İletişim -1-


Kendimizin farkına vardığımız ilk andan başlayarak sosyal bir alış-veriş ortamı içerisindeyiz. Öyle ki, bu etkileşim olmaksızın “birey” oluşumuzun anlamı olamazdı. Aile çerçevesinde algılama penceremize doğan bu toplumsallık bilinci, ileriki dönemlerde okul, arkadaş çevresi, iş ortamı vb. biçimlerde genişlese de ortak örgüsü hiç kesintiye uğramayan “iletişim”.

Hayatı yorumlayışımızda bu denli öncelikli olmasına rağmen, iletişim kavramını toplum olarak pek değerlendiremediğimiz ortada. Selamlaşmaktan öte bir beraberliği bulunmayanlarda da, kader ortaklığı içinde; görüntüde çok yakın vaziyette bulunanlarda da, en sıradan bir olay azılı bir ayraç olarak kendini gösterebiliyor. Galiba çoğu kez kendimize dahi samimi olamadığımızdan, dünkü sıkı ahbapları yarın tefe koyup çalabiliyoruz. Peki böyle durumlarda dün iletişimde olduğumuz kimdi? Ve bugün iletişimimizi kesmek için adeta çabaladığımız muhatap kim? Düşünüyor muyuz?..

İnsanlar arasındaki iletişimin ilk basamağı,  karşısındakini anlamaya istekli iki tarafın varlığıdır diyebiliriz. Ancak, doğal olarak kişi ilişkide olduğu bireyi algılayabildiği şartlar içinde değerlendirir. Hz. Mevlana’nın: “ Sen ne kadar anlatırsan anlat, anlattığın, karşındakinin anladığı kadardır” sözü, durumu net biçimde açıklıyor. Çoğu kez ifade edilmeye çalışılanlar, dinleyicinin veri tabanı ile, tabiri caizse, bir girişim deseni oluşturup ortaya bambaşka bir şey çıkabilir. Psikolojide “algıda bütünleme” biçiminde tabir edilen, lisedeki derslerden birçoğumuzun  bildiği pozisyonu anımsayacaksınız. Sadece bir parçası görülen, ama daha önce zihinde “bütün” olarak logolaşmış imajlar, benzer desenleri bu bütüne uygun olmak üzere tamamlamak eğilimindedir. Örneğin, uzak mesafeden az ışık altında, yan durur vaziyette görülen bir bozuk para, bu eğri büğrü şekil olarak değil, onu nasıl biliyorsak eksiksiz olarak o halde tanımlanır. Çoğu kez ortada sadece benzetmeye dayalı hayali bir “bütün”leme de olması söz konusudur. Veri tabanına uygun biçimlere endekslenerek deşifre edilen rüyalar gibi.

Çoğu insan ilişkisinde de bu hali görmek mümkün. Karşımızdakini  anlamaya çalışmak yerine, kendi havuzumuzun suyunda yüzdüğümüzü gerçekten hisseder ve bunu değiştirmeye gönüllü olabilir isek objektif algılama yüzdemiz mutlaka yükselecektir. Bu da kişisel anlayışımızdan feragat etmekle mümkün olabilir. Verebilmek, her noktada genişliğe götüren bir eylemdir. Algılamalarımızda dahi...

Asıl olarak, algılanan veya algılanamayan her terkipsel yapının kendine özgü değerleri ve bilinci söz konusudur. Bunu idrak ettiğimiz ve araştırmalarımızı sürdürdüğümüz ölçüde bu bilinç birimleri ile iletişim kurma imkanına sahip olabiliriz. Madde üzerinde tanımlama yetkinliğine sahip olan bilincin bu vasfı, onun maddeden değil, maddeyi oluşturan Evrensel Orijin’ den kaynaklanmasından ileri gelir.

İstanbul - 23.11.2004
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail