Hümeyra

Bu hafta sevgiyi öğretenler dizimiz içerisinde altıncı sırayı alan özel bir şahsiyetle devam edeceğiz inşaallah. Hz. Aişe’ den bahsetmek istiyorum. Başlığı Hümeyra olarak belirledim. Çünkü hepimizin bildiği üzere, Peygamberimiz O'na yüzünün pembeye çalan hoş görünümünden dolayı bu adla hitap edermiş çoğunlukla. Rasül ile dokuz yıllık bir evlilik hayatı yaşama şansına sahip olan, yirmi üç yaşında dul kalıp altmış altı yaşında vefat eden  bu özel hanımı tanımaya çalışacağız.

Bilgi Bankası:

"Rasul yaşayan Kur'andı" der Hz. Aişe. Yaptığı her şey,söylediği her söz, tüm ümmete rehber olacak bir Peygamberin yanında olmak, çok özel bazı yetenekler de gerektirir. Her şeyi doğru anlamalı ve yorumlamalısınız. Çünki kıyamete kadar gelecek ümmet sizin aktardıklarınız ile amel edeceklerdir. Bu yüzden Hz. Aişe seçilmiş bir hanımdır. Gördüğü ve duyduğu hiçbir şeyi unutmayan compitür gibi bir hafızaya sahiptir. Oldukça entellektüel bir şahsiyet olan babası Hz.Ebu Bekir'in Arapça,tarih ve edebiyat alanında da çok iyi yetiştirdiği Aişe Annemiz,bu özellikleri sayesinde hadisleri aktarmakla kalmıyor, onlara gerekli yorumu yaparak kafalardaki yanlış anlamaları da çözüyordu.

Öğretilen acziyetimiz;

Başka bir  özelliği ise davranış biçimidir. Bugün İslamî şuuru yanlış örneklerden öğrenen özellikle hanım kardeşlerimiz, kendilerini, öğretilmiş bir acziyete mahkum etmişlerdir. Sosyal yaşam içinde hiçbir çabası olmayan,kişilik açısından kendilerini zayıf bırakan hanım kardeşlerimiz, Hz. Aişe’yi rehber edindiklerinde aydınlık bir  şahsiyet ile değer bulacaklardır.

Örneğin; Hz. Aişe’nin bir kör ile konuşmasına "keşke konuşmasaydın" şeklinde cevap veren Peygamberimizin, bu sözünü alıp kadınların erkeklerle konuşmasının günah olduğunu savunanan bir yorum çıkardılar. Özellikle Emevi ve Abbasi döneminde yapılan bu tür yorumlar günümüze kadar uzandı gitti. Oysa bu yorumu yapanlar,nedense daha sonra Hz. Aişe'nin ümmetin kadın ve erkeklerinin başvurduğu ilk mercii  olduğunu görmediler. Özellikle hac zamanında çadırını açıp herkesin, her çeşit sorusunu Kur'an ve hadislere göre açıklamasını,Medine’de verdiği seminerleri ve konferansları nedense hiç işlemediler. Osmanlı mecellesinde  hukuk düzeninde oldukça fazla yer tutan, hukuk hükümlerinin çoğunun Hz. Aişe'ye ait olduğunu görmediler."Kişinin suçu ispatlanmadıkça suçsuzdur"diyen Aişe Annemizin, günümüzde dahi kullanılan bir hukuk yargısını bize hiç öğretmediler. Savaşlarda orduyu komuta eden Aişe’yi,Rasul’ü canı pahasına koruyan savaşçı Nesibe'yi,Medine’de ilk zabıta memuru olan hanımı,hemşire olan Fatıma’yı ve binlerce örneği nedense hiç  söylenmedi bize. Öğrettikleri acziyet içinde ümmetin kadınları kıvrandı kaldı. Binlerce yetenek , zekâ, binlerce Aişe itelendi kaldı acziyet içersinde.

Hz. Aişe özellikle örtü konusunda çok hassastır.Tesettürdeki ciddiyeti ile de öncüdür bizlere. Yanına ince bir eşarpla gelen yeğeni Hafza'ya "Nur suresini ne çabuk unuttun deyip" kalın bir eşarp vermiştir. Bu da demektir ki, kadınlar ciddi ölçüler içerisinde, Allah’ın emirlerini uygulayarak, toplum hayatında her alanda yeteneklerini öne çıkarmalıdırlar. Çünki, herkesin bu din için yapacağı bir güzellik, yetenek olarak,kadın erkek demeden dağıtılmıştır tüm insanlığa.

Evlilik yaşı;
Hz. Aişe’den bahsederken  konu ilerlemeden yıllardır aklımda hep soru olarak kalan evlilik yaşına da değinmek istiyorum.Hz.Aişe ile ilgili okuduğumuz tüm kaynaklarda, altıncı yaşında nişanlandığı, dokuz yaşında evlendiği yazıyordu. Bizim şaşkın bakışlarımızla "nasıl olur bu yaşta?" diye sorduğumuz kişiler ise, alışılmış cevaplarını verdiler bize; "Arap toplumunda iklim sebebiyle kızlar çabuk gelişir ve hepsi dokuz – on yaşlarında evliliğe hazır olurlar"denildi durdu. Mantığın almadığı bir durumdu bu .Elli iki yaşında bir peygamber ve altı yaşındaki nişanlısı...

Bunu sorgulamamız bile günah sayıldığı için fazla karıştırmayıp Arabistan’ın sıcaklığını bahane ettik hep. Ama bir şeyleri sorgulamazsak, nasıl mutmain olur kalpler? İçerisinde şüpheler varken hem de...Madem ki Araplarda kadınlar sıcak iklimden çabuk gelişiyorlar, o halde neden ifk hadisesi anlatılırken konaklama yerinde Hz.Aişe'nin devesine konan bineğin içi boş olduğu halde "Aişe çok narin biriydi, zayıftı bu yüzden hissedilmedi "deniyor?..Neden savaşlara katılmak isteyen dokuz yaşındaki erkek çocuğuna "sen daha küçüksün" deyip evine yollanıyor?..Kadınlar gelişiyorsa erkek de gelişmeli değil mi? Nasıl bir tezat bu?Altı  yaşında gelişti denen kadın on altı yaşında niye ufak tefekti de "deveye binmediğini kimse fark etmedi" diye tarihi kaynaklarda anlatılıyor?Kafalarımızı hep karıştıran bu konuyu biraz açmak isterim. Çünkü öğrendiğimiz bilgileri mantık süzgecinden geçirmemiz,araştırmamız emredilir bizlere.

Bu konuda çıkarılan her şey Emevi küstahlığıdır. Ve günümüzde de devam etmektedir. Şimdi asrı saadete gidelim ve olayları hep beraber gözden geçirelim. Hz. Aişe doğduğu anda babası onu bir kâfirle, beşik kertmesi yapmıştır. İslam’ın yani Nübüvvetin birinci yılında, Müslümanların kâfirlerle evlenmesi yasaklanınca bu nişan bozulmuştur. Buna göre Hz.Aişe, ancak İslamiyet’in birinci yılının sonunda doğmuş olmalıdır.Yani hicretten evvelki on bir yılda doğmuş olmalıdır. En geç hesapla bundan sonra doğar. Hz.Ebu Bekir gibi Peygamberimizin potasında erimiş,O'ndan nasiplenmiş birinin,  kızını bir kâfirle evlendirmesi düşünülemezdi.

Bu hesaba göre Hz. Aişe’nin nişanlandığı en erken yaş on bir yaştır.Üç  sene nişanlı kaldığına göre on dört yaşındadır evliliği.Hatta bazı kaynaklarda yirmi bir yaşta olduğu söylense de o kaynaklarda muteber bir hesap bulamadığım için biz on dördü alıyoruz. Şimdi burada Arap iklimini gündeme getirebilirsiniz. Zira Türkiye’de dahi benim Annem de dahil olmak üzere on dört yaşında evlenen ve bu yaşa geldiğinde ise en az yirmi bekş yirmi yedi yaşındaki bir kızın olgunluğuna erişen hanım çoktur. Hatta hâlâ uygulanmaktadır bu yaşta evlilikler. Özellikle köy yerlerinde. Hem görünüm, hem de fizyolojik açıdan  sıcak bölge hanımları on dört yaşında ciddi bir gelişime erişirler.

Bu bağlamda oldukça normal bir yaş olan on dört yaş, özellikle Arap yarımadasında evlilik yaşıdır. Zaten, adeta bir bilgi bankası olarak Rasül’ün hayatına girecek , O'nun  her sözünü kaydedecek kişinin, ne anlatıldığı kadar ufak,ne de çok yaşlı  olması düşünülemez.

Hukuk Âlimi;

Yeryüzünün hukuk ilmi açısından en zor kısmı halen hukuk muhekamatı dediğimiz hukukun tarzıdır. Hukukun felsefesidir de diyebiliriz .Bunun ilk örneğini ise Osmanlılar Mecelle’de  yapmışlardır. Bir insan ne zaman suçludur?Af görmüş, cezasını çekmiş bir insanın durumu nedir?İşte bunların hepsi Hz. Aişe’nin katkısı bulunan yorumlardır. Efendimizin verdiği talimat üzerine İslam  hukuku inşa edilmiştir.Özellikle, nikâhla alakalı hukuk yorumları Aişe Annemize aittir. Mesela “erkek, eşine mehir vermeden boşanma olmaz” der Aişe Annemiz yorumunda. Halbuki daha önce, erkek karısına"istemiyorum bitti, git" dediği zaman boşanma oluyor denirdi. Oysa mehir yani tazminat verecektir. Bu da asrı saadette uygulandığı şekle göre düğün masrafının beş katıdır. Bugün en ufak bir hesapla 500 milyondan aşağı düğün yapan yoktur, bu da en cüz'i miktardır.Demek ki bir insanın boşanma davası açması için Hz.Aişe’ye göre en az beş katını ödemesi lazımdır .İşte hak budur. Hz.Aişe’nin yorumuyla. Çünki bu konularda yaptığı her yorumun altında Efendimizin,bir davranışı ya da sözü yatmaktadır. Topluma karşı suç işleyenlere asla müsamaha göstermeyen bir yorumu vardır Aişe Annemizin.

Bizler gibi;

Oldukça neşeli bir kişiliği vardır. Espriye,neşeye,canlı olmaya tefekkürün dışında eğlenmeye de değer veren bir hanımdır O. Esma Annemiz tef çalarken dinleyen, oyuncak bebekleri olan,kanatlı atları olan, Peygamberimiz evden çıktıktan sonra arkadaşlarını davet eden herkes gibi biridir O. Nedense bugün sahabe hanımları dendiğinde, soğuk,gülmeyen hep tefekkür eden,hiç eğlenmeyen,neşesiz,hep ağır oturaklı davranan kişiler olduğu düşünülür. Oysa onlar her şeyden önce insandı. Ve insanların temel ihtiyaçlarından biridir bunlar. Kadınların süslenme ihtiyacı gibi fıtratlarında var olan şeyleri nasıl inkâr ederiz?Düşünsenize ifk hadisesini ya da teyemmüm hadisesini. Her iki durumda da  Hz. Aişe birilerinden aldığı kolyeyi kaybettiği için, birçok hikmetli olay olmuştur. Hz. Aişe'nin kuaförü olduğunu bilir misiniz?Ya da bazı hanımların kokulu yüzükler yaptırdıklarını? Top şeklinde, üzerinde minik deliklerin bulunduğu yüzüklerin içine parfüm koyup gittikleri hanım gezmelerinde ya da evlerinde böyle dolaştıklarını?..

Neden onları olağan üstü varlıklar yapıp hayatımızdan çıkarırız ki? Kadın olduklarını,insan olduklarını,zaaflarını,eksik yönlerini görüp buna rağmen İslam’ı en güzel şekilde temsillerini niye örnek almayız.?Bir şeyi ne kadar büyütürsek, kutsallaştırırsak o kadar hayatımızdan çıkarıyoruz. Kur'an’a saygı adına o kadar kutsallaştırdık ki, O'nu bir baş ucu kitabı olmaktan çıkarıp,saten örtülere sarıp üç kez öptük ve öylece bıraktık duvarlarda. Arada bir cenazelerde açıp okuduk, bir de kutsal gecelerde.

Rasul’ü çok sevdik, çok saydık.O kadar çok sevip saydık ki O'nu "nur Muhammed" yaptık.Teninin gül kokusunu aldık. Kırk  erkeğe denk gücünü,yere düşmeyen gölgesini anlattık, yolundan gidilecek pratiklikte değil, "vayyy beee!" denilecek, parmak ısırılacak olağan üstülükte bırakıp asıl yönünü unuttuk. O bize yaşamayı öğretirken,eşiyle koşma yarışı yaparken,söküğünü dikerken,kendi gelince ayağa kalkanları oturturken,el ayak öptürmezken,kendi işini kendisi yaparken,şakalaşırken,ağlarken,taş taşırken kısaca hayatı öğretirken almayı bırakıp, olağan üstü yönlerini açığa çıkardık. Sonra da "biz beceremeyiz,biz onun gibi olamayız" dedik.

ACABA BİR ŞEYE BUNDAN DAHA ÇOK NASIL HAKARET EDİLİR? ..

Aişe Annemiz de her kadın gibi süslenmeye meraklı,takıyı seven,rejim yapan,neşeli,tefekkürünün yanında eğlenmeyi de bilen,müzik dinleyen, eğitime önem veren,İslami çerçeve içerisinde hayatını öncü olarak götüren bir hanımdı. Hepimiz gibi kendine has üstünlükleri olan, ama takip edilecek kadar da normal bir hanımdı O.

Cesurdu.

Bildiği doğruyu hiç çekinmeden söyleyen hatta Rasül’e karşı  bile inandığını savunacak kadar cesur,ilmine ve ihlasına güvenen bir hanımdı. Bunu ifk hadisesinde çok iyi şekilde göstermiştir. İfk hadisesinin akabinde Rasül ile arası açılan daha sonra da vahiy ile gerçeklerin açıklandığı ve temize çıkan Aişe Annemize, Annesi Ümmü Ruman gelip "seni temize çıkaran eşine teşekkür et" dediğinde"hayır,siz bana atılan iftiraya inanmak üzereydiniz. Ben ne O'na ne de size teşekkür etmem. Ben, beni temize çıkaran Allah'a şükrederim "diyerek tavrını ortaya koymaktan bir an bile çekinmeyen bir hanımdı .Körü körüne sevmeyen,taklit etmekten çok, tahkik eden biriydi.

Özellikle Cemel vakıası söz konusu edilip günümüzde dahi bu yüzden yargılanan Hz. Aişe, Ehli Beyt i sevmemekle suçlanmaktadır. Bunu söyleyenlerin O'na iftira ettiklerini düşünüyorum. Zira, Ehli Beyt hakkında en can alıcı hadisler Hz. Aişe tarafından nakledilmiştir .Hz. Ali ve Hz. Fatıma hakkında aktardığı hadisler o kadar sıcak ve içten nakledilmiştir ki ve dahi özel sözlerinde o kadar içten şeyler vardır ki, inanan hiç kimse Ehli Beyte düşmandır diyemez. Hele bugün bazı kişilerin "Hz.Ali'ye düşmandı" yorumları bir iftiradan öteye geçemez.

Hz. Ali’nin şehadetinden sonra Hz. Hasan'ın beş aylık bir halifelik devri oldu. Hz. Hasan Peygamberimizin "Benden sonra halifelik kırk yıldır" hadisini örnek göstererek dedi ki: "Halifelik bitmiştir. Ben istifa ediyorum." Bunun ardından tamamen kendi evine, ilim ve irfan yuvasına çekilmiştir. O zaman Hz. Aişe çıkıp"HZ. HASAN'A KİMDEN BİR KÖTÜLÜK GELİRSE, KARŞISINDA BEN VARIM" diye Muaviye’ye mektup yazmıştır."HZ.HASAN VE SOYUNA Bir ŞEY YAPARSANIZ ŞAM'I BAŞINIZA YIKARIM"diye eklemiştir mektubuna  da. Kendisine gelip hatır soranlara "gidin Ehli Beyte sorun"derdi .Hz. Ömer devrinde ganimetler için haber gönderildiğinde "Hasan ve Hüseyin'e yollayın,bana vereceklerinden fazlasını onlara vermezlerse kabul etmem "der.Hz .Ali, Hz. Aişe’den "ANNEM"diye bahsederdi,Cemel olayı talihsiz bir takdirdi. Ama bu, aradaki muhabbeti silmemiştir. Hz.Ali'nin"ANNEM" diye hitap ettiği bir kişiyi incitmek öncelikle Hz. Aliyi incitmek demektir.

Aişe Annemiz, Emevi rejimiyle hiçbir zaman barışık olmamıştır. Belki de o zamanlardan taşan kıskançlık, günümüzde dahi O'nun yanlış yorumlanmasına sebep olarak, işi Ehli beyt düşmanlığına kadar getirmiştir.

Cömert Aişe:

İnfakı çok severdi Aişe Annemiz.Evinde uzun süreli bir şey tutmazdı.Ölümüne yakın yaşadığı evi de infak etmiştir.O Ebu Bekir'in kızıdır. Kendi açken gelip yardım isteyen bir  garip için gidip borç bulan bir babası vardır. Kendisini hayretle izleyen kızı Esma'ya dönüp"Ne yapayım O'na tükendim, hiçbir şeyim benim de yok diyemezdim ki. O garibin tüm umudu bendim. Bir müminin kalbindeki umudu birkaç kuruş için söndüremem"diyen bir babanın,öldüğünde kalkanı bir Yahudi’de rehin kalan bir Peygamberin eşiydi Aişe

Cebrail’i gören,Rasul’ün kucağında can verdiği,pek çok vahyin yanında geldiği,pek çok İslami emrin (teyemmüm gibi) O'nun sebep olmasıyla verildiği,merhamet abidesi bir hanımefendi O.

Zeyd' in burnu akan oğluna bir kez tiksinerek baktığı için, pişman olup tüm ömrü boyunca Ona manevi Anne olan bir kadın O. Dünyada en çok sevdiği kişi olan eşinin yanında kendine bir mezar ayırdığı halde,Cemel vakıasından sonra "Ben Rasul’ün yanını hak etmiyorum,yaptığım hataydı. Beni baki kabristanına gömün"diyerek, Hz. Ömer'i kendine tercih edecek kadar cömert bir kadındı O.

Sözleri:

"Peygamberden sonra bu ümmette meydana çıkan ilk bela tokluktur. Çünki, insanlar doyunca bedenleri şişmanladı,kalpleri zayıfladı,dünya hırsları kabardı"diyerek yaşam standardımız belirleyen,yüz elli  civarında erkek ve kadından öğrenciyi hayatının son dönemine kadar eğiten,en büyük hadis ravisi olan bir hanımdı O.

Tefsir konusundaki ilmine bir örnek vermek istiyorum:

"Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır.Siz içinizde olanı açıklasanız da saklasanız da Allah Onu bilir ve onunla sizi hesaba çeker. Sonra da ameline ve niyetine göre,dilediğinin günahını bağışlar,dilediğine azab eder"(Bakara 284) ayeti için izahta bulunduğunda şöyle der:
"Kulun içinden geçirdiği şerlerden, Allah'ın onu sorguya çekmesi, dünyada gama, hüzün ve eziyete müptela kılmasıdır. Bir mümin hasta olduğu, bir musibete uğradığı,hatta cebine koyduğu bir şeyi unutup da onu telaşla aradığı zaman bile kendisine rahmet ve merhamet kapısı açılır. Cenabı Hak, ahirette insanın düşündüğü şeyden dolayı hesap sormaz" (tefsir_i kebir tırmizi tefsir 3)

2210’dan fazla hadis rivayet etmiştir. Özellikle, aile hayatına ait soruları sahabenin gelip rahatlıkla sorduğu,rivayet ettiği hadisleri çok iyi yorumlayan biridir.

Mesela Peygamber Efendimizin bir seferinde"ölen kimse yakınlarının kendi için ağlamaları sebebiyle azab görür" sözüne. Bazı sahabeler  ölü için ağlamanın günah olduğu yorumunu çıkarırken, Aişe Annemiz buna"yaptığınız yorum yanlıştır. Yanlış hatırlıyorsunuz.Olayın aslı şudur.Rasulullah bir gün Yahudi kabrinin yanından geçmişti, ölünün yakınları kabirdeki kişi için ağlıyorlardı. Bunun üzerine Rasulullah:"Bunlar ölülerine ağlıyorlar, oysa ölü kabrinde azab olunuyor" buyurdu. Yoksa kendisine ağlamadığı için ölüye azab ediliyor demedi "demiştir ve akabinde "hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez" (En -am s.164,İsra-15) okudu.
Zaruret olmadıkça kalabalığa karışmayı sevmeyen,mahremiyete çok dikkât eden, hatta Hacerül Esved ziyaretinde erkeklerin yoğun olmasından dolayı çekilip sakin bir zamanda ziyarete giden bir hanımdır. Burada, daha önce dediğimiz kişiliğiyle çelişen bir durum yoktur. Öğrencileri, erkek -kadın herkesti. Onlarla birlikte savaşlarda ve seminerlerde bulunmuştur. Burada bizim anlatmak istediğimiz, İslam’ın ve tesettürün müsaade ettiği ciddi sınırlardır.

Bu hafta Hz. Aişe'yi ziyaret ettik. Lider kişiliğinin yanında,çok güçlü bir zekâsı olan ,aynı zamanda duygusal ve merhametli,pembecik ten (humeyra) bahsettik. Umarım O'ndan sizlere az da olsa bir esinti getirmeyi başarmışımdır....

Allah ümmetin tüm hanımlarını Aişe Annemiz gibi basiretli kılsın ve ümmetin tüm erkeklerini onları acziyete mahkum etmeyecek olgunlukta kılsın (amin)

Yeni bir sevgi öğretmeninde görüşmek üzere...

arzum_gurel@mynet.com
Yozgat - 01.07.2003
http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail