 
İnsanoğluna
aslî kimliğini kazandıracak temel kabiliyetlerden biri de eğitilebilir
olmasıdır. Eğitim sayesinde bedensel-zihinsel becerilerini
geliştiren kişiler; bilim-teknoloji alanında boylarından büyük
projelere imza atmaktadırlar. Aşılmaz sanılan dağlar aşılmakta,
geçit vermeyen ırmaklara köprüler kurulmakta, dünyayı keşfetmenin
yanı sıra uzayın gizemli derinliklerine füzeler yollanmakta.
İlk
çağlardan günümüze, filozofların sistematize etmeye çalıştığı
eğitim metotlarıyla bilim ekolleri oluşmuş, yeni teknik ve
tarzlar geliştirilmiştir. Deney-Gözlem-Gösteri-Yaparak
Yaşayarak Uygulama gibi metotlardan bugün okullarımızda
kullanılanı; Anlatım
Metodu’dur. Eğiticiyi yormakla kalmayıp eğitileni pasif
hale koyarak bıktıran bu metot, ileri ülkelerde çoktan terk
edilirken, ne yazık ki eğitim felsefemizde hala revaçtadır.
Öğretmen anlatır, öğrenci zil imdada yetişene dek dinler
ya da dinler görünür!..
Sokrates’le
gelişen eğitim metotlarından biri de İrony;
diğer bir deyişle Soru-Cevap metodudur. İslam Eğitimcilerinin
İsticvâb (Soru-Cevap)
adıyla terbiye sistemi içine dahil ettikleri bu yöntem,
Hz.Muhammed (s.av)’in günlük hayatında etkin biçimde
kullanılır.
İsticvâbta
esas olan, karşıdakine bir şeyler anlatmak ya da öğütlemek
değil; mantığa hitap eden çeşitli sorularla bireyin kendi
kendine gerçeğe varmasını sağlamaktır. Öğrencilerine bu
metodu kullanarak hiç tahmin etmedikleri gerçekleri itiraf
ettiren Sokrates, büyük bir tevazu ile “Ben size bir şey öğretmiyorum.
Sadece sizde küllenen bilgilerin üstünü üflüyorum” der.
Zaman zaman alaycı bir hale dönüşen soru-cevap eğitimi, bu
nedenle irony (alay etme) adı ile tiyatro başta olmak üzere gösteri
sanatlarında da önemli bir yer edinir. Orta Oyunumuz, Karagöz
ve Meddahlık da büyük ölçüde isticvâb üzerine kuruludur.
Biz
konuyu fazla dağıtmadan, insanlığın efendisi
Hz.Muhammed (s.av) bu metodu nasıl kullanmış, örneklerle görmeye
çalışalım. Asr-ı Saadet Medine’sine uzanıyoruz. Bir öğle
namazı sonrasında Resulullah (s.a.v), güzide arkadaşları
ile mescitte oturmuş, sohbet ediyor. Ayaklarımızın ucuna
basa basa ilerliyor, sessizce mescidin bir köşesine ilişerek
sahneyi seyrediyoruz:
Kapıdan
yirmili yaşlarda yağız
bir delikanlı giriyor.Selam verdikten sonra heyecanla soruyor
Allah’ın Resulüne:
-Ya Resulullah, nefsimi dizginleyemiyorum. Dayanamayacağım,
izin ver bir kadınla ihtiyacımı gidereyim!..
Gencin sözleri karşısında pırlanta topluluk sahabe şok
oluyor. Hz.Ömer(r.a) her zamanki gibi celallenerek kılıcına
davranıyor:
-İzin ver Ey Allah’ın Resulü, bu terbiyesizin kellesini alıvereyim!..
Rasulullah gencin saflığına, Ömer’in samimi çıkışına
tebessüm ederek:
-Sakin ol Ya Ömer! Yaklaş delikanlı, gel otur şöyle,
buyuruyorlar. Genç, beklemediği Ömer tavrı karşısında
korkmuşken, şefkât Resulünün davetiyle huzura oturuyor. Şöyle
bir konuşma geçiyor gençle Resulullah(s.av) arasında:
-Demek, nefsini
dizginleyemiyor, zina etmek istiyorsun öyle mi?
-Evet
Ya Resulallah.
-Zina etmek istediğin kişi
mutlaka bir kadındır değil mi?
-Evet
Ya Resulallah.
-Her kadın bir erkeğin
annesi, kız kardeşi ya da teyzesi olabilir değil mi?
-Evet
Ya Resulallah.
-Sen kız kardeşin, annen
ya da teyzenle zina etmek ister misin?
-Tövbeeee!...Tövbeeee
Ya Resulullah!.. Vallahi vazgeçtim, bağışla beni Ey Allah’ın
Resulü!...
Dikkat
ediniz, Resulullah o gence “zina haramdır” demedi. “Zinanın
şöyle şöyle zararları vardır” da demedi. Ömer gibi
hiddetlenip “terbiyesiz, defol huzurdan” diye üzerine de yürümedi.
Ya ne yaptı?
Sadece mantığını yoklayan sorularla, ciddi ve büyük bir günahtan
kendi kendine ikna olarak tövbe etmesini sağladı.
Mescitten
ayrılarak Medine sokaklarında dolaşıyoruz. Önümüzden
Resulullah (s.av.) yürüyor. Karşıdan koşarak bir adam
geliyor. Kucağında kundaklı bir bebek. Yaklaşıyoruz. Esmer
tenli adamın kızıl renkli bir çocuğu olmuş.Masum karısından
şüpheye düşecek derecede tedirgin olan adam durumu Allah’ın
Resulü (s.av)’ne soruyor. Kulak verip dinleyelim. Bakalım
neler konuşuyorlar:
-Ya
Resulullah, ben esmerim, karım beyaz tenli. Bu bebek de neyin
nesi?!...Teni kıpkızıl!..
-Senin develerin var mı?
-Evet
Ya Resulullah.
-Onlar,
sarı-kül rengi-kızıl yavrulayabiliyor değil mi?
-Evet
Ya Resulullah.
-Sarı bir deveden kızıl
yavru doğsa ne dersin?
-Soya
çekmiştir Ya Resulullah. Atası olan develerden birinin
rengine çekmiştir.
-O halde?!..
-Anladım
Ya Resulullah, anladım. Bizim bebek hanımın ya da benim
atalarımızdan birine çekti.
Bu
örnekte de Resulullah (s.a.v), o zata yeni olan hiçbir şey söylemedi.
Sadece, bildiği basit gerçeklerden yola çıkararak kafasındaki
sorunu çözmesini sağladı.
*****
Dostlar;
Günümüz insanı, özellikle de gençlerle çocuklar oldukça
tahammülsüz. Stres, çağın vebası olmuş. Böyle bir
ortamda değil insanlara nasihat etmek, çoğu kere kendi çocuklarımıza
bile sözümüz geçmiyor.
Herkes çok bildiğini zannediyor; ama problemli insanlar gün
be gün artıyor. Nasihat ve öneri almamakta direniyor çağdaş
insan. Televole kültürü beyinleri öylesine işgal etmiş ki,
bilimsel konuların uzmanlarına bile cahilce kafa tutmak hüner
zannediliyor. Arkadaşınızın hatasını dostça söyleseniz
bile karşınızda
şiddetle patlayan barut fıçısı buluyorsunuz.Kimseye
hakikati gösterme cesareti bulamıyoruz.
Ne
dersiniz, aile içi eğitim çalışmalarında, arkadaş-meslektaş-dost
ilişkilerinde, kabullenilmesi zor gerçekleri itiraf
ettirmede, İsticvâb Metodu iyi bir çıkış kapısı
olabilir mi?..
Mehmet DOĞRAMACI
İstanbul - 29.04.2003
asitane1967@yahoo.com
http://gulizk.com
|