Eski inanışlar; gizli imajlar ve işaretlerle, teknolojide ileri medeniyetlerin mevcudiyetini doğrulamıştır. İspatı ise
kadim medeniyetlerden olan Giza'nın ve benzeri yerleşim alanlarının keşfi ve tüm dünya üzerinde bulunan tarihi anıt
mezarlardır diyebiliriz. Bu noktadan hareketle, özellikle arkeoloji biliminde önemli gelişmelerin sağlandığını söyleyebiliriz. Bunun en basit örneği, Nasa'nın elinde bulunan teknolojik imkânların arkeolojik keşiflere transferidir. Yapılan araştırmalar, sadece dünya ile sınırlı kalmamış, özellikle Mars gibi yakın gezegenler üzerinde bile yoğunlaşmış durumdadır. İnternet üzerinden edindiğim bazı bilgilere göre, Mars gezegeninde asırlar öncesine uzanan bir uygarlığın yaşamış olabileceği kanısındayım. Fakat uygarlığın sahiplerinin, bizler gibi et-kemik yapıdaki canlılar olmayıp, o mekânın boyutsal şartlarına uygun yapıdaki enerjik kökenli canlılar olma ihtimali oldukça yüksek. İslami terminolojide “cin” olarak ifade edilen bu canlı türleri günümüzde de yaşamlarına ve varlıklarına devam etmektedirler.

Özellikle sembolik bilgilerin teknolojik imkânlarla
çözümlenmesiyle birlikte, önemli tarihi tespitler ve yorumlar yapılabilmekte, böylelikle de kutsal metinlerdeki sembolik bilgilerin doğruluğu ve zaman üstülüğü, bizzat bilimin kendisi tarafından onaylanmaktadır. Örneğin, ezeli düşmanımız İblis’in isyan etme süreciyle birlikte cennetteki boyutsal makamından uzaklaştırıldığı ve hiyerarşik liderlik makamından düşürüldüğü belirtilmektedir. Daha önceleri göğün uçan Lorduyken saltanat sahibi olduğu, fakat daha sonraları belirli gezegenlerdeki ateşli taşlarla taşlanarak yıpratıldığı, Mars'ta yaşayan uygarlık delil gösterilerek ifade edilmektedir.

Bu tür tespitler bazılarına kehanet gibi gelse de güncelliğini hâlâ korumaktadır. Medyaya yansıtılmayan gizli dosyalar, arşiv odalarında kayıtlı olsa da bir kısım bilgiler, X-Files gibi programların en az bilgi düzeyine sahip izleyicilerinin kafasında bile bazı soru işaretlerinin doğmasına neden olmuştur.
Hatta belli bir kesim, Osiris Mitolojisi gibi mitlerde, yaşamla alakalı belirli gerçeklerin şifrelendirildiği kanısındadır. Bununla birlikte bilinen tarih, gerçek tarihin çok kısa bir kısmıdır. Öyle ki, on binlerce yıllık insanlık tarihinin sadece yedi bin yılını biliyoruz.

Geçmişte nice uygarlıklar yeşerip yok olmuştur. Hatta
bugünkü dünyadan çok daha ileri mesafeler kat etmiş uygarlıklar da kurulmuştur. Örneğin İnkalar, Maya uygarlığı ve bunların da ötesinde Atlantis ve Mu uygarlıkları... Tıp’tan Astronomi’ye kadar geniş çaplı araştırmalar yapmışlar, bunun sonucunda da belirli inanç sistemleri oluşturmuşlardır. Özellikle Tevhid inancının, kadim Atlantis ve Mu rahipleri tarafından bilindiğini söyleyebiliriz. Elde edilen bazı verilere göre Mu'lu din adamları, insanoğlunun gizli beyin yetenekleri üzerinde çalışmışlardır. Kaydettikleri gelişmeler şunlardır:

1)İrade gücüyle, maddeleri ufaltıp büyültebilmek,
2) Cisimleri hafifletebilmek,
3) Zaman sınırlarını aşıp her yere ulaşmak ve telepatik
bilgi transferi,
4) İrade gücüyle katı cisimler arasından geçebilmek,
5) Görünmez olabilmek.

Elbette ki Mu'lu din adamlarının çeşitli manevi arınmalardan
geçerek Sufi, Veli Zatlar gibi keramet göstermeleri mümkündür.Zaten Adem Nebi’den bu yana ,on binlerce topluma on binlerce Nebi gelmiştir. Dolayısıyla, hak bir dine mensup olmaları pekâlâ mümkündür.
Fakat ne zaman ki inançları dejenere olmuşsa ve ellerindeki teknoloji kötüye kullanılmışsa, işte o zaman medeniyetleri de sona ermiştir.

Velhasıl, şu tespiti yapmamız yerinde olacaktır:
Daha önceki kavimlerde Allah'ın kudret sıfatının açığa
çıkmasıyla büyük gelişmeler yaşanmıştır. Medeniyet ve teknolojik olarak bizden çok daha ileri toplumlar da olmuştur geçmişte. Ama ne var ki, o toplumların hiçbiri Hz. Muhammed'in ümmetindeki ilim zuhuruna ulaşamamıştır. Bunun sonucunda da kudret zuhuru onların zehiri olmuş ve helak olmuşlardır. Bu yüzdendir ki, keşfe dayalı ilmî kerametler, kevnî olan keramet ve üstünlüklere nazaran daha makbul sayılır ve hayati önem arz eder.
“Geçmişte acaba var mıydı, yok muydu?” gibi tartışmalar kanımca yersizdir. Evet; günümüzde,uzay teknolojisini elinde bulunduran ülke, Atlantis'in günümüzdeki bir tür versiyonudur. Bununla birlikte, insanlık teknolojide ne kadar ilerlerse ilerlesin, teleskobu insan beynine değil de uzaya tuttuğu müddetçe ne tam manasıyla uzayı çözümleyebilecek, ne de marifet arayışında mutmain olabilecektir. Çünkü, insanın gerek kendini keşfinde, gerekse uzayı fethinde beyinden daha güçlü bir cihaz mevcud değildir.

01.10.2002
http://sufizmveinsan.com

İstifade Edilen Kaynaklar:
Ahmed Hulûsi(Okyanus Ötesinden)
Enver-Orhan Baytan (Geleceğin Tarihi)
Bilim ve Teknik Dergisi Sayı:377
Aksiyon Dergisi Sayı:294


Üst Ana sayfa e-mail