Japonya’da yeni yıl, dinsel bir
bayram havasında geçiyor. Kamu kesiminde yaklaşık bir haftalık
tatil yapılıyor. Ayın biri, ikisi ve üçü ise ülkede resmi tatil.
Japonya’nın en büyük kenti ve başkenti Tokyo’da halkın çoğunluğu
kırsal kesimlerden buraya gelip yerleşmişler. Bu yüzden Tokyo
yılbaşında adeta boşalıyor. Herkes kendi memleketine birkaç
günlük ziyaretlerde bulunuyor.
Daha aralık ayında Japonya’da
yeni
yıl için hazırlıklar başlıyor. Büyük toplumu,
küçük toplulukların oluşturduğu Japonya’da, her fert kendini bir
grubun üyesi olarak görüyor. Bu küçük toplumlar, genelde
çalıştıkları şirket, okudukları okul, veya mensubu bulundukları
kurum oluyor. Dolaysıyla, bir topluma ait olmayanın adeta
kendini kimliksiz hissetiği bir ülke Japonya. Konunun felsefi
yönlerine geçmeden, yılbaşında yaşanan genel havayı anlatmak
istiyorum.
Şirket çalışanları,
okul mensupları, veya mensubu oldukları kurumun üyeleri, aralık
ayında biraraya gelerek geçmiş bir yılı unutalım yemeği
yiyorlar. Bu yemeklerde da aşırı alkol tüketimi çok yaygın bir
gelenek. Japonya, genelinde alkol tüketimi yüksek olan bir
toplum. Kadınların alkollü içecekleri içmesi de yaygın.
Japonya, din yaşantısının ve
etkisinin en az olduğu toplumlardan birisi iken, isim olarak
çoğunluk budizm ve şintoizm dinlerine mensup. Ancak Japonya’da
Japonların birbirine mutlu noeller demesi bir hayli
enterasan bir durum. Hıristiyanların yüzde onu bulduğu bir
toplumda, noelin ne olduğu bile bilmeyen büyük çoğunluğun “mutlu
noeller” demesi ise sadece taklit yollu ve geleneksel bir
zihniyette yapılan bir uygulama. Ailesinde bir yakını ölen, o
sene yeniyıl kutlama mesajı göndermez, bunun yerine noel
kutlaması gönderir ve ailesinden birini kaybettiğini belirterek
o sene yılbaşı kartı gönderemeyeceğini bildirir. Bu arada
yılbaşı kartları Japonya’nın olmazsa olmazları arasında. İş
arkadaşlarına, iş bağlantısı olduğu kişilere, dostlara,
arkadaşlara yılbaşı kartı göndermek topluma yerleşmiş en önemli
yılbaşı geleneği. Bu sayede uzun süre görüşmedikleri kişilerle
hiç olmazsa senede bir defa haberleşme imkânı bulurken, yeni
yılda devamlı temasta olacağı kişilere de iyi niyet gösterisi
olmaktadır.
Yeni yılın ilk günüyle selamlaşmalar
‘yeniyıl açıldı, tebrik ederim önümüzdeki yılda da iyi
ilişkilerimizin devamını temenni ederim’ şeklinde
kalıplaşmış bir söylem olarak, yeniyılın on günü boyunca devam
eder.
Küçük çocuklara yeniyıl harçlığı verilmesi, büyüklerin ziyaret
edilmesi, yeniyıl yemeklerinin hazırlanması ise yeniyılın ilk üç
gününe yayılan ve bizim dini bayramlarımızı andıran bir havada
geçer. Yeniyılların ilk günlerinde budist ve şinto tapınakları
ziyaret edilir. Tapınak ziyaretlerinde yeni yıl için
temennilerde bulunulur, dua edilir. Dilekler dilek kâğıtlarına,
tahtadan dilek levhalarına yazılarak tapınak bahçesinde bulunan
iplere asılır. Bazı dualar ve istekler ise mektup gibi zarfa
konarak tapınağa sunulur. Tapınağın rahipleri daha sonra törenle
bu istekler için dualarda bulunur. Şinto tapınaklarında bizim
cevşen gibi nazarlıklar, yazmalar ve kutsanmış oklar en çok
rağbet gören ürünler arasındadır. Kutsanmış bu oklar, yeni yılda
başa gelebilecek felaketleri sembolik olarak önlemek üzere, evin
bir köşesine asılır. Bunların dışında da birçok yılbaşı geleneği
vardır. Bölgelere has yılbaşı gelenekleri de söz konusudur. Bu
sene Tokyo’da bulunan bir tapınağı bir günde iki milyon kişi
ziyaret etmiş. Her bir kişinin tapınağa ortalama on dolar
bıraktığını düşünürsek, bir günde tapınağa bırakılan paranın
ortalama yirmi milyon doları bulduğu tahmin edilmektedir. Bu ise
olayın ekonomik boyutu hakkında bir fikir verir sanırım.
Japonya’yı batı toplumlarında ayıran
ve batı toplumlarına nispetle aşırı gelenekçi diyebileceğimiz bu
toplumsal yapısı üç ana felsefenin yoğrulması sonucudur. Bu üç
öğretiyi budizm (Buda’nın yolu), şintoizm (tanrıların yolu) ve
konfiçyus öğretisidir. Yüzyıllar boyu kapalı kalmış bir ada
toplumu olan Japonya, bu üç öğretiyle yoğrulmuştur. Toplumda
egemenlik bireyde ve bireyin hür iradesinde olmamıştır. Birey,
her zaman ait olduğu grup içinde o grubun kimliğiyle anılmış ve
onun koyduğu kurallara tabi olmuştur. Bu tasavuf felsefesiyle
ile örtüşmez. Zira kişi, ölüm ötesi yaşamında kendi yaptıkları
ile baş başa kalacaktır. Ait olduğu grubun kimliğinin ona
ışınsal boyutta bir fayda sağlamayacağı tasavvufun bildirisidir.
Herkesin eşit olduğu düşüncesine aykırı görüşler ise ancak on
dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında batı felsefesini inceleyen
Japon aydınlar tarafından ortaya konmuştur.
Bu devirde incelenen batı felsefesi, Japonlara teknolojik
gelişmenin yolunu açmıştır.
Bu ada toplumunda, Zen Budizminin
etkileri de söz konusudur. Zen Budizmi, mutlak hiçliği
savunur. Bunun etkilerini bugün bile bu toplumda görmemiz
mümkündür. Japonlar geleneksel olarak “ben” kelimesini
kullanmaktan kaçınırlar. “Ben yaptım”, “ben ettim” gibi
söylemler itibar görmez. Onun yerine, kendine kendi ismiyle
işaret ederek bir hayli ilginç bir söyleyiş tarzı ortaya
koyarlar. Kendi adı mesela A olan bir kişi “ben bunu
istemiyorum” yerine, “A bunu istemiyor.” diye cümle
kurar. Batı felsefesine daha yakın bizler için bunu anlamak
mümkün değilken tasavuf felsefesiyle konuyu çözümlemek oldukça
kolay olmaktadır. Tasavufta Ben kelimesi mutlak Ben’e
işaret eder. Benlik sadece Tek’e aittir. Birimler ise isimden
meydana gelir ve kendine ait müstakil, Mutlak Ben’den ayrı bir
benlikleri mevcut değildir. Kişinin birimsel varlığına Ben
dememesi, birimselliğini sadece birimsel ismiyle anması ve
Ben’i sadece Tek şuura atfetmesi tasavufla örtüşen bir
düşünce tarzıdır. Bunun gibi karşıdaki kişiye Sen (veya
kibar ifadesi siz) de denmez Japon toplumunda. Bunun da
Budizmin etkisinde oluştuğu kanaatindeyim. Japonca öğrenenlerin
yaptığı en yaygın yanlış, başka dillerde kullanılan “sen” ve
“siz” kelimelerini Japonca’da direkt kullanmaktır. Onun yerine,
birime ismiyle hitap edilir. Bunun da tasavvufta geçen, kişiyi
“sen” diye işaret etmenin, ona yapılacak bir kötülük olduğu
düşüncesiyle parallelik gösterdiği kanantindeyim.
Sonuç olarak
şunu diyebiliriz ki, toplumların yapısı ve gelenekleri, tarih
boyunca o toplumda açığa çıkan veya dışarıdan adapte edilen
felsefi görüşlerin yansıması sonucu oluşmaktadır.
Turhan Doğan
turhandogan@yahoo.com
Tokyo - 06.11.2003
http://gulizk.com
|