İnsanlar söylemeli, hocalar anlatmalı, ama bunu mertebelerin hakkını vererek yapmalıdır. Kendilerine Resulullah’ın buyurduğu gibi “Nasa aklının seviyesinde hitap edin” düsturunu elden bırakmadan hitap etmelidir.

Allah’ın marangozluk mesleğini lütfetmiş olduğu bir kişiye kimya mühendisliğinin bilgisini anlatman mümkün değildir. Anlatsan da, o bu ilmi tahsil etmediği için, bilmesi, anlaması mümkün olmaz. Ve ondan da bu beklenemez. Bunun için insanlar, mertebelere riayet etmeden hocalık yaparlarsa netice elde edemezler. Buna bir misal verilirse, ilkokul seviyesindeki birine üniversite dersleri verirsen, onu o öğrencinin anlaması mümkün değildir. Ama öğrenci sınıflarını geçe geçe mertebesini yükseltirse öğrenebilir.

İşte, nasıl ki ilkokulu bitirmeden liseye, liseyi bitirmeden üniversiteye gidilemiyorsa da, manevi eğitim açısından da şeriat bilgisini almadan marifet bilgisine erişmek mümkün olmuyor.
Bunun için daima çalışmalı, yaşa bakmadan bunun tahsilini yapılmalıdır. Bu tahsilin daima güzel ve iyi olması gereklidir. Karşılığı da ona göre olur.

Çalışman dünya işleri içinse karşılığı dünyada, maneviyat işleri için olursa manevi olarak verilir.Unutmamamız gereken şey, manevi âlemin de madde âleminin de sahibi Allah’tır.
Buraya kadar anlatılanlardan Allah’la kulları arasında birçok mertebenin bulunduğu anlaşılıyor, kula düşen de haddini aşmamaktır. Bunun için derler ki: “haddini bilmek en büyük ibadettir.”

İnsan hiçbir zaman Allah olamaz, insanın en alttan en üste kadar birçok mertebesi vardır.
Ama bu aynı şey demek değildir. Eğer öyle olsaydı, Şeytan ve Rahman aynı olurdu.
Şeytan ve Rahman,Yaratan’da birleşir; ama bu birleşme, Yaratan yönündendir. Onun dışında Şeytan şeytandır.Rahman da Rahman’ dır. Kul ile Allah da böyledir. Bunu güzel düşünüp mertebeleri karıştırmamak ve hududu aşmamak gerekir.

İnsan üst mertebelere çıktıkça Allah’a, alt mertebelere indikçe de şeytana yakın olur.
Bazıları” la” dan sonraki” illa”yı hazmedemeyip kendilerini onun yerine koymaya kalkarlar, ilimleri “ illa” ile derya olsa bile,kimse kendinin bir damla olduğunu unutmamalıdır.

Bir insan iç âleminde her şeyi yapabilir, buna kimse karışamaz.Fakat dış alemde her şeyi yerli yerinde yapmazsa problemler çıkar. Buna güzel bir misal verelim:
İnsanlar bir arkadaşının evinde seccadeleri yazıp namaz kılsalar, orası cami olur . Masaları donatıp rakıları koysalar, orası meyhane olur. Peki rakıları ellerine alıp bunu camide yaparlarsa veya seccadeleri alıp meyhaneye giderlerse ne olur? Her iki gurup da en azından gittikleri yerlerden kovulurlar. Onun için her şeyi yerli yerinde yapmak hududlara ve mertebelere dikkât etmek gerekir.

Bodrum - 04.06.2002
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail