Bundan
kırk sene kadar önce, ben henüz küçük bir çocukken bu güne
kadar unutamadığım bir olaya şahit oldum; bu ibretli olayı
sizlerle paylaşmak istiyorum:
Bugün
popülerliğinin doruğundaki Bodrum’umuz, o yıllarda fazla
tanıyanının olmadığı, çok şirin bir kasaba idi. Nüfusu
bin- bin beş yüzü kişi kadardı.
O zamanlarda çarşı pazarda herkes birbirini tanır, selamlaşır
ve sık sık muhabbet ve sohbetlerde bulunurdu.
Babam
da o kasabanın tanınmış ve en iyi terzilerinden birisi idi.
Bir gün bize sürpriz yaparak bir bisiklet satın almıştı.
Öğle
ve akşam yemeklerimizi evimizde yediğimiz için eve o
bisikletle beraber giderdik.
O zaman da bir iki lokanta vardı, ama lokantalarda yemek yemek
pek adet değildi.
Evimize
giderken yol kenarında bir çeşme vardı, herkes evine o çeşmeden
su alıp ihtiyacını giderirdi.
İşte
şahit olduğum olay, bu çeşmenin yanında olmuştu.
Bir akşam yine babamın bisikletinin önüne binmiş, beraberce
evimize gidiyorduk. Tam çeşmenin başına geldiğimizde, çeşmenin
hemen iki üç metre kadar yanında yere serilmiş bir döşeğin
üzerinde oturan en az 75-80 yaşlarında bir kadın gördük,
çok merak ettik, bisikletten inip kadının yanına gittik.
Kadıncağız,
iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Kendisini sokağın başına
attıklarını söylüyor, “nereye gideceğim?” diye sızlanıyor
ve kendi kendine konuşuyordu. O sırada on beş
yirmi metre ileride kırk beş elli yaşlarında bir kadın ve
bir erkek de hararetli hararetli münakaşa ediyorlardı.
Sonradan öğrendik ki, bu kişiler sokağa atılan o kadının
oğlu ile geliniymiş.
Biz
bu olaylara bir anlam veremedik; ama kadının o yaşta sokağa
atılmasına ve ağlamasına çok üzülmüştük.
Evimize gittik. Yemekten sonra tekrar oraya gidip o kadına yardım
etmeyi düşündük, aradan iki saat kadar geçmişti. Olayın
olduğu yere vardığımızda kadını orada göremedik. Ama
sabahtan beri orada atılmış olarak kaldığını öğrendik.
Ertesi
gün, çarşıya gittiğimizde bizim terzi dükkanımızın
hemen karşısındaki manifaturacı İbrahim Ağa’ya uğradık.
Onun evi de kadının atıldığı yerin on beş metre ötesinde
idi. İbrahim Ağa’nın yanına giderek, belki akşamki
hadiseden haberi vardır diye kadıncağızın ne olduğunu öğrenmek
istedik. Olanları sorduk
İbrahim
Ağa, babamla bana iki çay, kendine de bir kahve söyledikten
sonra bildiklerini anlatmaya başladı:
Sakın o hadiseye üzülmeyin orada gördüğünüz o ihtiyar
kadın, şimdiye kadar köydeki oğlu bakmıştı, fakat anasından
sıkılan oğlu, diğer ağabeyim de biraz baksın diye onu ağabeyinin
çeşmenin arkasındaki oturduğu eve getirmiş ve onu orada bırakıp
köye dönmüş.
Fakat gelin, analığını istemeyerek sokağa atmıştı, kocası
eve gelip çok münakaşa ettiği halde karısını anasının
eve gelmesine razı edememişti ve kadın sabahtan akşama kadar
sokakta kalmıştı.
Çeşmenin
başında atılmış olarak gördünüz o kadın, bir zamanlar,
şimdiki o çeşmenin arkasındaki eve gelin gelmişti. Bir müddet
yaşadılar ve çocukları oldu, ama o atılan kadın analığına
bakmak istemedi, çok yaşlı olduğu halde şimdi tam
kendisinin atıldığı yere onu attı ve kocasıyla çok münakaşaları
olduğu halde o kadını eve almadı. Şimdi, şu Allah’ın işine
bak ki, aynı yere kendisi atıldı.
O ileride münakaşa edenlerden biri onun oğlu idi ve karısı
da analığını istemeyip yola
atmıştı. Sonra bunu haber alan küçük oğlu, anasını
alarak tekrar köye götürmüştü.
İşte
hadise bundan ibaretti. Bu benim yıllarca unutamadığım bir
olay idi.
Ey
oğul, işte anne ve babana yayacağın yatağa yatacağını
unutmamanı, bu yaşanmış kıssadan hisse almanı dilerim.
Bodrum
- 27.11.2001
http://sufizmveinsan.com
|