İnsan olmanın yolu hürriyetten
geçer; aksi halde, insanın gelişip olgunlaşması adeta mümkün
değildir.İnsan haklarını koruyucular, Hz. Muhammed’in ve diğer
Resul ve Nebilerimizin insanlara getirdiği hürriyet, şu an fark
edilir gibi değil. “İnanç hürriyeti''
demek, kişinin inandıklarını, başkalarının haklarına tecavüz
etmeksizin dilediğince yaşaması demektir. İnancın gereğini
yaşamak ise hukukun olmadığı toplumlarda mümkün değildir.
O günleri tarihsel olarak
hatırlarsak, İnsanlık, Tanrı veya putların emri altında
eziliyordu, tanrı ne istiyorsa başta bilge denilen ya da şunun
bunun takdir ettiği tanrıya çeşitli armağanlar
veriyordu.Kurbanlar da kesiyorlardı, aman yeter ki gazap
etmesin. Bazıları daha ileri gidip insan kurban etmeye bile
kalkıyorlardı ve yapıyorlardı. Eski devirleri yazan tarihler
böyle naklediyordu.
Tam bu arada insan sıfatında bir
kişi Mekke halkını çağırıyor,”toplanın”diyordu.
“Artık tanrılara putlara tapmak
zorunda değilsiniz, zira böyle bir zorunluluğunuz yoktur, “La
ilahe illallah!”. Serbestçe yaşamak hakkınız .Yalnız Allah
vardır” deyince halk anlayamadı, izah etti: “o sizin içinizde
görmüyor musunuz?” O sizin özünüzde demiş ve insanlara izah
etmiştir.İnananlar için bu öyle bir hürriyet oldu ki, herkes
özüne varmanın nasıl olacağını öğrenmek için İslam’ın son
Nebisinin öğretilerini dikkatle takip etti. “Ben Allah’ın resulü
ve nebisiyim diyordu. Allah’tan aldığı vahiylere göre İslam’ın
şartlarını anlattı “eğer bunları yapmazsanız, ya halam Safiye ya
kızım Fatma! Size ben dahi yardımcı olamam.“ demiştir.
Ruhen gelişmeler başlayınca kişi
terkibinin esaretinden kurtulup şu an dünyanın hiçbir yerinde
uygulanamayan demokrasi örneği vermeye başladı. O, kadınların
mal gibi alınıp satıldığı kullanıldığı devri, İslamiyet’in öze
verdiği değerden ötürü anne, teyze, kardeş diyebildiğimiz hale
getirmiştir.Hanımların İslam’ı anlayarak nasıl hür olduklarını
öğrenmelerini dilerim.
Resullah’ın devrindeki özgürlük
örneğine göz atalım:
Bu arada Zeyd'in babası Harise ise
oğlu Zeyd'i dört bir yanda arıyordu... Nihayet Mekke'ye
uğradığında oğlunun burada olduğunu öğrendi... Derhal Haremi
Şerif'e geldi ve şöyle konuştu:
- Ey Abdullah oğlu... Ey Kureyş’in
efendisi... Siz Beytullah'ın hadimi, misafirlerin
doyurucususunuz... Biz, oğlumuzun sizin yanınızda bulunduğunu
öğrenmiş olduğumuz katınıza vardık... Efendimiz sordu:
- Oğlunuz kimdir?...
- Zeyd Bin Harise... Ben de
Harise’yim...
- Bundan başka bir arzunuz var
mıdır?..
- Hayır, bundan başka bir arzumuz
yok...
Bunun üzerine Efendimiz şu
cevabı verdi...
- Peki çağırın Zeyd'i buraya,
dilediğini yapmakta serbesttir... Kimi şeçerse onunla kalsın...
Bu konuşmadan sonra Zeyd çağrıldı... Ve ona soruldu...
- Ya Zeyd, tanır mısın bu kişileri?
- Evet, birisi babam, diğeri de
amcamdır... Bunun üzerine Efendimiz Zeyd'e şöyle hitab
etti:
- Ya Zeyd sen bizim yanımızda mı
kalmayı tercih edersin, yoksa babanın yanına mı dönmeyi
istersin?...Zeyd, bu soru karşısında bir an duraladı ve
derhal cevap verdi:
- Hiç kimseyi sana
tercih edemem.. Sen bana herkesten yakınsın...
Bu cevap Zeyd'in amca ve babasını
büyük bir şok içinde bırakmıştı!.. Zira öz be öz çocuklarının
böyle bir cevap verebileceğini asla hatırlarına bile
getirmiyorlardı...
·-
Yazıklar olsun sana Zeyd !.. Demek sen köleliği
hürriyete,
sana en yakın olanlara tercih ediyorsun ha ?..
- Hayır, ben köleliği değil,
yakınlığı tercih ediyorum.. Zira bu zat bana öyle yakınlık, öyle
şefkât gösterdi ki ben onu evde bile görmüyorum !. Bu cevap
karşısında Zeyd'in babası ve amcası iyice kızdı ve arkalarını
dönerek oradan uzaklaştılar..
Efendimiz
de Zeyd'i alarak Kureyşlilerin oturmakta olduğu Hicr'e gitti..
Ve adet olduğu üzere Zeyd'i oğul edindiğini şöyle açıkladı..
- Ey hazirun !.. Şahid olunuz ki,
bundan sonra Zeyd benim oğlumdur!.. O, bana varistir; bende ona
varisim !..
Bodrum
- 04.11.2003
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|