed ve arkalarında bir sed kıldık ve gözlerini perdeledik. Onlar Hakk’ı ve haki-kâti görmezler.»
Diğeri :
 

(25 - Furkan - 44) : « Ne işidir ne anlarlar. Onlar hayvanlar gibidir. >» 
İşte o devrede insanlar ; bu derece iptidaî, şuursuz ve idraksiz, çocuk gibi idiler. Gözleri vardı, fakat hakikâti göremezdi. Kulakları vardı, fakat Peygamberlerden ve hakikât ehlinden işittiklerini anlayamazlar, kavrayamazlardı. Âdet ve geleneğin esiri idiler. Yalnız el ile tuttuklarına, cisim olarak gördüklerine inanırlar ve yürekten ziyade nefislerinin çektiği şeye meylederlerdi. Nefislerine bağlılıkları derecede de nefislerinin çektiği şeye sevgi ve saygı ile bağlanırlardı.
Putperestlik devri kendi devresi içinde safhalar geçirdi. İlk devrede gözü yerde parlak taş arayan çocuk gibi yaşadılar. Taştan, topraktan cazib veya heybetli buldukları şeye taptılar. Sonra yaşı ilerleyen çocuk, nasıl elindeki oyuncakları ma'nasız bulur, abes görür, fırlatır atar veya kırar ve artık bir daha onları ele almazsa Putperestlik devrindeki ilk adamlar da ilk devredeki taptıklarını idrakleri yükselince terk ettiler. Gözlerini daha yükseklere kaldırdılar. Sırasıyla daha yüksekteki şeylere göz diktiler. Dağlardan, tepelerden, göklerdeki yıldızlara, aya, güneşe kadar tapmağa başladılar. Bu meyanda dişi erkek cinsleri de birbirine tapar devre geçirdiler, hatta cinlere tapmak, gaibden haber veren cinleri ma'bud saymak devri de geçirdiler. Fakat her devre bir nedametle sona ererdi. Her devrede taptıkları şey nihayet tadsız, ma'nasız bir mahiyyet edindi. Ve işte böyle şaşkınlık içinde ma'bud değiştirip durdular. Allah’ı buluncaya kadar, bu tabiî tekamül devresi böyle devam etti ve nihayet hakikî gıdasını bulan, acıkmış çocuk gibi Allah’ın hakikî nuruna kavuşarak rahatladılar.

PUTPERESTLERİN SONU

Putperestlerin sonu ya intibaha ve Allah’a teslimiyyete veyahut Semavî afetlerle mahv ve inkiraza vardı. İntibaha varanlar içinde mesela Yunus Peygamberin memur olduğu kavmin kıssası ; [Musevî mukaddes kitablarındaki tafsilata göre) çok şayanı dikkattir. Vak'anın başından sonuna kadar cereyan safhalarının hülasaten özü şudur :
Cenab-ı Hak, Hazreti Yunus’a : (Git falan kavmi korkut, asilikleri sona vardığını, Allah’ın onları külliyyen mahv ve perişan edeceğini söyle) buyuruyor.
Hazreti Yunus şöyle düşünüyor :
(Bunu o kavme söylersem, onlar amana gelecekler, Allah’ın merhametini celb için yapmadıkları kalmayacak, Allah ise çok merhametlidir. Bunların nedametleri tezahürlerine dayanamayacak, nihayet onları affedecek, fakat ortada ben [fena haberi onlara verip korkutmakla) onların nazarında çok fena bir durumda kalacağım. Benim için iyisi bu işten kaçmaktır) diyor ve sahilde ilk hareket edecek bir gemiye binip uzaklaşmak istiyor.

Fakat, gemi yola çıkınca fırtına kopuyor. Gemiciler (içimizde bir uğursuz var, onu bulup denize atalım ve gemiyi kurtaralım) diyorlar. Kur'a çekiyorlar, kur’a Hazreti Yunus’a isabet ediyor. Hazreti Yunus’u denize atıyorlar. Koca bir balık Hazreti Yunus’u yutuyor, fakat midesi hazmetmiyor, kıyıya sokulup Hazreti Yunus’u rnidesinden dışarı atıyor. Allah’ın mucizesi ile Hazreti Yunus selamete çıkıyor. Ve Allah’ın elinden iradesinden kurtuluş olmadığını anlıyor. Ve o asî kavme gidip ; Allah’ın buyurduklarını tebliğ ediyor. Kavmin kralı büyük bir intibahla bütün kavme Allah için oruç ve riyazet emrediyor. Kralın kendisi de bir çul giyinerek [arzı zillet için) çul üstüne oturuyor. Ve , bütün kavim böylece ağlayarak Allah’a yalvarmağa  başlıyorlar! Orucu memedeki çocuklara ve sütteki kuzulara kadar teşmil ediyorlar. Üç gün kavim oruçlu ağlıyor. Yavrular aç susuz bağırıyor. Nihayet Allah dayanamıyor (onları af ettiğini oruçlarını bozmalarını) emir buyuruyor, onlar da bu suretle mahv ve helak olmaktan kurtuluyorlar. Ve Allah’ın Kur'an-ı Kerim’de (Din-i Hanîf) diye yad edilen ilk beşerî Dine girmiş oluyorlar. Yani Allah’ın birliğine iman ediyorlar. Allah’tan başkasına tapmıyorlar, batıl ve kötü amellerden el çekiyorlar. iyiliğe meylediyorlar. 
Mahv ve helak olan kavimlere gelince : 
“Madem, bunlar dahi çocuk gibi idraksiz ve gayrı mükellef durumda idiler;Allah bunları acaba niye mahvederek cezalandırdı?” demeyelim. Zira bu ceza, onlar için hakikâtte ebedî birer ni'met olmuştur. Afetle ve kaza eceliyle ölenlerin akıbetine onlar dahi mazhar olmuşlardır. Şehid mertebeleri ihraz etmişlerdir. Yani her biri ölürken bir anda ruhen tekamüle mazhar olup birer velî mertebesine yükselmişlerdir. Zira Allah sonsuz merhametlidir. Afetle ve kaza eceliyle ölenlerin bir anlık duydukları heyecan ve ızdırap karşısında Allah ; o kadar onlara acıyor ki, onlara teveccüh eden şefkat ve rahmeti onları ıstıfa ettirip en temiz hale koyuyor.
Hülasa: 
Beşeriyetin çocukluk devri Putperestlikle geçti. Çocuk büyürken nasıl şer'î ve kanunî mükellefiyyetler dışında bir devre geçirirse, ana baba çocuğun mükellefiyyet idrak edeceği devreye kadar çocuğun çocukça temayüllerine, hal ve hareketlerine nasıl müsamaha ve sabır ile mukabele ederse Cenab-ı Hak dahi beşeriyetin nesillerce devam eden bu çocukluk devrinde onları mükellefiyet dışında tutmuş, Din göndermemiş ve beşeriyetin çocukluk ifade eden Putperestlik devrini geçirmesini sabır ve müsamaha ile beklemiştir. “Şimdi niçin beşeriyete Din Putperestlik devrinden evvel gelmedi? acaba Allah niçin Putperestliğe mani' olmadı ?” diye sathî düşünenler onun bu hikmetini şu birkaç kelimeden de anlarlar. 
Şimdi : 
Çocuğun eline kitap ; çocuğun mektebe gideceği yaşta verildiği ve kitap o yaşta öğretildiği gibi beşeriyete de Din akıl erdireceği çağda kitap getirdi. Ve kitaba nail olanlar İsrail Enbiyası vasıtası ile sıkı bir talim ve terbiyeye ve inzibata tabi' tutuldular.

Bodrum - 19.03.2002
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail