“İSLAM’IN
GEMİSİ NE ZAMAN KARAYA OTURMAYA YÜZ TUTSA,KANLARINI ALTINA
POMPALAYARAK ONU YÜZDÜRECEK ŞEHİDLER HEP VAR OLACAKTIR”(Şehidler
Albümü’nden)
Merhaba;
Sevgiyi öğretenler yazı dizimizde yedinci öğretmenimizi
anlatacağım bu hafta.Öyle bir sevgi pınarı ki; bu öğretmen,sevgisi
adına canını hiçe sayarak,ilk şehide(hanım şehid) olma şerefini
kazanmıştır.
Esselamu
Aleykum Ya Sümeyye,sana misafir olduk bu hafta. Asr-ı
Saadet’e gelip yanı başına diz çöküp bize sevdanı
anlatmanı bekliyoruz. Allah ve Rasul’ü aşkına verdiğin
canı,akıttığın kanı anlat bize.
Muhammed muhabbettir,muhabbet müebbettir derler. Sen
kalbini müebbete adadın, o muhabbeti nasıl yakaladın anlat
bize...
Kimdir
Bu Kadın?
Hz.
Selman’ın yolu Mekke’ye düşer bir gün. Hz. Sümeyye ile
evlendirilir. İkisi de fakir bir hayatın, tahammülü zor koşulları
içerisinde mütevazı bir hayat sürerken,Allah onlara yeni bir
nur yolladı;Hz. Ammar...
Hiç
kimsenin doğumu ve yaşadığı mekânlar tesadüfi ve sıradan
değildir. Asr-ı Saadetteki insanlar nur
üzerine nur yağar gibi özenle seçilmişti adeta. Bir
gün sohbet sırasında Rasul: “Ya Ali,Ya Ammar,Ya Selman
sizi cennet hasretle bekliyor“ buyurdu. Cennetin özlemle
beklediği insan olmak en özel olmaktır.
Ammar,
yani Sümeyye ve Selman’ın oğulları delikanlı olup Rasul
ile tanışınca ve İslam ile şereflenince,
Peygamberimiz yeni inen Tekvir Suresi’nin
ilk gelen 15 Ayetini okudu ve “Ya Ammar bunları
anne ve babana mutlaka oku” emrini verdi.
İsterseniz,
hep beraber Tekvir suresinin ilk 15’ e kadar olan ayetlerini
bir hatırlayalım.
1-Güneşin
ışınları dürüldüğü zaman
2-Yıldızlar döküldüğü zaman
3-Dağlar yürütüldüğü zaman
4-Gebe develer sahipsiz bırakıldığı zaman
5-Vahşi hayvanlar toplatıldıkları zaman
6-Denizler ateşle kaynatıldığı zaman
7-Ruhlar bedenlerle birleştirildiği zaman
8-Diri diri gömülen kız
9-“Hangi suçtan dolayı öldürüldü”diye sorulduğu zaman
10-Amel defterleri neşredildiği zaman
11-Gök perdesi kalktığı zaman
12-Cehennem alevlendiği zaman
13-Cennet yakınlaştırıldığı zaman
14-Kişi ne hazırladığını çok iyi bilir.
Evladının
Eğittiği Ebeveyn;
Hepimizin
yaşamına İslam çeşitli vesilelerle girmiştir. Kimimiz yaşadığı
bir ölümle ibret alıp,kimi gördüğü bir rüya ile,kimi araştırarak,kimi
evladından,kimi bir büyüğünden,kimi bir kazadan,bir acıdan,kimide
Hz. Yasir ailesi gibi evlatlarından.....
Anne-Baba
her zaman evladını eğitmez. Evladın anne babayı yetiştirdiği
çok görülmüştür. İşte Ammar yedinci
Erkek Müslüman olarak yaptığı ilk tebliğini
ailesine bildirmiştir. Sümeyye de hanımlardan yedinci Müslüman
olarak geçmiştir İslam Tarihine.
Ayetler
çarptı sanki Sümeyye’yi.Diri diri gömülen kızın hesabını
sorulacağı bir gün anlatılıyordu. Tüm haksızlıkların,intikamının
alınacağı,büyük farz edilen her şeyin yüce yaratıcının
bir eseri olduğu ve bitmeye mahkum olduğu vardı ayette. Bazen
kelimelere dökemeseniz de doğru olan şeyi kalbiniz size anlatır.
Okumamıştı,yazmamıştı ama kalbi “doğru olan bu tereddüt
etme “diye ona fısıldadı. Kapılıverdi Kur’an’ın rüzgârına
ve “EVET” dedi.”La ilahe illallah Muhammedün
Rasulallah”
Dilinden çıkan kalbine indi.Sonra da tüm hücrelerine kök
saldı iman.
Hayatı
hep bir tas çorba ile geçmiş bir aileydi onlar. Yanında katık
olmazdı çoğu zaman. Zenginlerin evine işçi olarak
giderlerdi. İslam’a “evet”dedikleri ve bu zengin müşrikler
tarafından duyulduğu anda;önce alay,ardından yüklü para
teklifleri geldi. Umursamadılar. Şaşırmıştı müşrikler.
Sırtlarına giyecek,evlerine eşya,sofralarına katık teklif
ediyorlardı ve bu insanlar gözlerini kırpmadan “HAYIR”
diyordu.
O
halde tek yol kalmıştı. Ezmek....
İşkencenin en ağırını denemek. Böylece içlerindeki tüm
vahşeti deneyecekleri bir denek,diğerlerine gözdağı
verecekleri bir imkan doğacaktı.
İşkencenin
mimarı Ebu Cehil’di. Rasule en büyük kini besleyen,adını
duymaya bile tahammül edemeyen Cehil...
İşkence
Anı;
Zaten
zayıf ve biçare olan aile toparlanarak götürüldü sıcak
çöle. Her birini diğerinden biraz öteye bağladılar.Sıcaktı.Sümeyye’nin
işkencedeki nasibi, gergiydi.Sırt üstü yatırdılar.İki
kolunu ve bacağını iplerle gerdiler.Başladılar kollarından
ve bacaklarından çekmeye.Bu sırada az ilerisinde oğluna ve eşine
kırbaçlarla vurmaya çoktan başlamışlardı.Ebu Cehil her
bir santim ayırışında gergiyi soruyordu”vazgeçiyor
musun?”diye.Tek cevap çıkıyordu “La ilahe illallah
Muhammedün Rasulullah”
Sağ
kolunu söktüler. Kolunu mafsalından ayırdılar. Bunları tek
evlatları Ammar da seyrediyordu. Ağlamaktan ıslanmıştı üzerindeki
gömlek. Şoktaydı herkes. Acıya dayanmak mümkün değildi.”Tamam
çözün, imanını inkâr edecek” dediler. O yine
kelime-i tevhid getirdi. Sonra gergiye yeniden aldılar ve sol
kolu da söküldü. İki omuzdan
sökülmenin maddi ızdırabı içinde kıvranan Sümeyye’yi büyük
bir yılışıkla seyreden Ebu Cehil ”hadi bakalım şimdi
de mi vazgeçmeyeceksin?” dediğinde, acıyla haykıran Sümeyye
şunları söyledi”La ilahe illallah Muhammedün
Rasulullah. Allah belanı versin, hain! ..”
Şok
olan Ebu Cehil, hançerini çıkardı ve sapladı Sümeyye’nin
vücuduna...Ve ilk İslam kanı orada aktı. İlk şehide orada
verildi. İlk cennet yolcusu bir kadın oldu. Kâfirin zulmü
ebter (soyu kesik) kalmaya mahkumdur. Çünki Sümeyye
“evet” dememiştir ona. Şehidler hep derler “Ya Rabbi
binlerce can ver bize ve biz binlerce kez onu senin yolunca
verelim” diye. Ne bir pişmanlık, ne vazgeçiş. Sözüne
sadık kalmak bu olsa gerek... Çünki yazar Mustafa İslamoğlu’nun
da dediği gibi onlar iki dünyanın da insanıydılar. Ölüme
havlu attırdılar. Ölümü öldürdüler.
Kaç
Dünyalısınız?
Ölümünü
bir hamayil (muska) gibi göğsünde taşıyan, onunla tanış
olan, biliş olan, dost olan İslam insanıyla; onu hayatından
uzaklaştırmak isteyen, fakat bunu beceremeyince onu görmezden
gelen, yok sayan modern birey arasındaki fark, sadece nicelik
farkı mıdır?
Hayır,
elbette nitelik farkıdır ve bu farkın temeli, "tek dünyalı"
olmakla, "iki dünyalı" olmak arasındaki
farktır. Tek dünyalılar için ölüm bir bitiş, bir son gibi
algılanır. İki dünyalılar için ölüm, doğum kadar doğal
ve tabii bir 'geçiş' noktasıdır.
Tek
dünyalılar, hayatlarında yaptıklarının hesabını
veremedikleri zaman, veremedikleri için ölüme sığınırlar;
iki dünyalılar hayatlarının hesabını vermek için ölüme
hazırlanır ve giderken "er-Rafiku'l-a'lâ" (Yüce
Dost'a!...) diyerek giderler.
Tek
dünyalılar için ölüm bir 'kaçış', iki dünyalılar için
ölüm bir 'kavuşma'dır. Tek dünyalılar, yatırımlarını
hep dünyaya yaptıkları için ölüm deyince gözleri yuvalarından
fırlayacakmış gibi olur ve yüzlerinde korkunun rengini görürsünüz;
onları ölüme razı eden tek şey 'dünyalarının yıkılması'
dır. İki dünyalılarsa yatırımlarını orantısını
kurarak iki dünyanın ikisine birlikte yaparlar ve bu nedenle
de onları 'ölüm'le korkutamazsınız. Onları ölümle
korkutmaya kalkanlar, hep ölüm karşısında titreyen tek dünyalı
zavallılardır. Kendileri için geçerli olanın iki dünyalılar
için de geçerli olduğu vehmine kapıldıkları için, kişilik
satın almak için pazarlık yaparlar. Ruhunu satanların tümü
tek dünyalıdır; hiçbir iki dünyalı, Allah'ın kendisine
teklif ettiğinden aşağısına razı olmaz; onun içinde kula
kul olmaz ve satın alınamazdırlar. (İslamoğlu-Makaleler)
Sümeyye
gibi aşı olamasa da,Ammar gibi anacığı gözlerinin önünde
katledilse de, Esma gibi evladının cesedine bakıp “işte
en büyük hatip”diye haykırsa da ,Şems gibi gülümseyerek
eceline gitse de,Amine gibi hasetle kavrulsa da,siz onları
vazgeçiremezsiniz. Ve satın alamazsınız.
Ya
bizim tükettiğimiz imanımız,söz verip de bozduğumuz
yeminlerimiz,dönekliklerimiz?
Aynı sözü söylemedik mi bizde “La ilahe illaallah”
derken.?
Söyledik, yazdık ama kalbe indiremedik.
Biz
de söz vermedik mi? Canımızdan,malımızdan,çocuklarımızdan
daha çok sevmeye Rasulü....
O
halde biz nerede hata yaptık....?
Arzum Gürel
arzum_gurel@mynet.com
Yozgat
- 27.08.2003
http://gulizk.com
|