İlahi Aşk
4.Bölüm

İlâhi sevgide Allah, bizi, hem bizim için hem Kendisi için sever. Tanrının, Kendi için bize duyduğu sevgi şu kudsi hadiste ifade edilmektedir:
"
Ben bir gizli hazineydim; bilinmek istedim ve mahlııkatı yarattıım. Sonra onlara Kendimi tanıttım; onlar da Beni tanıdılar". Demek ki, Allah bizi, O'nu tanıyalım diye, Kendisi için yaratmıştır. Şu ayet bunu çok iyi belirtmektedir: "Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsin­ler diye yarattım." (Kur'an, 51/56). Neticede, Allah bizi sadece Kendi için yaratmıştır.

Allah'ın bizim için bize duyduğu sevgiye gelince, bizim yaratılış gayemize ve tabiatımızın özüne uygun düşmeyen işlerden kurtuluşumuzu sağlayacak ve bizi mutlu edecek amelleri bize tanıtmakla, bu sevgi, ifadesini bulmaktadır.

Sübhan olan Tanrı yaratıkları Kendini teşbih etsinler diye yaratmıştır. Yaratıklara, O'nu teşbih etmelerini, O'na hamd ve sena etmelerini ve O'na secde etmelerini söylemiştir. Ancak bu şekilde O'nu tanıyabiliyoruz. Bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Yedi gök, yeryüzü ve bunların içinde bulunanlar, O'nu teşbih ederler. O'nu övgüyle teşbih etmeyen hiçbir şey yoktur, fakat siz onların tembihlerini anlamazsınız-" (Kur'an, 17/44). Yani O nasılsa o hal üzere ve O'ndan olan şeyle, O'na hamd ve sena ile O'nu teşbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Aynı şeyin şu ayette de bildirildiğini görüyoruz: "Göklerde ve yerde olan varlıkların, kanatlarını çırpa­rak uçan kuşların Allah'ı teşbih ettiğini görmedin mi? Onların her biri kendi duasını ve teşbihini bilmektedir." (Kur'an, 24/41). Her varlık kendi duasına önem vermekte, onda kararlı ve devamlı olmaktadır.

Bu ayetle Allah, selat ve selam üzerine olsun Hz. Peygamberimize hitap etti. Onu evrensel (küllî) teşbihe tanık yaptı, çünkü o bunu görmüştür. Ona "Görmedin mi...?" dedi ve bize "Görmediniz mi?" demedi. Bunun nedeni şudur: Çünkü biz bu evrensel teşbihi görmedik, ona sadece inandık. Oysa Muhammed —selat ve selam üzerine olsun— onu apaçık görmüştü.

Aynı şekilde, Allah, peygamberimizi her şeyin secde halinde olduğuna tanık etti ve ona şöyle hitap etti: "Görmedin mi, göklerde ve yerde bulunan varlıklar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar ve insanların birçoğu Allah'a secde ediyorlar?" (Kur'an, 22/18). Dikkat edilirse, Allah hiçbir varlığı dışta tutmamış; göklerdeki ve yerdeki varlıkların hepsini zikretmiştir, ulvî âlemi de süflî âlemi de zikretmiştir. Her varlığın sa­dece Allah'a secde ettiğine Peygamberi tanık etmiştir. Bunun için bu secde işine Allah'ın tanık yaptığı herkes ve bu secde işini gören her­,kes bu hitabın muhatabı durumundadır. Bu fıtrî ve zatî bir teşbihtir ki yalnızca o tanıklara tecelli eder. işte o zaman onlar Allah'ı severler. O'nu teşbih eder, O'na hamd ve senada bulunurlar, bunları hiçbir zorunluluk olmadan bilakis zati bir gereklilik olarak yaparlar. Bu zati bir ibadettir ki Allah o kimseleri Kendisine ait istihkak hükmüyle o ibadetin içine yerleştirmiştir.

Keşf ehli hakkında da aynı şeyi söylemiştir, insanların çoğu, yani akıl sahibi her insan buna muhataptır: "Allah'ın yarattığı şeylere bakmıyorlar mı? Gölgeleri sağdan ve soldan sürünerek, Allah'a secde etmektedir. Onlar Allah'a kullukta asla büyüklenmezler; daima O'na boyun eğerler." (Kur'an, 16/48). işte, göze görünebilen en güzel nimet budur. Sonra, gölgelerin bu şekilde sağa ve sola uzanmasının da O'nun Celali karşısında bir saygı ve küçüklük işareti olarak Allah'a secde hali olduğunu gene Allah haber vermektedir bize. Bu nedenle "onlar asla büyüklenmezler ve daima O'na boyun eğerler" demiştir. Böylece, boyun eğerek Al­lah'a secde etsinler diye Allah onları akıllılıkla nitelendirmiştir. Bu ayetin devamındaki ayet ise bu ayetin bir tamamlayıcısı durumundadır. Şöyle ki: "Göklerde ve yerde bulunan bütün canlılar ve melekler Allah'asecde ederler." (Kur'an, 16/49). Canlılar, yani yeryüzünde yaşayan, yürüyen ve sürünen varlıklar ve gök ehli, ayrıca ne gökte ne yerde olan melekler; sonra, bu ayet şöyle bitiyor: "Onlar asla büyüklenmezler." (Kur'an, 16/49). Yani Rabb'lerine ibadet etmemezlik etmezler. Sonra, Allah onları şöyle nitelenmektedir: "Üstlerinden, Rablerinden korkarlar ve kendilerine emredileni yaparlar." (Kur'an, 16/50). Allah, onlara, "korkma" vasfını yüklemektedir, böylelikle, onların kime secde ettiklerini bildiklerim, bize göstermek istemektedir. Daha sonra Allah yine onları "Kendisine boyun eğmiş", ve "kendilerine emredileni yaparlar" şek­linde vasfeder. Sonra da "Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmez­ler ve emredildikleri şeyi yaparlar" (Kur'an, 66/6) şeklinde anlatır. Bir başka ayette ise şöyle buyuruyor: "Rabb'inin yanında bulunanlar, melek­ler, gece ve gündüz O'nu teşbih ederler ve onlar bundan hiç usanmazlar." (Kur'an, 419/38), yani canları hiç sıkılmaz.

İlhi aşk
Muhittin ibni Arabi
Çeviren :Mahmut Kanık

Derleyen: Halil Ilbıra
Bodrum - 20.04.2004
hilbira@hotmail.com
http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail