Mekke...
Nice ariflerin ayağının bastığı yer. Nice Evliya’nın el
yüz sürdüğü, nice padişah ve kralın diz çöktüğü mekân.
Âlemlerin varolma nedeninin memleketi... Allah Resulü’nün
teneffüs ettiği diyar, Resululah’ın sevinç ve üzüntülerini
paylaştığı şehir, Kâbe-i Muazzama’ nın heybeti,
gidenlerin etkilenmeden dönemeyecekleri yer.
İlk bakışta
hiçbir özelliği olmayan, iki dağ arasında kalmış çukur
bir alan. Trafik keşmekeşi insanın yüreğini ağzına
getirecek derecede, ama nasılsa, yine ucuz kurtuluyorlar.
Kazalar da oluyormuş. Kaza riski çok; devamlı korna sesleri,
kızgın ve celalli insan sesleri, insanın dikkâtini çekiyor.
Fevri ve yüksek sesle kavgacı bir insan seli. Bunlara rağmen,
muazzam ve güzel bir şehir. Ahmed Hulusi Bey’in
sohbetlerinde “Mekke celal esmasının tecelligâhıdır”
diye bahsettiğini duyduğum için yadırgayacak bir şeyim
olmadı...
Kâbe,
muhteşem Kâbe önümüzdeydi işte. Hemen yanımda Mısırlı
olduğunu öğrendiğim bir doktor, kendi önündeki hurmaların
bir kısmını önüme koyuyordu. Ben de hemen yanımdaki başka
Müslüman kardeşe önümdekilerden veriyordum. O da Endonezyalı
bir Müslüman’a veriyor ve iftar zamanına kadar Mısırlı
ile sohbet ediyoruz. O sık sık geliyormuş bana buradaki
enerjinin bütün insanlığa, bilhassa Müslümanlara yaşam
kaynağı olduğunu anlatıyordu.
Bir
gün önce umre yapmıştık, Kâbe’deki enerjiyi yaşamıştım.
Fazla spor yapamayan biri olmama rağmen, zemzemle alınan
abdest sonrası hiçbir yorgunluk hissedemedim. Bu arada Kâbe’de
bir bardak su ile abdest alanları gördüm, Üstad Ahmed
Hulusi’nin abdest konusundaki görüşünde ne kadar haklı
olduğunu düşündüm. Ayrıca, namaz kılma konusu, secdeler
uzun yapılıyordu ve biliyoruz ki Rabbimizle en yakın halimiz,
secde anıdır. Cuma namazı ayrı bir güzeldi, zira bizim alışık
olmadığımız Hint müziği tarzında okunan Kuran, bizi çok
mutlu etti. Şükrettik, Hak bu fiili bizden çıkardığı için
teşekkür ettik.
Medine,
cemal tecellisinin mahzarı olan yer; her yer sakin, korna sesi
yok, insanlar güler yüzlü, halk misafirperver, hatta
Medine’de mescidi Nebeviye’de bir genç yanıma gelip Arapça
bir şeyler dedi İngilizce, Türk olduğumu söyleyince, o da
İngilizce kendisinin dağıtım görevlisi olduğunu, kendisi
ile iftar yaparsam memnun olacağını söyledi, tabii ki bu
beni şaşırttı. Zira aynı ülkenin çok değişik insanlarına
rastlıyordum.
Resulullah
Efendimiz, Medine’yi kendine yaşayacak yer olarak tercih etmiş.
İslam’ın kıblesini de Mekke’ye çevirmiş; celal sonunda
cemal olduğu için var olmuş olabilir. Her şey yerli yerinde
ve güzeldi. Anlatılması pek mümkün olmayan bir yeri
anlatmaya kalkmak, yanlış ama dostlarımla paylaşmak en büyük
arzumdu, ola ki içine aşk düşerek yola çıkan olur.
Hakikâtte
Arş ve Beytullah Allah'ı bilen arifin kalbidir.
(Muhyiddin-i Arabi)
Hakk'ın rahmeti bizim günahlarımızdan büyüktür. (Muhyiddin-i
Arabi)
Bodrum
- 03.12.2002
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|