Asıl ismi Halici b. Zeyd Küleyb el-Ensârî'dir. Künyesi Ebû Eyyûb'dur. Memleketimizde Eyyûb Sultan diye meşhur olmuştur. Medine'nin Hazrec kabilesinin Neccaroğulları kolundandır. Peygamber Efendi­mizle akrabalığı olup neseb silsilesi babası tarafından onuncu dedesinde ve anası cihetinden sekizinci dede­sinde birleşmektedir.

İkinci Akabe Biatı'nda hazır bulunanlardandır. Ensar'dan İslam'ı ilk kabul eden bahtiyarlardan biri kendi­si, diğeri hanımı Ümmü Eyyûb'dur.

Neccar hanedanının reisi ve Ensar'ın ileri gelenlerindendi. İslamiyet'i kabul ettikten sonra onun neşir ve tebliği ile meşgul oldu. Kısa zaman sonra onun faaliyetleri semeresini verdi ve bütün ailesi, dostları, ak­rabaları, sevdikleri iman ehli arasına girdiler.

Hicret yurdu Medine'ye Mekke'li müslümanlar grublar halinde gelip yerleşiyorlardı. Ancak, hem Ensar hem Muhacirler Rasul-i Ekrem'in gelmesini dörtgözle ve sa­bırsızlıkla beklemekteydiler. Hz. Ebû Eyyûb, Peyamberimizin Mekke'den hareket ettiği haberini aldıktan son­ra her gün sabahlcyin Medine'ye üç-dört mil mesafede olan Hire'ye kadar çıkar, Rasul-i Ekrem'in yolunu gözelerdi. Nihayet gelmekte olduğu haberini alınca bütün kabilesiyle coşkun bir tezahüratla karşılamıştır.

Medine'li müslümanların hepsi aziz misafirin kendi evinde ağırlanmasını arzu ediyordu. Lâkin devesinin yularının serbest bırakılmasını isteyen Rasulüllah (s.a.v) devesinin çöktüğü yere en yakın evde misafir olarak kalacağını bildirdi. Deve Hz. Ebû Eyyûb'un evi­nin önündeki boş araziye çöktü. Daha sonra bu boş arazi sahiplerinden satın alınarak oraya Mescid, Hane-i saadet ve Suffe yapıldı.

Rasulüllah (s.a.v)'ı evinde ağırlama şerefine erişen Hz. Ebû Eyyûb'a bu olaydan sonra Mihmandar-ı Rasulüllah (Rasulüllah'ın ev sahibi) un­vanı verildi.   Peygamberimiz kendisini Muş'ab b.Ümeyr ile kardeş yaptı.

Kendi evine taşınana kadar 7 ay burada kaldı.

Hz. Ebû Ey­yûb (r.a) Pey­gamberimizle bir­likte Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Mek­ke'nin Fethi ve Huneyn başta olmak üzere bütün gazvelere katıldı. Çok büyük yararlıklar gösterdi. Da­ima Peyamberimize vahiy katipliğinde de bulundu. Peygamberimizin rahle-i tedrisinde yetişen mümtaz sa­habelerden biri olması nedeniyle, ilim ve irfan sahibi bir kişi sıfatıyla da kendisine sorulan dini konularda pek çok fetva verdi.

Hz.Peygamber (s.a.v)'in vefatından sonra da cihatla meşgul oldu. Hz. Ebû Bekir (r.a.) devrindeki savaşlarla Hz. Ömer (r.a) devrinde yapılan Suriye, Filistin ve Mı­sır seferlerine katıldı. Kıbrıs seferinde de bulundu. Hz. Osman (r.a) zamanının son günlerinde onun namaz kıldırmaktan engellenmesi üzerine imamlık yaptı. Hz. Ali (r.a) hilafeti zamanında Irak'a gidince onu Medi­ne'de yerine kaymakam bıraktı.

Hz. Alinin yanında haricilerle ve diğer bazı savaşlara katıldı.  Basra'da vali olan Hz, Abdullah b. Abbas (r.a) Basra'ya gelen Hz. Ebû Eyyûb'a "Senin vaktiyle Hz. Peygamber'e yaptığın gibi ben de bugün sana hiz­met etmek istiyorum," diyerek konağını ona  bıraktı. Giderken ele kendisine kırkhin dirhem, yirmi köle,

değerli hediyeler vererek  onu uğurladı.

Fazilet ve kemal sahibi idi. O'nun üstün meziyetleri herkes tarafından bilinir ve takdir edilirdi. Kendisin­den istifade etmek üzere müracaat edenler son derece faydalanmış ve memnun olmuş olarak ayrılırlardı, Fikhî meselelerde ihtilafa düşüldüğünde hemen çözümünü yapardı. Hayatının son demine kadar bildiklerini öğretmekten geri kalmadı.

Hayatında Rasulüllah'ın yanından  ayrılmadığı gibi vefatından sonra da O'nun kabr-i şeriflerini sık sık ziyarct ederlerdi, "Ben bu mezarın taşlarına gelme Rasul-i Ekrem'e geldim. O'ndan şu sözleri duydum . "Bu dinin işleri ehlinin elinde olursa ona ağlama­yınız. Fakat bu din, ehliyetsizler eline düşerse zaman ağlayınız." İşte merkadı şerife başını dayayıp ağladığı zaman söylediği sözler bunlardı.

Hz. Peygamber'den 150 hadis rivayet etmiştir kadar az rivayet yapması iki sebebe dayandırılır. Birincisi hadis rivayetindeki titizliği, ikincisi de ömrünün savaşlarda geçmesidir.

"İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Onun ku­mandanı ne güzel kumandandır. Ordusu ne güzel ordudur." hadis-i şerifine mazhar olmak için Hz. Muaviye (r.a) zamanında oğlu Yezid'in  komutanlığında düzenlenen orduyla İstanbul'a ci­hada geldi. Hastalandı ve vefat etti. Kabri surların dibine kazıldı ve oraya defnedildi. "Kostantiniyye su­runun dibinde salih bir kimse defnolacaktır." diye Peygamberimiz buyurdular. Umarım ki o kişi ben olayım" demişti. Öyle de oldu.

Hamdi Boydak
İstanbul - 11.0
6.2002
 http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail