İlahi Aşk
12.Bölüm

Ortaya çıktığı her yerde çatışma halinde olan şu tabiatın hükmüne iyi bak! Böyle olmakla birlikte, bu çatışmanın varoluş nedeni ilâhi ilme yani Tanrı'nın İlmi'ne karşıt değildir. Şunu iyi bilmelisin ki, ne bu dün­yada ne de öteki dünyada Allah'ın dışında hiçbir varlık bir eşya, ya da bir iş üzerinde gerçek kudret sahibi değildir. Öte dünyanın iki yönü vardır: Biri "rü'yet" yönü, yani görünen yön; biri de "hicab" yönü, yani perdeli yön.
Bize bu şeyleri, bu işleri, bu konulan, bunların çıkış ve varış yerle-rini bildiren ve bizi ariflerden, bunları bilenlerden eden Allah'a sonsuz hamd olsun! Allah bizi, kendilerine, ilim nimetini bağışlayarak mutlu ettiği insanlardan etsin!

Şimdi senin için bildirilmiş oldu ki, sevginin amacı, aşkın gayesi, Asanlar arasından herhangi biriyle kavuşma ya da onunla sıkı dostluk kurma, onunla birlikte bulunma, onu öpme ya da kucaklamadır; ya da bunların dışında, sevilen varlığın hakikatinin gerektirdiği veya seven varlığın hakikatinin gerektirdiği şeye göre olan durumlardır.
Sevginin gayesi aslında tektir, fakat varlıklar çeşitlidir, pek çoktur. Sevginin gayesi, özellikle, sevgiliye kavuşmadır. Bu ister onunla konuş­ma şeklinde olsun ister onu kucaklama, isterse öpme şeklinde olsun. Bu, duruma göre değişir. Bir ya da daha çok kişiye karşı, sevenin takın­dığı tavırlara göre değişir. Sevenin iki kişiyi birden sevmesi doğru ol­maz, çünkü ikisini birden kalbine sığdıramaz.
Dolayısıyla, "yaratılmışların sevgisi konusunda böyle bir durum mümkündür, fakat Yaratıcının sevgisi konusunda bu mümkün değildir, çünkü Allah şöyle buyuruyor: "O onları sever; onlar da O'nu sever." (Kur'arı, 5/54) buyurmaktadır, demek ki, Allah çok sayıda varlığı bir­den sevmektedir" dersen eğer, bununla ilgili olarak, biz de deriz ki: Aş­kın ma'kul bir anlamı vardır, gerçi aşkı tam anlamıyla tanımlamak ola­naksızdır, ama aşkı ancak tadan bilir; tatmayan bilmez. Bununla birlik­te aşkı tasavvur etmek çok zordur. Allah ile aşkın ilgisini kurmak nasıl olur bilinmez, çünkü Allah "O'na benzer hiçbir şey yoktur." (Kur'an, 42/11) buyurmaktadır.
Yukarıdaki itirazına, yani Allah'ın bir anda pek çok varlığı birden sevmesi konusundaki sözüne gelince, böyle bir itiraz kabul edilmez. Böyle bir itirazı ancak Tanrı'nın Zâtını tanıyan biri yapabilir; oysa ki Tanrı'nın Zâtı bilinmez. Belli bir ölçüde O'nun sevgisi bilinebilse bile, bu sevginin oranı bilinemez. Çünkü Allah kullarına ancak onların di­liyle hitap eder. Kullar Allah'ı O'na uygun düşen ve O'nun Kendini vas-fettiği hareketlerle tanırlar, fakat bunların keyfiyeti meçhuldür.

Tabiî sevginin ikincisi, "unsurî" sevgidir. Gerçi bu sevgi de tabiidir, ama tabiî sevgiden biraz farklıdır, şöyle ki, Tabiî sevgi bir tabiî suretin zararına olacak şekilde başka bir surete bağlanmaz, yani tabiî sevgi bir suretle olduğu gibi, aynı şekilde bir diğeriyle de olur, tıpkı kehribarın birçok nesneyi aynı anda kendine çekişi gibi.

Unsurî sevgiyse, sadece tek bir tabiî surete bağlanır, tıpkı Kays'm Leylâ'ya, Kaynes'in Lübna'ya, Kesîr'in Uzza'ya ve Cemil'in Büseyne'ye bağlanışı gibi. Bunlar, iki kişi arasında, mıknatısın demiri çekmesi gi­bi olan bir ilginin, genel bir şey olduğunu açıklamaktadır sadece. Ayrı­ca, unsuri sevginin ruhani sevgiye benzemesini sağlamaktadır ki bu husus, şu ayette ifade edilmiştir: "Bizim içimizden herkesin belli bir maka-mı vardır" (Kur'an, 37/164).

Aynı şekilde, başka inanç ilkelerini dışta tutarak, tek bir akideye bağlanma olgusuyla da bu sevgi, ilâhî sevgiye benzer; tıpkı ruhani sev­ginin taharet (temizlik) açısından tabiî sevgiye benzeyişi ve ayrıca bü-tün inanç ilkelerinde, tek bir Varlık gören insanlardaki ilâhî sevginin, tabiî sevgiye benzeyişi gibi.

İlhi aşk
Muhittin ibni Arabi
Çeviren :Mahmut Kanık

Derleyen: Halil Ilbıra
Bodrum - 29.06.2004
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail