İnsanları
elinde olmayan nedenlerden ötürü hor göremeyiz. Çünkü her kul, Rabb’ı hassı katında sıratı müstakim üzeredir.Yani
ortaya çıkan, tohumun meyvesidir. Meyvenin o şekilde oluşmasını
murad eden yaratıcısı O’nu o haliyle sevmeden yaratmaz,
çünkü yaratmanın özünde muhabbet vardır. Bu Muhammedî
olmanın
verdiği özelliktir. Ne kimseyi küçük görür ne
fiilinden ötürü bir kişiyi yaralayacak söz eder. Muhammedî
olmak ayrı bir şey, çünkü Hz Musa’ya da “YA
MUSA SEN BENİ BU HALİNLE GÖREMEZSİN!” diyen, kendini
gizleyen Allah, Resulullah Efendimiz de “NE YANA BAKSAN ALLAH’IN VECHİ ORADADIR” demiştir. Muhammedî
olan, ferdiyet makamı sahibidir. Muhammedî asla ayrım yapmaz,
nitekim NE
ZENCİNİN BEYAZA NE KÖLENİN EFENDİYE HİÇBİR ÜSTÜNLÜĞÜ
YOKTUR, ANCAK TAKVA dan GAYRI hadisiyle bunu açıkça ortaya
koymuştur.
Köleliğin
yerleşik olduğu toplumda, insanları kölelikten azad etmenin
en büyük ibadetten sayılacağını anlatan ve böylece köleliğe
son vermeyi amaçlayan bir bakış açısını; “İslam, köleliği
kabulleniyor” diye empoze edip gerçeği saptırmak, yalnızca art niyetlilikle tanımlanabilir.
Allah,
insanı en değerli varlık olarak yaratmış, kendini
bildirmeyi dilemiş, onu kendi özellikleri ile bezemiş,
isim ve sıfatlarını yüklemiş.
Tasavvufu
kitaplardan değil, daha önceki Allah Velilerinin tarif ettiği
şekilde değerlendirdiğini anlatan Sayın Ahmed Hulusi’nin
bu konudaki görüşleri:
Meseleyi
bu şekilde anladığımız zaman, görürüz ki, senin
Rabb’in, senin varlığında bulunan, varlığını meydana
getiren İlâhî isimlerden başka bir şey değildir!. Ancak bu
ilâhî isimler, sende "bir terkib hükmüyle ve boyutlarıyla"
âşikâre çıkar ki; bu çıkış da, senin birimsel mânâdaki
varlığının kaynağı ve ta kendisidir.
“Kişinin
Rabb’ı”, o kişinin kişiliğini meydana getiren İlâhî
isimler terkibidir!.. Bu İlâhî isimlerin mânâlarının
Allah’a ait olması hasebiyle de kişinin Rabb’ı Allâh'tır!..
Yani,
"Rab" ayrı, "Allah"
ayrı gibi, iki ayrı şeyden kesinlikle söz etmiyoruz; böyle
bir şeyi kesinlikle anlamayalım!..
"RAB" ‘terbiye edici, mürebbi’ anlamındadır. Ancak, bir
annenin çocuğunu, bir öğreticinin öğrenciyi terbiyesi gibi
bir terbiye asla anlaşılmamalıdır; çünkü bu tür anlayış,
tam bir bataklığa saplar insanı!.. Çünkü bu anlayış,
neticede bir sen ve bir de seni terbiye eden, senden ayrı,
yukarıda ikinci bir TANRI anlayışına sürükler seni!..
“Rabb’ım”,
beni terbiye eden, yönlendiren, belli bir olgunluğa, kemâle sürükleyendir.
Rabb’ımdan çıkan kemâldir!.. Ancak, Rabb’ımdan çıkan
mutlak kemâl, Rabb’ımın kemâlidir!..
Benim
Rabb’ımın kemâli ile senin Rabb’ının kemâli
birbirlerinden farklıdır ve icâbında birbirine ters görünür!..
Fakat Rabb’ımın kemâli, Rabb’ının kemâli, hep gene
Allah'ın kemâlidir.
Bodrum
- 23.09.2002
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|