Hazarât-ı
Hamse
(BEŞ
MAKAM)
Şunun
bilinmesi gerekir ki, Allah-ü Teâlâ'nın Zâtına ve sıfatına
bir son olmadığı gibi, âlemlerin dahi, sonu yoktur. Zira âlemler,
isim ve sıfatların zuhur yeridir. Zuhur eden, sonsuz olduğuna
göre, zuhur yerlerinin de sonsuz olması gerekir.
—
«O her an, bir şan alır». (55/29)
Âyet-i
kerimesindeki mana icabı, Hakkın tecellisine son yoktur.
Yüce
Hakkın kudreti, tam, mükemmel haldedir. Bu yüzden, bir kula
bir tecelliyi iki defa eylemez. O, daima, yeni yeni tecelli
eder. Ve aynı tecelli şimdiye kadar, iki kula olmadığı
gibi; bundan sonra da olmaz.
Onun
kudreti yüce; şanı büyük ve ondan başka İlâh yok.
Hakk’ın
tecellisi için son bir nokta, tecelli yerleri içinde de bir
bitiş olmamakla beraber; derler ki:
—
Bütün olarak on sekiz; parça olarak da, on sekiz bin âlem
var.
Bu
görüşlerini, İbn-i Abbas hazretlerinden rivayet edilen şu
hadis-i şerife istinat ettirirler; Allah ondan razı olsun:
—
«Allah-ü Taâlâ'nın on sekiz bin âlemi var; sizin şu dünyanız
o âlemin ancak biri sayılır.»
Bu
âlemlerin cümlesi anlatacağımız:
—
Hazarat-ı Hamse
Tabir
edilen, beş bölümde toplanır.
GAYB-I
MUTLAK
Bu
makama:
—
Mutlak gayb, lâhut âlemi, hiçbir ölçüye, şekle sığmayan
—-LÂTÂAYYÜN— âlemi, itlak âlemi, mutlak âmâ, yalnız
vücut, mutlak varlık, sırf zat, ümm'ül-kitap mutlak beyan,
engin bir nokta ve GAYBLERİN GAYBİ...
Derler.
Nitekim, Kur'ân-ı Kerim'de buyuruldu:
—
«Gayb'ın anahtarları onun katında olup onları ancak o
bilir.» (6/59)
Yukarıda
zikredilen isimler, yalnız bir mertebenin adıdır. Dolayısiyle
Yüce Hak, bu makamda
tam
bir izzet ve her şeye karşı istiğna ile anılır. Aslında
bu makama: İsim, şekil, sıfat ve sıfatlanan sözleri
yaramaz; ama, maksadı anlatabilmek için, bazı tabirleri
kullanmak icap ediyor. Zira, bu makamda ZAT-I İLÂHİ, her şeyden
tenzih edilir. Çünkü henüz esma ve sıfat dairesine tenezzül
etmemiştir. Bütün isimler, Yüce Hakk’ın Zât’ında
yokluğa gömülmüş ve istihlâk haline geçmiştir.
Sunacağımız
âyet-i kerimeler, bu manayı anlatır:
—
«Gerçekten Allah'ın âlemlere ihtiyacı yoktur.» (3/97)
—
«İnsan üzerinden bir zaman geçmedi mi ki; o devirde insan,
anılan şey hiç değildi.» (76/1)
—
«Rabb’in noksan sıfatlardan münezzehtir; vasfını
ettikleri her şeye karşı bir izzete sahiptir.» (37/180)
Gelelim
hadîs-i şeriflere:
—
«Allah-ü Taâlâ öyle bir halde idi ki, onunla beraber olan
şey yoktu.»
—
«Gizli bir hazine idim...»
Bu
âyet ve hadislerdeki cümleler, anlattığımız makamın plânını
çizer.
Ne
olursa olsun; Yüce Hakk’ın
Zâtına arif, yani: Anlayış sahibi olana değişen bir
şey yoktur. Evvel zamanda ne idiyse, şimdi de öyledir.
Hazret-i
Ali:
—
«Allah-ü Taâlâ, öyle bir halde idi ki, onunla beraber olan
şey yoktu.»
Hadis-i
şerifi işitince:
—
Şu anda dahi öyledir.
Dedi.
Hazret, zikri geçen hadis-i şerifi âdeta tasdik eder gibi
konuşmuş ve hadis-i şerifin bir başka yüzünü açıklamış
ve şerhini yapmıştır; Allah ondan razı olsun.
II
ALEM-İ CEBERRUT
Bu
makama:
—
Ceberut âlemi, birinci taayyün, birinci tecelli, ilk cevher,
Hakikat-ı Muhammediye, izafî ruh, külli ruh, muzaf olan gayb
ve kitab-ül-mübin
Derler.
Ümm'ül-kitapta, her şey toplu görüldüğü halde, kitab'ül-mübinde
tafsilâta geçilir. Ümm'ül-kitap, Zât’tır. Bu makama:
—
İsimler âlemi, ayan-ı sabite, mahiyet âlemi ve büyük
berzah
dahi,
derler. Bunların hepsi birinci mertebenin ismidir. Ama hepsi
birer itibarla söylenir; ehli için gizli sayılmaz.
III
ÂLEM-İ MELEKÛT
Burası
melekût âlemidir.
—
Misal âlemi, hayâl âlemi, birincilik, ikinci taayyün, ikinci
teccelli, sidre-i müntehâ, emir âlemi, küçük berzah ve
tafsil âlemi...
dedikleri
dahi vakidir.
Özetle,
şu mana dahi verilebilir:
—
Ruhlara nefislere has olan gizli alem.
IV
ŞÜHÛD-Ü
MUTLAK
Buraya:
—
Şahadet âlemi, mülk âlemi, nasut âlemi, halk âlemi, his âlemi,
unsurlar âlemi, felekler ve yıldızlar ve mevalid âlemi
derler.
Bunlardan murad, madenler, bitkiler ve hayvanattır. Arş-ı
azimi de bu makamdan sayarlar. Cisimler âleminin hepsini bu
makam kuşatır.
Bunlar,
şehadet âlemine ait tabirlerdir. Bu âlemlerin dışında
kalanların cümlesine:
—
Gayb âlemi, emir âlemi.
olarak,
iki isim verildiği de olur. Ayrıca: -— Gayb ve şehadet
Tabiri kullanırlar ve:
—
Dünya işi, âhiret işi...
Olarak
da anlatılabilir.
*
**
Aşağıda
anlatılacak olan, dört âlem, dört derya mesabesindedir.
Onlar şudur: Mülk, melekût, ceberut ve lâhut âlemi. Bu dört
derya, ezelî ve ebedî olup evveli ve âhiri yoktur.
Söze,
işin başından başlayalım. O, zat deryasıdır; buna:
—
L â h u t tabiri
kullanılır.
—
«Gizli bir hazine idim; bilinmemi istedim.»
Düsturuna
göre; Zât-ı İlahî coşarak, ceberut âlemini zuhura
getirdi; buna:
—
İzafî ruh.,
dahi
denir. Âlem-i ceberut coşunca da, melekutu zuhura getirdi.
Melekût âleminin coşmasiyle mülk zuhur etti. Burada coşmadan
kasd, zatî meyildir ve o zatın iktizasıdır. Bu anlatılan işler,
göz açıp kapayacak kadar az bir zaman içinde olur; belki
daha da tez olur. Şu âyet-i kerime bu manayı daha güzel
anlatır:
—
«İşlerimizin oluşu, bir göz işareti kadar az bir zamandadır;
belki daha kısa bir zamanda.»(16/77)
Bu
bir emir işidir. Buna:
—
Ol emri
—
Denir. Kâinata, göz işareti anı gibi, az zamanda:
—
Ol...
dedi;
o anda her şey oldu.
Olan
işlerin hiçbiri, yoktan zuhura gelmedi. Hepsi bir zatî inkılâptan
ibarettir,
—
Yoktan oldu
demeden
kasd:
—
Zat’ı, Zat’ında saklı iken, isteği ile açığa çıktı.
, |
Demektir.
Zira, ne var, yok olabilir; ne de yok, var olabilir. Zat deryasında
meydana gelen inkılâp sayesinde âlemler zuhur etti.
Meselâ,
denizleri düşünelim; birinin akıttığı su ile ikinci,
ondan akanla, üçüncü, daha sonrası da, dördüncü olur; böylece
dört derya zuhur eder.
Hava,
suya; su da soğuğa nasıl inkılâp ederse, bu haller böylece
olup gider.
Bu
anlatılanlar bir nurdur. Her inkılâbın da bir yeni şekil
olur. Arifler katında öncesi ne idiyse, şu anda yine öyle...
Anlatılan
âlemlerin cümlesi, bir nur denizidir; daima dalgalanır ve
yeni, yeni tecelliler olur.
—
«O her an bir şan alır.» (55/29) düsturuna göre, o İlâhî
dalga Zât’tan gelir; yine Zât’a gider. Şu cümledeki mana
da önemlidir:
—
<<Her şey ondan geldi; yine ona gider.>>
Bundan başka:
—
«İşlerin hepsi ona döner.» (11/123)
—
«Allah, yerin vs semâların nurudur.» (24/ 35)
Âyet-i
kerimelerindeki mana, maksadı anlatmak için kâfi gelir.
Bir
şiir: .
Cümle
âlem Zât’mış;
Hikmet
Deryasıymış;
Hakk’a
vuslat imiş; Allah var, İlâh yok.
Bir
başka şiir:
Mutlak
varlık, denizinde çıkınca dalga;
Gizli
açık:
—
Hak ben sırrını söyler halka.
***
İşte
bu denizin dalgasına;
—
Masiva denir, Derya için de:
—-
Ezelî ve ebedî varlık denilmiş; dalgalar için de:
—
Sonradan zuhura gelen hadiseler adı verilmiş.
Evvel
âhir varlık, Yüce Hakk’ındır. Var görünen masiva ise,
mutlak olan varlıkta sayılır. Bütün mevcut, şeyler, Mutlak
Zât’tan zuhura gelir. O varlığa can olan tecelli bir an
kesilse, o anda hepsi yokluğa gömülür.
V
İNSAN-I
KÂM İ L (1)
Burada
İNSAN-I KÂMİL anlatılacaktır. Anlatılan hazarat ve âlemlerin
hepsini bu insan kapsar ve benliğinde toplar. İNSAN-I KÂMİL,
birleştirici mertebeye sahiptir; İsm-i Azam makamın-dadır.
İsm-i Azam nasıl bütün isimleri özünde toplar ise, İNSAN-I
KÂMİL de onun gibi, mülk, melekût, ceberut ve lâhût âlemlerini
toplar. Zahirde olsun, batında olsun, İNSAN-I KÂMİL'irı kuşatmadığı
hiçbir makam yoktur. Zatî olan bir sirayetle, hepsinde hükmünü
geçirir ve hangi şey olursa olsun; onda ayniyle zuhur eder.
Nitekim, Hazret-i Ali şöyle söyledi:
Sen
kendini sandın bir parça, küçük;
Halbuki
sende âlem var, en büyük.
Yani,
sen kendini ufak bir şey sanırsın; halbuki sende en büyük
âlem saklı ve gizli... Bir mürşide gider özüne karşı
anlayış alırsan her şeyi sende ve seni her şeyde var görür;
yakinen bilirsin.
İNSAN-I
KÂMİL'in büyüklüğünü, üstünlüğünü şöyle tasavvur
edebilirsin: On sekiz bin âlem; bir havan içinde dövülse,
hamur haline gelse, terkibi İNSAN-I KÂMİL olur. Bu insan; on
sekiz bin âlemi, on sekiz bin gözle seyreder. Her âleme, o âleme
has olan gözle bakar. Duygular âlemini, duygu gözüyle; akılla
sezilenleri akıl gözüyle, manaları da kalb gözüyle
seyreder. Öbürlerini de buna kıyas et. Duygu (madde) gözüyle,
manaları seyredeceklerini sanan gafiller, sadece bir ümit içinde
erir; bu, ehline malûmdur.
Bir
şiir:
Yürü,
bir göz bul çare eyle; bu kez, ondan ona nazar eyle.
Gayb
âlemini, seyredebilmek için, Hakkanî bir göz gerek.
Âlemleri;
on sekiz bin olarak hesap edenler için temel şudur: Küllî akıl,
küllî nefis —bunlara levh ve kalem de denir— arş, kürsî
yedi kat semâ, dört tabiat unsuru ve üç mevâlid; bunlar bütün
olarak on sekiz eder. Teferruat itibariyle de, on sekiz bin
olur; birçok büyükler böyle der. Gerçek durumda esas olan
ise; âlemlerin, sayıya gelmeyeceğidir.
Faydalı
Bilgiler
Konumuza
dair birkaç faydalı bilgi verelim. Şöyle ki:
Yeryüzünde
bulunan cümle yaratılmışlar, sularda olanların ancak onda
biri sayılır.
Yerde
ve sularda yaşayanlar bir arada sayılsa, havadakilerin ancak
onda biri olabilir.
Yerde,
sularda, havada bulunan varlıklar bir arada sayılsa, birinci
kat gökte yaşayan meleklerin ancak onda birini teşkil eder.
Yerde,
sularda, havada ve birinci kat gökte yaratılmışlar toplansa;
ikinci kat gökte olanların onda birini tutabilir. Bu kıyas
yedinci kat göğe kadar aynı şekilde devam eder.
Ve
yedi kat yer derinliğinde, yedi kat gökte yaşayan melekler ve
mahlûkat ancak KÜRSÎ'de olan meleklerin onda bir sayısını
tutar. Bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur:
—
«Onun Kürsî'si yeri gökleri içine aldı.» (2/ 255)
KÜRSÎ'de,
yedi kat yerde, yedi kat gökte ve denizlerde bulunanlar, arşın
bir köşesine sığman meleklerin onda biridir.
Ve
bu sayılanların cümlesi, MÜHEYMÎN melâikenin onda biri
olabilir.
Muheymin
melâike; yaratıldığı günden bu yana, Hak cemalinin hoşluğunu
seyirden bir an bile ayrılmamış, o cemalin seyrinde hayran
olmuşlardır. Ne kendilerini bilirler, ne de başkalarını,.
Henüz âlemlerin yaratıldığından ve Âdem Peygamberin yaratıldığından
haberleri yoktur. İblisin varlığını da bilmezler; bunlardan
asla haberdar değillerdir.
RUH
ADLI MELEK
Sonra
Yüce Hakk’ın ulu bir meleği vardır; başında hesapsız saç
bulunur. Ona nisbetle anlatılan melekler, arş, ferş; bir
insanın eline veya saçının teline takılan inci gibidir.
Eğer
Hak Taâlâ, ona bir emir verseydi, cümle varlığı bir
lokmada yutar ve boğazından zerre kadar bir şey geçtiğini
bilmezdi; bunun adı şudur: RUH...
Eser
sahibi: M.İbni Arabi
Türkçe’ye çeviren: İsmail Hakkı Bursevi
Sadeleştiren:
Abdülkadir Akçiçek
Bodrum
- 17.06.2003
hilbira@hotmail.com
http://gulizk.com
|