İnsanlığın Halası;
Hz. Şeyma

Merhaba Dostlar;
Bu hafta, Sevgiyi Öğretenler yazı dizimiz içerisinde sekizinci sırayı alan Resul’ün süt kardeşi olması sebebiyle “İNSANLIĞIN HALASI” tabirini yakıştırdığımız Hz. Şeyma (r.a) ile beraberiz.

Dikkât ederseniz, 8 haftadır süren yazılarımızda anlattığımız her kişi, kendine özgü şahsiyeti ve yetenekleri doğrultusunda,bizlere Allah ve Resul sevgisini farklı pencerelerden anlattılar. Resulullah ile gönülden bir bağlantı kurma hikmetinin çeşitli kanallardan bulunabileceğini gördük onlarla beraber olduğumuz haftalar içerisinde.

Koşulsuz Sevmek

Zarif farklılıklar yakaladık her sevenin sevgisinde. Mizaçlardan kaynaklanan bu sevgi yansımaları, kendimizi mizaç itibariyle hangi raya oturtabileceğimizi keşfimizde ve o sevginin potansiyelini bulmamızda ışık oldu. Onca ekonomik yetersizliğe,teknolojik imkansızlığa,psikolojik ve fiziksel baskıya rağmen yüreklerindeki o sevda-yı Muhammed’ den asla ödün vermeyen bu insanlar, bizlere sevginin hiçbir şart ve koşula bağlı olmadığını öğrettiler.

Yaşadığımız imkân dolu hayat içerisinde eğer o rüzgârdan bir nebze olsun nasiplenemiyorsak,Kuran’daki tabiriyle “veyl olsun” bize. Allah’ı bulmanın zorluğu aşikârdır. Ama sevmek ve bu sevgiyi tüm hayat meşakkâtlerine rağmen azaltmadan sürdürmek daha da zordur. Çünkü bu duygu yoğunluğu,ve heyecan ister. Sadece akıl ve mantıkla çözülseydi daha kolay olurdu belki. İnanmak yetmiyor.
Yaşamak gerek. Yaşamak içinse kalp gerek. Sanırım Şems-i Tebrizi Hazretlerine ait bir söz vardı. Şöyle diyordu: ”Dilden gönüle bir yol vardır. Her gönül sıcak fırın gibi olmalıdır ki, ekmekler pişmiş çıksın.” “İnandık ve sevdik” dediğimizde dilimizden çıkanlar gönlümüze inmiyorsa, Allah ve Resul sevgisini daha tatmamışız demektir. Eğer gönül kapımız açık değilse okuduğumuz tüm kitaplar, çektiğimiz tespihler, kıldığımız namazlar, rüzgâr gibi eser geçer.

Manevi hazları sürekli kılabilmek zordur. Onlar anlık ve yoğun yaşanır. Hayatın hengamesi içerisinde onları yakaladığımız anlar kısıtlıdır. O halde ne yapılmalı dersek, cevabımız şu olur;İslam yücelerinin kapısını çalmaktır. Onların hayatlarına baktığınızda hiç aklınıza gelmeyen, manevi yorumları kazanırız. Bu noktadan itibaren başlıyoruz Hz.Şeyma’yı anlatmaya. Çünkü Yaşanan bir örneği anlatmak kuru temennileri anlatmaktan daha hayırlıdır.

Çocukluk Arkadaşı:

Hz. Şeyma Hz. Halime’nin kızıdır. Peygamberimizden yaşça büyüktür. Çocuklukları beraber geçmiştir. Resul’deki farkı ilk anlayanlardan biridir O. Sıcak Arabistan’da gündüz sokağa çıkılması bile zor iken, çocukların dışarıda oynamaları mümkün dahi olamazdı. Buna rağmen onlar sokakta oynarlardı. Her yaptığını annesine gelip anlatan küçük Şeyma, annesi: “Sıcakta sokağa çıkmayın hastalanırsınız” dediğinde, “Hayır anne, Muhammed bu tarafta oynuyor. Ben hep onun yanında oluyorum. Onun başı üzerinde serin bir bulut var. Güneş bize hiç dokunmuyor. Sen merak etme bizi anneciğim. Nereye gitsek o bulut da bizimle geziyor.”diyerek, Resulullah’ı ilk keşfedenlerden oluyordu.

O’nu ilk keşfedenler,aldığı mesajlar ve rüyalar ile annesi Amine,Hz.Şifa,süt annesi Halime ve arkadaşı Şeyma idi. Onu sırtına aldığı bir gün omzundan ısırması ve bu izin daha sonraki dönemlerde kalması aralarındaki beraberliğin ne kadar yakın olduğunu anlatır bize. Şeyma, etrafında koruyucu bir gölge gibi dolaşırdı. O’na bir zarar gelmemesi için çocuk haliyle kendince sakınırdı Resulullah’ı.

Hiç Unutmadı;

Yaşlar büyüyüp onlar birbirlerinden ayrıldıklarında, Hz. Muhammed evlendiğinde dahi unutmadı çocukluk arkadaşını. Hz. Hatice ile evlendiğinde ticaret dolayısı ile kervanları alıp gittiği yerlerden ona ve Halime’ye hediyeler alır yollardı selamıyla beraber.

İslam tarihinde İkrime’nin de Müslüman olduğu Huneyn Savaşı sırasında altı bin kişi esir alındı. Bu esirler arasında Hz.Şeyma’nın bütün soyu da vardı. Hz.Şeyma bu esirler arasına girip akrabalarını gördüğü zaman, İkrime ona “Sen Resulullah’ın süt kardeşisin. Lütfen esirlerin içerisinde durma, onların hesabı çok çetindir”dedi. Çünkü İkrime çok kızgındı. Arabistan’da hemen hemen herkes İslamiyet’i seçmiş ama bu yalınayak üç beş kişi İslam’a kılıç çekiyorlar diyerek oldukça asabiydi. İkrime ve arkadaşları “her iş bittikten sonra bu hıyanetten utanmadınız mı?..” diyerek esirlere sert muamele ediyorlardı.

Hz. Şeyma’yı esirler arasında dolaşırken gördüklerinde bu yüzden onu oradan uzaklaştırmak istediler”sen başımızın tacısın,başkasın sen. Allah aşkına bırak onları kendi haline” dediler. Hz. Şeyma “Bunu nasıl yaparım şu anda burada bulunanlar benim kavmim,akrabalarım,gidemem yanlarından.
Rasulullah ile konuşmam lazım, beni onunla görüştürün”dedi. Yaklaşık olarak yirmi yıldır birbirlerini görmüyorlardı. O yirmi yıl boyunca asla iletişimi kesmemişlerdi, ama yüz yüze ilk kez karşılaşacaklardı.

Çadırdan içeri girip:

“Ya Resulullah ben senin süt kardeşin Şeyma’yım” dedi.

Rasul:
“Delilin var mı?” diye sordu
“Ben seni sırtımda taşırken sen benim omzumu ısırmıştın” dedi.
Hz. Peygamber onu tanıdı. Gözleri yaşardı. Hemen üzerindeki ridasını çıkarıp serdi. Süt kardeşini onun üzerine oturttu. Bu, karşıdaki kişiye sen çok özelsin demekti. Dedesi Abdulmuttalib’den kalan bir adetti. İkram ve iltifatta bulundu. Ona şöyle dedi:
“İstersen benim yanımda kal. izzet,ikram ve sevgi gör. İstersen kavminin yanına dön, mal vereyim istediğin kadar”
Hz.Şeyma O’na
“Yanlarına dönebileceğim bir kavmim yok. Hepsi şu an burada esir. Kimsem kalmadı benim. Lütfen, söyleyin onlara iyi muamele yapılsın” dediğinde
Resul;
“Huneynde kaç esirimiz var?” diye İkrime’ye sordu.
“Altı bin civarında ya Resulullah!” cevabını aldığında şöyle söyledi:
“Esirlerin altı binini de diyetsiz serbest bırakın. Herkes dilediği yere gidebilir.”
Bu karar, o zamanda Orta Doğu’da savaş kurallarına göre olmayacak bir şeydi. Zira esirler ya diyet ödemeli ya okuma yazma öğretmeli, ya da çalışmalıydı. Başka türlü esaretten ayrılamazdı. Ama kaide bozuldu.
İkrime şaşkın bakışlar içerisinde,
-“Emredersiniz ya Resulullah” diyerek, hemen emri yerine getirmek üzere hiç muhalefetsiz dışarı çıktığında Hz.Şeyma’nın  gözlerinden yaşlar boşandı. Efendimiz hüzünle sordu:
“Memnun değil misin Şeyma?Neden ağlıyorsun? İstediğin bu değil miydi?..”
Hz. Şeyma;
“Başlangıçta istediğim buydu. Ama şu an düşünüyorum ki, onlar aslında nefislerinin esiri. Esirlikten kurtulacaklar da ne olacak?Üç beş gün sonra nefislerinin esaretinde ölüp gidecekler. Çünkü, onlar sana baş kaldıracak kadar pervasız davrandılar”dediğinde Resulullah:
“Ne yapayım? Söyle.“dedi.
Hz. Şeyma:
“Sen rahmet denizisin. Sen Allah’ın niyazını kıramayacağı bir insansın. Dua buyur, Allah bunları nefislerinin esaretinden kurtarsın”dedi.
Resulullah:
“Şeyma bu seni mutlumu edecek mi?”diye sordu. Cevap müspet olunca da:
“Ey Rabbim,onları nefislerinin esaretinden kurtar”diye dua etti.
Aynı anda iki metre ilerdeki altı bin esir “ALLAHU EKBER!” diye bağırdılar.
Çevrede olayı gören tüm Müslümanlar hayretler içerisinde olayı yorumlamak istediler, ama yorumlanacak bir tarafı yoktu.
Hz. Şeyma’nın gönlündeki Muhammed sevgisinin rüzgârı ne kadar güçlü!..Sadece bir kişi o duadan nasibini alamadı, o da Bigat... Kalbi mühürlü Bigat de altı ay sonra iman etti.
Bu olaydan sonra Hz.Şeyma Müslüman olmuş kabilesi ve akrabalarıyla beraber,kendisine sunulan birçok değerli hediye ile beraber memleketlerine döndüler.
Sevgiyi böylesine avuçlarının arasında tutan, İlahi aşkı bir sanat haline getiren insanlardandır Şeyma …
O’nun Rasulü sevdiği gibi bir sevgiyi Allah hepimize nasip etsin.

Arzum Gürel
arzum_gurel@mynet.com
Yozgat - 16.08.2003
http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail