Surenin ismi RA’D ile
ifade edilen tabi bir olay: Gök gürültüsü, yıldırım ve
şimşekler, Allah’ın davetine verilen bir “Misaldir” ona cevap
vermeyenlerin içinde bulunduğu karanlıklar da: Şüphe içinde
bocalayan insanlardır.
Arka arkaya gelen Ra’d ve İbrahim
surelerinin önemli bir konusu, Allah’ın “DAVETİ” ve
insanların bu çağrıya “CEVAPLARI” dır.
Arka arkaya gelen Ra’d ve İbrahim
sureleri içindeki “Davet” ve “Cevap” kelimelerini
ve aralarındaki bağlantıları gözlemlersek bahsettiğimiz anlam
daha bariz olarak anlaşılmaktadır.
13:14. “Gerçek DAVET Allahındır,
O'nun dışında DAVET ettikleri” onlara hiçbir şeyle
CEVAP vermezler. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru
iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki su onun ağzına girecek
değildir. Kâfirlerin DAVETİ kuşkusuz dalalettir.
13:18. İşte Rablerine CEVAP
VERENLER için en güzel (mükâfat) vardır. Ona CEVAP
VERMEYENLERE gelince, eğer yeryüzünde olanların tümü ile
bunun yanında bir misli daha kendilerinin olsa (kurtulmak için),
onu mutlaka feda ederler. İşte onlar var ya, hesabın en kötüsü
onlaradır. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!
13:36. Kendilerine kitap verdiğimiz
kimseler, sana indirilene (Kur'an'a) sevinirler. Fakat
gruplardan onun bir kısmını inkâr eden de vardır. De ki: "Bana,
sadece Allah'a kulluk etmem ve O'na ortak koşmamam emrolundu.
Ben yalnız O'na DAVET EDİYORUM ve dönüş de yalnız
O'nadır.
14:9. Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve
Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size
gelmedi mi? Onları Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri
kendilerine mucizeler getirdi de onlar, ellerini
peygamberlerinin ağızlarına bastılar ve dediler ki: Biz, size
gönderileni inkâr ettik ve bizi kendisine DAVET ETTİĞİNİZ
şeye karşı derin bir kuşku içindeyiz.
14:10. Rasulleri dedi ki: Gökleri ve
yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? Halbuki O, sizin
günahlarınızdan bir kısmını bağışlamak ve sizi muayyen bir vakte
kadar yaşatmak için sizi DAVET EDİYOR. Onlar dediler ki:
Siz de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsiniz. Siz
bizi atalarımızın tapmış olduğu şeylerden döndürmek
istiyorsunuz. Öyleyse bize, apaçık bir delil getirin!
14:22. (Hesapları
görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: "Şüphesiz Allah size
gerçek olanı vâdetti, ben de size vâdettim ama, size yalancı
çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi
DAVET ETTİM, siz de benim DAVETİME CEVAP verdiniz.
O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi
kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz, daha
önce ben, beni (Allah'a) ortak koşmanızı reddettim." Şüphesiz
zalimler için elem verici bir azap vardır.
14:44. Kendilerine azabın geleceği, bu
yüzden zalimlerin: "Ey Rabbimiz! Yakın bir müddete kadar bize
süre ver de SENİN DAVETİNE uyalım ve rasullere tâbi
olalım" diyecekleri gün hakkında insanları uyar. (Onlara denilir
ki:) "Daha önce, sizin için bir zevâl olmadığına, yemin etmemiş
miydiniz? "
Yukarıdaki ard arda gelen iki surede,
içinde DAVET ve İCABET kelimeleri geçen ayetler
gözlemlenip tefekkür edildiğinde: 13:14 teki “Lehu Da’vet ül
Hakk” ifadesinin
“Gerçek Davet Onundur” olması
gerektiği anlaşılmaktadır.
(Rakam
Ashabına bir işaret: 13 ve 14. sureler bir bütün olarak
gözlemlendiğinde 13:14 numaralı ayetin doğru anlamı bulunuyor.)
“Gerçek davet onundur” ifadesinin bulunduğu ayette (13:14)
gözden kaçırılmaması gereken bir şey var o da “ondan başka
(yoluna) davet ettikleriniz” ifadesidir. Birlikte düşünüldüğünde
“Yalnız Allah’ın daveti” “Yalnız Allah’ın yoluna davet
gerçektir” anlamı bulunuyor.
Diğer ayetlerle bütünlük içinde düşünüldüğünde, Kuran’ın
bütününde rasullerin davetini düşündüğümüzde bütün Rasullerin
yaptığı davet de budur:
13:36. Kendilerine kitap
verdiğimiz kimseler, sana indirilene sevinirler. Fakat
gruplardan onun bir kısmını inkâr eden de vardır. De ki: "Bana,
sadece Allah'a kulluk etmem ve O'na ortak koşmamam emrolundu.
Ben yalnız O'na DAVET EDİYORUM” ve dönüş de yalnız
O'nadır.
Ve rasullere tâbi olmak
da elbette Rasullere de emredildiği gibi: “Allah’ın davetine
uymaktır”.
14:44. Kendilerine
azabın geleceği, bu yüzden zalimlerin: "Ey Rabbimiz! Yakın bir
müddete kadar bize süre ver de SENİN DAVETİNE uyalım ve
rasullere tâbi olalım" diyecekleri gün hakkında insanları uyar.
(Onlara denilir ki:) "Daha önce, sizin için bir zevâl
olmadığına, yemin etmemiş miydiniz?"
Rabbimiz bizi davetine gereği gibi cevap veren, böylece
karanlıklardan aydınlığa çıkarılan kullarından eylesin.
Turgut Sak
turgutsak@gmail.com
İstanbul-28.08.2006
http://sufizmveinsan.com
|