Kainat, varlık ve hayat kitabıdır. Allahın ayetleri ile dolu, yaşayan kitabıdır. Bu iki kitap Kuran ve kainat, sistemleri; görünen ve görünmeyen yönleriyle, Onun tarafından söylenmiş ve yazılmış, onun tarafından korunmakta ve zaman içinde insanlığa bahşedilen keşifler, buluşlar ve verilen bilgilerle onun tarafından açıklanmaktadır.

Zelikel kitabu la raybe fih: Bu kitapta şüphe yoktur.

Kur’an, bu kainat kitabını okuyan ve beyan eden, sayfalara yazılı bir özeti ve nüshasıdır. Böylece kur’an ve kainat bir ve bütündür. Yaşayan varlık ve Gerçeği okumakta ve beyan etmektedir.

“Kendisinde şüphe olmayan kitap” ifadesinde; bilgi, hikmet ve kudret ile dolu, bu mevcudiyetiyle kendisinde şüphe olmayan, kainat kitabı ile birlikte onu okuyan ayrılmaz beyanı kur’an vurgulanıyor.

Lakin onun Allahın kitabı olup olmadığı konusunda ve görünen ayetlerinin ne anlama geldiği konusunda insanlar arasında şüphe, tereddüt ve ihtilaf bulunuyor.

İşte bu şüphe ve ihtilafa karşı, aynı bakara suresi 23. Ve 24. Ayeti kesin tavır ve sözünü söylüyor.

2:23. Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûret getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.

2:24. Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve hicarat olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş kâfirler (gerçeği görmezlikten gelenler ve şüpheye uyarak gerçeği kabul etmeyenler) için hazırlanmıştır.

Allahın Ayet ve delilleri nedir?

Allah’tan başkaları tarafından meydana getirilmesi mümkün olmayan açık ve gerçek belgelerdir.

Bu bakımdan evrendeki her doğal mahluk bir ayettir, delildir, belgedir. Malzemesi ve Programı halen mevcut, evrendeki bir ayetten aynen veya kısmen kopya, parça ve malzeme alınmadan onun bir benzeri Allahtan başkaları tarafından yapılamaz. İşte buda kainatın, Allahın yaşayan bir kitabı olduğunu gösterir.

Bu ayetleri kabul etmemek veya Allaha isnad etmemek, onların batıl, boş veya yaratılmamış olduğunu iddia etmek, Gerçeği kabul etmemek ve İnkardır (küfür). Böyle bir iddianın sahibi, yukarıdaki ayette belirtildiği gibi iki seçenekle karşılaşır 1- ya ayetin bir benzerini getirmek 2- veya kabulsüzlüğünün sorumluluk gerektiren karşılığına kaçınılmaz olarak katlanmak.

La Rayb; “şüphe yoktur.”

İnsan şüphe hissedebilir fakat boş şüphesine “tabi olmak ve peşinden sürüklenmek” boş şüpheyi kendisine önder ve kılavuz edinmektir. işte olumsuz ciddi sonuçlar getiren büyük yanlışta budur. Kişinin bu yanlışı; temeli boşluk, kaygan, belirsiz ve bozuk olan uçurum kenarına binasını inşa etmektir.

Şüphenin arkasındaki boşluğa dikkat edilmeli onun gerçeği görülmeli, bizi bağlamasına veya geciktirmesine dahi izin vermemeliyiz. Gerçek görüş, karakter ve söz sahibi olmaklığında belki yolu budur.

İnsanın yapacağı şey ise; şüpheyi reddetmek ve ona karşı kesin tavır koymak onu ait olduğu boşluk ve yokluğuna mahkum etmekle onu kesin terk etmekle beraber Allahın delillerine, ayetlerine; sarılmak, dayanmaktır.

Ön yargının doğru olduğu yer varsa, bu şüphenin boşluğunu görüp buna karşı kesin tavır koymak, onu daha baştan terk etmek olmalıdır. (“ene evvelul mü’minin” (imanda ilkim) demek; şu gerçeği kendime ön yargı edindim demektir.)

Aksine insanların çoğu tereddüt ve boş heva ile zanna şuursuzca tabi olmak ve peşinden sürüklenmekle herşeyi baştan ve boşuna kaybediyor.

Halbuki Allahın kitapları, ondaki Ayetlere tabi olanlara kesin ve gerçek yol göstericidir.

La Rayb: şüphe yoktur.

Ayetlere karşı şüphenin aslı yoktur. Her kötülüğün, çirkinliğin, karanlık ve zulmün aslı ise zaten bu yok ve yokluktur. Her iyilik ve güzelliğin, aydınlığın ve nimetlerin aslı varlıktır. Var olmak ve yaşamak Allahtan kaynaklanır bu yüce vasıflar onundur. Daha ilerisinde bu yüce sıfatları ifade eden güzel kelimelerin işaret ettiği kaynak ve hakikat Odur.

O, kendisini ve vasıflarını, nurunu ve nimetlerini çektiğinde ortada yokluk ve karanlıkla boşluk kalır. Bu zulümdür, şüphenin, karanlığın aslıdır ki Allahın zıttı yoktur. Mutlak varlık ve güzellik Odur. Bütün yüce değer ve kavramlar onun hakikatinden “inen” gerçeklerdir. Biz Onu bu yüce ve güzel vasıfları ile tanırız.

Kainat, Allahın hakikatinden ve tarafından bu boyutlar yaratılarak indirilmiş varlık ve hayattır onun kendisi değil, kitabıdır.

Her kötülüğün kaynağı yokluktur. Buradaki yokluk hem maddi yokluk, hem manevi yokluktur. Mülk, hüküm, İlim ve güzel ahlak yokluğu veya eksikliği gibi.

Dünyadaki zulüm, fitneler, kan ve felaketler; bazı mahlukatın ne kadar cahil ve zalim olduğunu anlatan ayetlerdir. Fitne ve zulme de izin verilmesi; bunlarında dolaylı olarak yaratılmış olmasıdır fakat bunları yaratanın tasvib ettiği veya onayladığı manasına gelmez. Yeteri kadar zeki bir mahluk olan insan için -kalbinde eğer bir düşmanlık veya hastalık yoksa- bunu anlamak zor değildir.

Rabbimiz barışı, (sulh-ıslah) bilgeliği (hikmet) ve doğruluğu insanlığa vaaz eder. Ona yüz çeviren ve kabul etmeyenler ise fitne, fesat, aldatma, yanıltma, şaşırtma, zulüm ve bozgunculuğu getirmek ister. Doğru Savaş, önce kendi nefsinde sonra afakta iç ve dış barışı tahsis etmek için bozgunculuğa karşıdır.

Dikkat edilmesi gereken ise, bozguncular hep sureti haktan görünürler. Bunları ancak tereddüt ve hevaya tabi olmayan, hak söze azim ve sebatla iman edip sarılanlar tanır ve şerrinden korunur.

9:45. Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp, kuşkuları içinde bocalayanlar senden izin isterler.

(evet şüphesine tabi olanlar savaşmaz. önce kendilerini sonra insanlığı ıslah yolunda ilim ve hikmetle bozgunculuğa karşı mücadeleden kaçarlar)

Aslında takva, Allahın sözlerine tam itikat ve sarılmaktır. Şirk ise onun sözüne başka sözleri denk tutmak veya onun önüne koymaktır.

Dikkat edilirse insanlar kur’an dışı bir batıla veya söylentiye hemen inanırlarda doğru söze karşı şüphe ve tereddüt ederler.

Bakara suresinin temel konusu “iman” dır. Gayben iman; hem kafa gözü ile görmediği halde inanmak ve hemde önemlisi dışardan gözle görünmeyecek şekilde; şeklen değil, içten, samimiyetle inanmaktır.

Kur’an dahi kainat gibi görünen kısmından çok görünmeyen bir çok iç ve gaybi mana ve hakikatleri havidir. Bunlar gayben iman ehli ve basiret ehli elbabına hitab eden kesin beyanlardır.

Evet Kur’anda doğrudan yazılı olmayan sayısız hak söz ve beyan vardır.

Bunlar:

A- Ayet, kelime ve ifadeler üzerinde derin tefekkür ve tezekkürle doğan iç manalar (yahya ismi ile işaret edilen enfüsi manalar ve gerçekler)

B- Ayetler arasındaki bağlantılarla bunların birbirleri ile etkileşimlerinden doğan ve ehline bariz olan gerçek söz ve manalardır. (meryem oğlu isa ismi ile işaret edilen sözler)

Mesela “la raybe fih” ifadesi kitap için söylendiği gibi ölüm ve kalkış (kıyamet) hakkındada geçer ve ölümde de gerçekten şüphe yoktur zamanının gizlenmiş olması ise; kişilerin yönelimdeki gerçeğinin ve gayben güzele sadakatinin açığa çıkarılmasıdır.

İlk görünüşte belirsizlik ortamı varmış gibi yaratılış, kişileri açığa çıkarmak içindir. Mesela uzaktan bir gürültü duyulsa her kes ne olduğuna dair bir yorumda bulunabilir ve burada aslında herkes olay hakkındaki yorumlarıyla kendi eğilimini ve zihnindekini anlatmış olur. Sadece kendi içindekini ve kendisinin ne olduğunu açığa vurmaktadır.

Kesin bir bilgi ve delile dayanmayan yorumlar zandır yanıltıcıdır. Ancak delile dayanan yorumlar doğruya yakın ve isabetli olabilir.

Yaşayan kitap olan şu kainatın bir halkası olan dünyamızdada her gün her mevsim her sene ve her devirde fiziksel olarak yeniden yaratılışlar gerçekleşmektedir. Bunlar ayetlerdir bu ayetler arasındaki bağlantılardan doğan bütünlük, gerçeği anlatır ve bütünün yeniden yaratılış ruhunu da açığa çıkarmaktadır.

“La Raybe fih” ifadesi kalkış içinde geçer bu demektirki yatış ve kalkış birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak gerçektir.

Yattığımız sürede geçen zaman izafidir. Ölüm ve derin Uyku halindeki kişi için zaman bir gün veya gece kadardır. Uyumak, kısmen bizim elimizde olsada kalkmak için uyanmak elimizde değildir. Dikkat edilirse uyanacağımız zaman kendi irademizle uyanmıyoruz birde bakıyoruzki uyanmışız. Uyanmak ve kalkış, aynen doğum gibi elimizde olmayan bir gerçektir. İster inanalım isterse inanmayalım farketmez. Biz bilsekte bilmesekte “Olacak olan olur” elimizde değil ve bunda da aslında şüphe yoktur. İnsanların kabulsüzlüğü gerçeği değiştirmez.

Tereddüde tabi olup buradakinin benzeri olan kat’i bir yeniden yaradılışı bir türlü kabullenemeyenler hep kemik örneğini gizli veya açık kafalarında takarlar. halbuki kemikler yaradılış zincirinin sadece bir halkasıdır ve bütünüyle yaradılışı her gün şüphesiz gerçekleşmektedir.

Teraddütle ilgili bazı ayetler:

20:16. Tereddüte ve hevasına tabi olup Ona inanmayan sakın seni yanıltmasın.

37:56. "Yemin ederim ki, sen az daha beni de tereddüde düşürecektin.”

2:2. O kitap; onda asla şüphe (RAYB) yoktur. O, müttakîler (sakınanlar,arınmak isteyenler, sorumluluk duyanlar, ayetlere itikat edenler) için bir yol göstericidir.

10:37. Bu Kur'an Allah'tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o Kitab'ı açıklayandır. Onda şüphe yoktur, o âlemlerin Rabbindendir.

11:110. Andolsun biz Musa'ya (kur’andaki kelimelere) Kitab'ı verdik; fakat onda ihtilaf edildi. Eğer Rabbinden bir söz geçmemiş olsaydı, elbette onların arasında hüküm verilmişti Şüphesiz ki onlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.

40:59. Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu buna inanmazlar.

78:40. Biz, yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkârcı kişi: "Keşke toprak olsaydım!" diyecektir.

Turisina
13.11.2001

http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail