Bir insanı öldürdüğü için öldürülen insanın durumunu görmüyor
musun? Öldürüldüğü kişiye karşılık olarak kendisini öldüren
ölümün zulmünden, kendisini nasıl temizliyor bu ölüm. Böylece
kılıç onun günahına kefaret oluyor.
İşte, bu dünyada Allah'ın bildirdiği cezaların uygulanması
müminler için bir temizlenmedir, hatta bir pire ısırması
ya da bir diken batması bile bu
kabildendir.
Burada şunu da belirtelim ki: Başka varlıklar topluluğu da
vardır ki, temizlenmeleri için kendilerine, cehennemde, öte
dünya cezaları uygulanır. Sonra cehennemden çıkmaları
gerekmiyorsa dahi Tanrı'nın muhabbetinin yardımıyla cehennemde
kendilerine merhamet edilir.
Görülüyor ki, Tanrı'nın kullarını sevmesinin ne
başı var ne de sonu, çünkü O, ne hadis olmayı ne de araz olmayı
kabul eder. Fakat Tanrı'nın kulları için duyduğu muhabbetin özü,
sonu olmayan bir süreç, içinde, ilkiyle ve sonuyla,
yaratılışlarındaki ilkenin (mebde') özüdür. Bu nedenle,
Tanrı'nın onlara duyduğu sevginin nisbeti,
nerede olurlarsa olsunlar, ister yokluk-adem halinde ister
varlık-vücûc halinde olsunlar,
kendileriyle birlikte olan O'nun varoluşunun (keynunet)
nisbetidir; tıpkı Allah'ın onların
adem hallerinde de vücud hallerinde
de onlarla beraber oluşu gibi. Çünkü onlar kendilerini sürekli
seyreden ve sürekli seven Allah tarafından bilinirler. Daha önce
Allah'ın sahip olmadığı yeni bir hüküm, yeni bir ilke kesinlikle
O'na atfedilemez. O önceden ne ise her an odur. Allah
yaratıklarını her an sevmektedir, tıpkı onları her an bildiği ve
gördüğü gibi. Dolayısıyla "Ben bir gizli hazineydim; bilinmek
istedim..." sözüyle, bütün bunların kendi içinde nasıl bir şey
olduğunu, Allah-u Teâlâ, Kendi Celâline uygun düştüğü gibi
anlatmaktadır bize, çünkü Allah akılla, ancak Fail ve Halik
olarak kavranılabilir.
Allah tarafından bilinen her öz (ayn)
aslında bir ma'dum'dur, yani gizil
güç halinde vardır. Allah onları var etmeyi sever ve ister. O
zaman o öz için bir varlık (vücûd)
yaratır, hatta o öz içinde bir varlık yaratır, yani o özü varlık
giysisiyle giydirir. Böylece o öz var olur. Sonra bir başka öz
var olur. Sonra bir başka öz. Kesintisiz ve aralıksız bir süreç
içinde, ta Hakk'ın ilkliğine kanıt
olan ilk varlıktan beri, bu böylece devam eder gider... Demek
ki, önce tekillerde sonra cinslerde ve türlerde başka bir
varoluş değil, aksine sürekli bir varoluş görülür. Bu dünyanın
da bir gayesi ve bir sonu vardır ama, yaratılmışlar içinde
insanın, nihayeti öte dünyaya çıkan özel bir gayesi ve varoluşu
vardır. O halde, varlıklar öte dünyada yeniden doğmuş olurlar ve
onların öte dünyadaki varoluşlarının bir sonu yoktur, çünkü
mümkün varlıklar için bir son söz konusu değildir. Onların
ebediliği daimdir, yani sonları yoktur, tıpkı
Hakk'ın ezelî oluşu gibi.
Hakk, sabittir, değişmezdir, zorunludur (vacib).
O'nun varlığının Evveli, ilk ilkesi yoktur. Kullarına
duyduğu muhabbetin de bir evveli yoktur.
Sübhanallah! Ancak sevgilinin yanında aşkın zikredilmesi,
aşkın kendisi değil de aşkın ilâhî anlatımı sırasında olur.
Kur'an
Allah kelâmıdır. Mütekellim daima Allah'tır, yani, konuşan hep
Allah'tır. Bununla birlikte, O, sadece Kendini tanıtmak için
konuşur, şöyle ki: "Rablerinden kendilerine gelen yeni bir
uyarı, bir zikir yok ki, onu eğlenerek dinlemesinler!" (Kur'an,
21/2). Bu zikir, bu uyan sadece bizde yenidir, yoksa
Allah'da yeni değildir, çünkü o
zikir, Seyyidimiz, Malikimiz, Sahibimiz ve rızk vericimiz olan
Tanrı'dan gelmektedir. "Rahman'dan onlara gelen yeni bir zikir
yok ki kesinlikle ondan yüz çevirmesinler." (Kur'an, 26/5).
Rahman'dan gelen bu zikir sadece bizim açımızdan yenidir, yoksa
Rahman açısından yeni değildir, çünkü rahmet, nimet ve ihsan hem
başlangıçta hem de sondadır. El-ityanda belirtildiğine göre,
Kendi hakkında gerekli bilgileri bize öğretmek için, bu ilahî
zikir, Şaki isimlerden değil, tersine Rab
ya da İlhi aşk Rahman
isimlerinden gelmektedir.
İlhi aşk
Muhittin ibni Arabi
Çeviren :Mahmut Kanık
Derleyen:
Halil Ilbıra
Bodrum
- 05.04.2004
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|