Dünyanın en
büyük ikinci ekonomik gücüne sahip Asya’nın en doğusundaki bu
ülkede sanki Lâle Devri... İkinci Dünya savaşı sonrasında
Amerika Birleşik Devletleri’nin öncülüğünde yenilenen bu ülkenin
anayasası bile o zaman Amerikan generalleriyle ortak yazılmış.
Geçen hafta televizyona çıkan seksenlere merdiven dayamış
Amerikalı bir kadın da Japonya anayasasına kadın hakları ve
ilgili konuları sokmak için o zamanın Japon devlet adamlarıyla
mücadele ettiğini söylüyordu. Televizyon programı sözü şuna
getiriyordu: Japon kadınları bugünkü anayasal haklarını
Amerikalı bir kadına borçlu. Savaştan sonra ise zaten Amerika
ile hiçbir siyasi zıtlaşmaya girmemiş, aksine her alanda
işbirlikçi ve birbirlerine destek olmuşlardır. Kore savaşı ve
sonrasında gerçekleşen bütün olaylarda Amerika’nın yanında olan
bu Asya ülkesinin Amerika’ya yaptığı ihracat, kalkınmasındaki en
önemli unsur olmuştur. Günümüzde ise dünyanın dört kıtasına
kurduğu fabrikalar ve ticaret ağıyla ekonomik dev haline gelmeyi
başarmıştır.
Burada
yaşarken insan ister istemez kendi ülkesi ile her konuda
karşılaştırma yapıyor. Adeta Lale Devrini yaşayan Japonya son
elli yıldaki çalışmaların mahsülünü yiyor da diyebiliriz. Artık
toplumda sosyal ve ekonomik sınıflar o kadar belirgenleşmiş ki,
ekonomik olarak sınıf değiştirmek imkânsıza yakın. Sanırım,
ekonomisi gelişmiş birçok Avrupa ülkesinde de durum benzer
şekilde. Geçen sene, bir banka battı. Battıktan sonra borsadaki
tahvilleri büyük değer kaybetti. Bir finans şirketinde çalışan
genç, bütün parasını ( aşağı yukarı yüz bin dolar) bu
tahvillere yatırmıştı. Bir ay geçmeden devlet bu bankayı
alacağını açıklayınca, bu adam yaklaşık 3 milyon dolar servete
ulaştı. Ekonomik sınıf değiştirmenin imkansızlığını kabullenmiş
olsa gerek bir binanın çatısına çıkarak paraları çatıdan
savurmuştu. Gelişmekte olan ülkelerde durum daha farklı, tabii
fırsatlar ülkelerinde de... Bu tarz ülkelerde bir gün fakir iken
bir yolunu bulup zengin olmanız veya bir gün çok zengin iken bir
anda yok olmanız mümkün.
Bu Asya
ülkesinde insanların birikimlerinin de pek bir değeri yok.
Paralarına faiz oranı nerdeyse sıfır bunun üstüne bir de
bankaların güvenilirliğinin şüpheli olması eklenince insanlar
kendilerini farklı alanlara yönlerndirerek farklı tatminler
aramaya başlıyorlar. Örneğin, bir il kendini ülke genelinde
tanıtmak ve imaj yaratmak için bu sene bir milyon lâle ekili bir
park açtı. Mayısın ilk haftası resmi tatile denk geliyor,
nedense lâleler de bu sırada açıyor. İki hafta sürecek olan bu
etkinlikte parkı üç yüz bin kişinin ziyaret etmesi bekleniyor.
Bir milyon lâle ekili bir park burası. Şehrin belediyesinin
düzenlediği bu parkın lâleleri ve lâle soğanları çiftçilerden
satın alınıyor ve çiftçi kazanıyor. Bir milyon lâle ekili parkı
ziyarete gelen üç yüz bin kişinin sadece parka giriş bilet
ücretlerinden üç milyon dolar gelir elde ediliyor. Tabi ki şehri
ziyarete gelenler şehrin görülecek yerlerini geziyor, ‘hot
spa’larda (kaplıca) kalıyor, hediyelik alışverişini yapıyor.
Şehrin ekonomisi iki hafta o kadar canlanıyor ki, sanki bütün
senenin emeğinin karşılığı bu iki haftada alınıyor. Parka ekilen
450 çeşit bir milyon lâlenin dışında senenin 365 günü açık lâle
müzesi de mevcut. Bu müzede bizi de unutmamışlar, bir Türk
köşesi düzenlenmişler. Osmanlı’dan başlayan Avrupa ile
karşılaştırmalı Türk tarihi bir duvarda anlatılmış. Bunun
dışında Türk kültürünü sembolize eden çeşitli elementler de
sergide mevcut. Üstelik bu kadar da değil. Bu 49 bin nüfuslu
Tonami ili bizim Güzel Yalova’mız ile kardeş şehir. Bu müzenin
ortasına Yalova’yı simgeleyen saat kulesi ve bu 300 bin Japon
ziyaretçinin geçeceği lâle parkının giriş kapısına Yalova’mızın
dünyaca ünlü kaplıcasını temsilen Yalova Termal Çeşmesi
yapılmış. Parkın girişinde ziyaretçileri büyüleyen bu çeşme
tamamen Türk çeşme mimarisine göre düzenlenmiş. Çeşmedeki lâle
desenli İznik Çinileri ise göz kamaştırıcı. Bizim
çeşmelerimizden bir farkı var, çeşmeyi açmak için çevirmek
gerekmiyor. Infrared sistem ile dokunmatik olarak çeşmeye
dokununca çeşeme açılıyor. Ziyaretçilerin ilgi odağı olacağına
hiç şüphe olmayan bu çeşmede Yalova’mızı ve şifalı kaplıcasını
tanıtan bir yazı da yer alıyor. Kaplıca düşkünü olan bu ülkenin
halkı bir gün Yalova termalini turist olarak istila ederse
şaşırmayın.
Tonami ili,
Japonya’nın Toyama eyaletinin merkezine yakın, tarım ile geçinen
şirin bir yer. Pirinç ve lâle ise tarımın en önemli mahsülleri.
Bunun dışında Tonami’yi en farklı kılan yerleşim şekli. Klasik
Japon tarzındaki ahşap inşa edilen her bir evin etrafında birkaç
dönümlük tarla mevcut. Şehir üç yüz yıldır bu yerleşim biçimini
korumuş. Mâlum, genelde evler ile tarlalar iç içe değil, ayrı
ayrı olan yerleşim yaygındır. Tonami’de ise bu yerleşim ile
ilgili çeşitli söylentiler dolaşıyor. Bunlardan biri, düz alana
kurulu bu yerde, 300yıl önce Tonosama’ya (yerel yönetici,
Osmanlı’daki “Bey” gibi) tarlaların az olduğu izlenimi vererek
daha az vergi vermek için böyle bir tarz seçildiği . Aradan
geçen üç yüz sene ise bu geleneksel tarzı bozamamış. Bu il, çok
sulak bir araziye kurulu ve bir de nehir geçiyor. Belediye,
bütün tarlaların yanından geçeçek şekilde bir kanal ağı yapmış
ve bu nehri bu kanala bağlamış. Nehrin bir ucundan giren nehir
suyu bütün tarlaların yanından geçiyor. Bu akıntı 24 saat devam
ediyor. Kanalın sonunda artan su, kanalizasyondan tahliye
edliyor. İşin ilginç yanı ise belediyenin tarlanın metrekaresine
göre çiftçiden su parası toplaması. Ekonominin yaşamın her
alanına girdiği bu örnekte açıkca gözüküyor. Çalışan, üreten ve
hizmet götüren anlayış bütün ülkeyi sarınca, dünyanın ikincisi
de birincisi de olmak en tabii sonuç olsa gerek, ne dersiniz?
Turhan Doğan
Tokyo Üniversitesi Yüksek Kimya Fakültesi
turhandogan@hotmail.com
Tokyo - 10.05.2005
http://www.sufizmveinsan.com
|