İlahi Aşk
5.Bölüm

Bütün bunlar gösteriyor ki, bütünüyle âlem, şühûd ve ibadet makâmdadır. Ancak düşünme yeteneği olan varlıkların durumu farklı­dır. Bu varlıklar konuşma yeteneği olan insanlar ve cinlerdir. Bunların ruh durumları bakımından özellikleri vardır, vücut durumları bakımından değil. Çünkü bunların şekilleri de, Allah'ı teşbih etme ve O'na secde etmede, kâinattaki öteki varlıkların şekilleri gibidir. Bedenin bütün azaları O'nun teşbihini dile getirir. Görmüyor musun, kendile­rine müsahhar kılınmış nefisler üzerine Kıyamet gününde derileriyle, elleriyle, ayaklarıyla, dilleriyle, kulaklarıyla, gözleriyle ve öteki dünya azalarıyla şahitlik yapacaklardır. "Ve hüküm, O yüce ve büyük Al­lah'ındır" (Kur'an, 40/12).

Demek ki, bütün bunlar Allah'ın, Kendisi için bize gösterdiği sevgi­nin hükmüdür. Öyleyse, kim O'na vefalı davranırsa, Allah, o kimseyi ödüllendirir; kim de vefasızlık ederse, onu cezalandırır. Öyleyse, Allah Kendini sever, Kendinin yüceltilmesini ve Kendine hamd ve sena edil­mesini ister.

Allah'ın bizim için, bize duyduğu sevgiye gelince, hiç kuşkusuz Al­lah onu bize, hem bu dünyadaki hem de öte dünyadaki iyiliğimiz için tanıtmıştır. Kendisini tanıyıp bilmemiz ve O'ndan habersiz kalmama­mız için, Kendisini tanıtacak delilleri bize göstermiştir. Ayrıca, O'nu ta­nıdıktan sonra ve içinde dolaştığımız, ve sahip olduğumuz her nimetin ancak O'nun bir nimeti olduğu ve ancak O'na mal edilebileceği hususunda elimizde deliller varken, ifratlara kaçmamıza rağmen O bize rızk vermekte ve bizi nimetlere boğmaktadır. Ayrıca, o nimetler içerisinde yaşayalım, daima huzur ve rahat içerisinde olalım diye, sırt bizim için yaratmıştır onları. Bu eksiksiz ihsanın ardından O'na şükretmedik, oy­saki akıl, nimet verene şükretmeyi gerektirir. Ayrıca biliyoruz ki Al­lah'tan başka ihsan edici yoktur.

Bize, bilmediklerimizi öğretmek ve bizi eğitmek amacıyla, Kendi katından bize bir peygamber göndermesi de O'nun ihsanındandır. Böy­lece Allah, Kendi hakkında bilmemiz gerekenleri bize öğretti. Kendi mutluluğumuza ulaştıracak yolu bize gösterdi. O yolu bize açıkça gös­terdi. İsyana sürükleyici işlerden bizi korudu, sakındırdı. Ahlâki düşüş­lerden ve kötülüklerden, alçaklıklardan kaçınmamızı sağladı.

Sonra, Hz. Peygamberin doğruluğunu gösteren delilleri de bize bildirdi. Çok açık deliller getirdi bize. Kalbilerimize iman nurunu yerleş­tirdi ve onu bizlere sevdirdi. Onu kalplerimizde süsledi. Bize küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. (Kur'an, 49/7). Biz de buna iman ettik ve bunu tasdik ettik.

Sonra, tevfikiyle bize iyilikte bulundu. Bizden Kendisini sevmemizi istedi, rızasını kazanmamızı istedi. Eğer bizi sevmeseydi, bütün bunla­rın hiçbiri olmazdı, bunu bize açıkça bildirdi. Ayrıca, rahmetinin gaza­bını geçtiğini bildirdi. Bedbaht olan şaki bedbahtlık yapsa bile, Allah'ın rahmetinin, inayetinin, ve mahlukatın akıbetlerinde müessir olan aslî muhabbetinin kapsamına gireceğini bize bildirdi. Aynı şekilde, sevginin (muhabbetin) en temel esas olduğunu, İlahî Kelâm'nın hak olduğunu, ayrıca rahmetinin evrensel olduğunu bize bildirdi.

Bu dünya evi, Alim ve Aziz Allah'ın takdir ettiği ölçüde, tutarsız gerçeklerle ve perdelerle örülüdür. Allah öte dünyayı yaratmış ve bizi oraya doğru ötürmektedir. Yalancı iddiaların, sahte davaların kabul edilmediği bir yurttur orası.

Allah orada, bütün varlıklara Rabb olduğunu kabul ettirmiştir. Daha bir avuç toprak halindeyken, Âdem'in böğründen gelen insanoğulları da O'nun Rablığnı kabul etmişlerdir. Demek ki, bu dünya hayatı iki uç nokta arasında bir ara noktadır: Tevhid noktası ve O'nun Rablığını tanıma noktası. İşte bu ara noktadadır ki, Tanrı'nın varlığı kabul edilmesine rağmen, "şirk" vaki oluyor, yani O'na ortak koşuluyor. İşte bu ara nokta böylece tutarsız oluyor.Bu nedenle, "Allah'ın dışında kendilerine Rabler edinenler, "Biz onlara, bizi Allah'a daha çok yaklaştırsın diye ibadet ediyoruz" derler" (Kur'an, 39/3). Böylece kendi şirklerinde, Allah-u Teâlâ'ya, güya azamet, büyüklük nisbet etmektedirler. Kaldı ki, kendi toplumu içerisinde, "büyüklük" (Kibriya) ve "otorite" (ceberut) sıfatlarıyla arz-ı endam eden herkesin "kalbini mühürlediğini" gene Allah haber vermektedir. Fakat Allah bu mührü, onların kalplerine, bir yardım işareti olarak koymadı, çünkü onlar, kesin olarak, kendi nefislerini bu mühürle alçalmış ve aşağılanmış buldular. Dolayısıyla o yaratıkta büyüklük sıfatı görülse bile, Allah'a ait olan büyüklük asla bir yaratığın kalbine girmez, çünkü bu durum mazrufsuz bir zarfa benzer, yani içi olmayan dış gibidir, ki bu mümkün değildir.

Bütün bunlar, nihaî sonuç mutluluk olsun diye Allah'ın yaratıklara duyduğu rahmet ve muhabbetten kaynaklanmaktadır.

Bu ara nokta zayıflayınca ve kendisini çevreleyen iki taraf kuvvetlenince, bu ara nokta sonunda iyice boşalır ve küçülür. Onu çevreleyen iki taraf ise dolar ve büyür. Öyle ki, Allah bu iki tarafı, ora sakinleri için nimetlerle doldurur. Ora sakinlerinin, mutluluğa ve nimete tertemiz olarak kavuşmaları için Allah, kendilerini, bu dünyada hak ettikleri azaptan temizleyip kurtardıktan sonra, onlar, o nimetlerden bol bol yararlanırlar.

İlahi aşk
Muhittin ibni Arabi
Çeviren :Mahmut Kanık

Derleyen: Halil Ilbıra
Bodrum - 27.04.2004
hilbira@hotmail.com
http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail