Güneşin önündeki
bulutlar gibiydi, rızanın önündeki duygularımız.
Aldanışlar çepeçevre kuşatmıştı ihlasın safiyetini.
‘’Ameller, niyetlere göredir ‘’ biliyorduk ,söylüyorduk amma
velakin…
Kurtaramıyorduk niyetimizi süfli edebiyatlardan..Kaybetmiştik
ihlasımızı ince bir çizgi kala rızaya..
Riya boyutlarına taşınmıştı amellerimiz rıza boyutlarından.
Çünkü kalbimizi yoklamayı terk etmiştik,sahabeler gibi değildi
imanımız.
Sebeplere takılı kalmıştık , oysa ufukları perdeleyen
sislerin ardındaydı aradığımız hakikâtler.
İlle de rıza…
Özünce rıza…
Sadece rıza…
Çook ötelerden bir
yerlerden,kalbimizin derin mi derin köşelerinden, bir tiz
yankıydı bu duyulan, Sadece rıza…
Temizlenmek miydi
rıza,yoksa temizlemek miydi tüm niyetlerimizi Hak harici her
şeyden, hatta kendimizden?
Kendimizi kendimizden temizlemenin, berrak bir suda durulmanın
adıydı , belki de öze köprü kurmanın, onca fırtınada dalgaları
hiçe sayarak köprüyü sağlam kurmanın adıydı.
Sıratı Müstakime tutunma mıydı rıza?
Sünnete canı gibi sarılma mı?
Kul olmaktı rıza. Hakkıyla kul olabilmek.
İstenen üzere yaşayıp, emaneti iman üzere sahibine tam olarak
teslim edebilmek.
Emanetçi değil miydi can, tende?
Güneşin ufuktaki yeri gibi ayın gecedeki yeri de?
Hepsi, hepsi bir kader üzere değil miydi ?
Hepsi rıza üzere değil miydi?
Yaşamın anlamı değil miydi ki,YARADAN’ı tanımak, O’nun
hoşnutluğunu her şeyin üstünde tutmak ve sevgisini?
Kalp yaratılmamış mıydı Hak sevgisiyle çarpmak için,tıpkı bir
kuşun seher vakitlerinde Hakk’ı zikretmek için yaratıldığı
gibi?Her şey, kâinattaki her zerre, kendi lisanınca O’nu
zikrediyordu.
Oysa bir tek insan muhatap alınmıştı, Yüce Yaradan için bir
tek insan değerli kılınmıştı. Bütün evren ona boyun eğdirilmiş,
düşünce, akıl, şuur, fikir ve ruh hem de Yaradan’ın ruhu ona
layık görülmüştü. Bu, şükretmek için ne muhteşem bir lütuf, ne
sonsuz bir nimetti,Yaradan katında muhatap alınıp İlahi
sevgi ve ilgiye mahzar kılınmak.
Yaradan’ı tanımak, yaratılan beşer için en büyük güzellikti.
O’nu sevmek ve O’na yakın olmak,ömür boyu O’na kavuşma
hasretiyle ömrünü geçirmek,bir gün cemalini seyredeceği arzusu
ile hemdem olmak,bundan güzel ne olabilirdi ki insan için?
Her an ,her nefes yeni bir İlahi tecelliyi seyrederken gözleri
de kalbiyle beraber,nasıl O’ndan bihaber olabilirdi ki artık?
İlle de rıza
derken, ille de aşk da demek gerekir. Çünkü muhabbetullah
olmadan rıza-ı İlahi de olmaz. Sevgi, HAK için olmazsa,nefsani
boyuttan kurtulamaz.
Dolayısıyla, Hak için olmayan sevgiler, kalbi ve canı yoran
aldanışlardan başka bir şey de değildir.
Rıza için olmayan nefsi her sevgi ve amel de öte için
sıkıntı ve pişmanlık tohumudur sadece bugünden ekilen.
Oysa rızanın suladığı bahçelerden güller derilebilir ancak..
Rasul kokulu
güller….
Ö.Zeyneb EKİNCİ
muttakisahabe@hotmail.com
İstanbul - 02.12.2003
http://gulizk.com
|