Grek(Yunan) asıllı “mythus”
kelimesi, anlam olarak başlangıçlar zamanında olmuş olanları
anlatmak manasına gelir. Mitoloji, tarihsel zamanın ötesindeki
başlangıç zamanına dayanan öykü biçimidir.Esasında Mitolojiler,
kahramanlarının tabiatüstü varlıklardan oluştuğu başlangıçlar
döneminden birer kesittir.Yaratılışın başlangıcında meydana
gelen evrensel nitelikli olguların sembolik bir dille ifade
edilmesidir de diyebiliriz.
Mitolojinin dünyası bir bakıma eski kültürlerin dinlerinin
dünyasıdır.Bu tarz dünyalarda yer alan olaylar, dramlar adeta
zaman dışında efsanevi bir boyutta gelişirler.Bu dünya, esrarlı,
büyüleyici, garip ve ürkütücü olaylarla açığa çıkan üstün güç ya
da güçlerin dünyası olduğu için kutsal bir çehreye
bürünebilmektedir.Hatta denilebilir ki İlahi kökenli sembolik
ifadelerdirler.Çünki insanın sembolleştirme yeteneği olduğu için
İlahi kavramları beşeri kavramlarla özdeşleştirebilmektedir.
Mitolojik anlatımların pek çok özelliği vardır.Bunların en önde
geleni, zamanüstü oluşudur.Zaten bu nedenle de anlatımlarının
geçerliliği süreklilik arz edebilmektedir.Tarih ve zamanın
dışında şekillenen bir yapıya sahip olmaları aynı zamanda
mitlerin kahramanlarını da aktüel bir forma
sokabilmektedir.Esasında mitolojiler Kadim Medeniyetlerden
günümüze dek mutlak gerçekliğe ulaşma noktasında marifet
arayışlarının bir tezahürü olarak ortaya çıkmışlardır.Hayali ve
sembolik bir görünüm altında,varoluşun nasıl ve ne için
oluştuğunu anlatırken aynı zamanda dünyevi ve beşeri oluşumlara
da zemin oluştururlar.Bu amaca yönelik olarak varoluş modelleri
sunarlar.Böylelikle, dünyanın akli ve izah ve yorumunu aşan
bütün şeyleri güncelleştirip anlaşılabilir hale getirirler.
Mitolojik düşüncelerde zaman,birinci derecede önemlidir.Bunun
nedeni de içinde yaşadığımız şu anın Başlangıçlar zamanıyla olan
ilgisidir.Başlangıçlar zamanı,bütün hayati olguların adeta
kendisinden beslendiği,kudsi bir hisle kendisine bağlılık
duyulan bir merkezi noktadır.Fert, kendisini bu bahsettiğimiz
başlangıç zamanıyla ilintilendirerek yaşam sahnesine çıktığını
düşünür ve o zaman boyutunun bir nevi kahramanı olur.Böylece
efsane yeniden canlanır ve yaşama imkanına kavuşur.
Bu
noktada mitolojik düşüncedeki zaman boyutunun bireyin çıkmazlara
düşmesine neden olan bunalımlardan kurtulmasına vesile olduğunu
söyleyebiliriz.Bu aynı zamanda insanın, sonsuzluğu
sezinlemesiyle birlikte geçmiş ve geleceğin de ötesinde sonsuz
bir şimdinin varlığına olan inancını da pekiştirmektedir.Kişi,
sonsuzluğu çağrıştıran sonsuzluğu çağrıştıran kutsal zamanla
birleşmeye çaba harcar.Bu kutsal zamanı, İlahi düzende “An ı
Daim” olarak ifade edilen zaman boyutu olarak da
düşünebiliriz.Kişi bu boyutta zaman içinde zamansızlığı
yaşayabilmektedir.Zaman ve Mekan gibi kavramların zihninde
oluşturduğu blokajlardan sıyrılabilmektedir.Efsanelerdeki mecazi
anlatımlardan yola çıkarak hakikat boyutuna geçiş bir bakıma
mümkün olabilmektedir.Fert, mitlerde anlatılanları kendi özünde
bulup hissederek yaşamaya çalıştığı ölçüde varoluşa iştirak etme
çabası artmaktadır.
Bireyin kutsallık arzusunu ve kutsala olan özlemini
pekiştirmektedir.
Kadim Medeniyetler başlıklı yazımızda örneğin İsis ve Osiris
Mitlerinde önemli hakikatlerin mecazlarla şifrelendirildiğinden
söz etmiştik.Aynı durum Yuna Mitleri için de söz
konusudur.Mitlerin hayatın her safhasında uygulamaya alınması,
mitolojik kültürün ferdi ve toplumsal hayatı etkilemesine yol
açmaktadır.Birçok medeniyetin gelişmesinde Mitolojilerin önemli
yeri olmuştur.Medeniyetleri inşa eden insanlar, mitlerdeki
metafizik özellikleri kendi bünyelerinde keşfedebilmişler ve bu
yolla her şeyi evrensel bir sisteme bağlayabilmişlerdir.Külli
Aklın yol gösterici prensiplerinden ayrılmadıkları sürece
gelişmelerini sürdürebilmişlerdir.Bu çizgiden saptıkları zaman
da derinlikten ve estetikten uzaklaşarak birçok şeylerini
zamanla yitirmişlerdir.Batılı düşünür Guenon,bunu “Temel
İlahi Prensiplerden Uzaklaşma”olarak ifade etmektedir.
Kutsal kaynaklarda da Mitolojik Menkıbelere
değinilmiştir.Örneğin Adem’in cennetten kovulması, Tek Dil ve
Babil Kulesi,Yaratılış, Tufan, Eyüp Kıssası bunlardan
birkaçıdır. İlahi kaynakların bu özelliğinden yola çıkan
Sufilerimiz, eserlerinde öykü tarzına, mitlere yer vererek
hakikatin anlaşılmasında mitolojik unsurları birer köprü olarak
değerlendirmişlerdir.Mecaz ve sembollerin ihtiva ettiği
gerçekleri bizlere bu tarz efsanevi hikayelerle
anlatmışlardır.Örneğin Hazreti Mevlana’nın Mesnevi eseri,
Feridüddini Atarın Mantuk Et TAYR isimli eseri bunlardan sadece
ikisidir. Asya coğrafyasında doğup gelişen mitler, Doğu
kültürünü geliştirirken Avrupa’daki mitler ise Batı kültürünü
geliştirmiştir.Doğu Medeniyetlerinde öne çıkan en belirgin
özellik ise bütün bilgi kaynaklarının Metafizik mana ve manevi
yapının oluşturduğu prensiplere bağlı oluşudur.Örneğin Hint
Uygarlığındaki “Yedi Deva”, Perslerdeki “Yedi
Amşapand”,Kaldenin “Yedi Cüce Meleği”,
Kabalanın”Yedi Sefirotu”
Hıristiyanlığın “Yedi Baş Meleği”, İslam Tasavvufundaki ”Yedi
Kat Gök”anlayışları hep mitolojilerdeki gizli ve sembolik
bilgilerin yansımalarındandır.Bu bilginin yansımaları hemen
hemen tüm toplumların Mitolojik kayıtlarında yer almış ve köklü
bir tema olarak işlenmiştir.Gerek Doğu gerekse Batı mitlerinde
ifade edilen insanın yedili yapısı insanın ruhsal ve fiziksel
bağlantı noktalarıyla ilgilidir. Doğu’da “Şakralar” olarak ifade
edilmiş, Batı dünyasında da aynı isimle anlatılmıştır.
Şakraların açılmasıyla hedeflenen son nokta, insana kendi
miracını yaşatabilmektir.
Mitolojilerin ortaya çıkış dönemi olarak Antik Mısır Dönemi
verilmektedir.Bu dönemde bazı özel inisiyatik eğitimlerden
(örgütsel disiplin) geçen yetişmiş kimseler geldikleri ülkelere
döndüklerinde Osiris Sırları adı altında burada edindikleri
gizli bilgileri üç kat perdeleyerek ve mitolojik hikayeler
eşliğinde halka sunmuşlardır.Mısır’ın meşhur Ölüler
Kitabı,baştan sona Mitolojik sembollerle yazılmıştır.Kur’an ı
Kerimde yapılan cennet tasvirleri aynı temayla Ölüler Kitabında
da yer almıştır.
Bu
kitapta ayrıca görünen her şeyin aslında bir ve aynı şey olduğu
ve her şeyin Bir’in yansıması olduğu ifade edilmiştir.Yansımadan
kasıt,varlık tezahürleri ve varoluşlardır.Evrende varolan tüm
ruhları tek bir ruh yani Tümel Tek’in yüce ruhu (Ruhul Azam)
yaratmıştır.İşte büyük bilmeceyi çözecek anahtar bu sözlerde
belirginleşmiştir.Yine Ölüler Kitabı şunu der:
“Her ruh gökyüzüne doğru uçar.Amaçları Evrensel Ruh’da
erimektir.Evrensel Ruh,Ruhların Ruhu (Ruhul Kuds), İlahi
varlıkları yaratan esrarlı ruh olup bu İlahi varlıklar onun
şekilleri ve tezahür etmiş görünümleridir.O, bütün varlıkların
hayat kaynağıdır.”Burada bahsettiğimiz Büyük Ru inancı,
geleneksel Kızılderili Efsanelerinde inanç olarak yer
almaktadır.
Kısacası Mitolojilerdeki gizli sembolik sözlerin altında yatan
gizli mesaj şudur:
“İnsan,kendi
fizik bedenini yöneten yasaları fark ettiğinde ve idrak
ettiğinde evrenin kendi iç dinamiğini yöneten yasaları da
anlayacaktır.Böylelikle İlahilikle olan irtibatını fark ederek
özündeki İlahi güçleri açığa çıkarabilecektir. Nasıl ki en küçük
bir parça bile bütüne ait ise O da büyük evrensel hiyerarşinin
bir parçası olduğunu fark edecektir.”
Antik Mısr’ın öğretileri,Yunan
Mitolojisini de etkilemiş ve ana öğelerini oluşturmuştur.
“Engin göklerde de yeryüzünün
derinliklerinde de Tek olan varlık hüküm sürmektedir. Bu varlık
Zeus’tur. Çok latif aşk ve sevgi de O’dur kudretli kin de O’dur.
O,Yüce bir Kral ve Mürşitdir. Diyonizos ise Zeus’un oğludur.Yani
O’nun tezahür etmiş kelamıdır. (Hz. İsa’nın Kelamullah oluşu
gibi). Mekanı ise Yaşayan kalplerdir. O,KALPLERDEDİR. Sen de
bizler gibi olabilirsin.Gönül gözünle tüm bunları seyredebilir
ve yaşayabilirsin.Bizler ruhların kurtarıcılarıyız. Mıknatıs
misali biz insanları cezbederiz.”
Eflatun döneminde Yunan Mitine girmiş olan Narsis Miti de
dikkat çekicidir.Bu mitte Narsis isimli birinin kendine
aşık olması anlatılır.Fakat gerçekte bu, kişinin kendini
beğendiği anlamına gelmez.Narsis, hareketsiz bir şekilde bir su
birikintisinde beliren yüzünü görür ve hayran kalır.Gerçekte ise
suda yansıyan görüntü kendisi değil,kendi İlahi Benliğidir
(Özbenliğidir).Böylelikle en büyük sırrın kendi içinde saklı
olduğunu müşahede etmiştir.(Narsist Felsefenin kökeni de bu mit
olsa gerek).
Horus sembolleri,insanın içindeki İlahi gücün ve insanın İlahi
kökeninin mitolojik anlatımıdır.Yani manevi eğitimlerle açığa
çıkartılması istenen,insanın içindeki İlahi gücün
Mitolojilerdeki yansımalarıdır.
Bütün bu çalışmaların neticesi olarak insanlardan asıl beklenen
ise ilham almaya başlayarak kendi
başlarına üst ruhsal planlardan ve kendi serbest şuurlarından
bilgi çekip bu bilgileri aktarabilecek duruma
gelmeleridir.(Tahkiki Bilgi Düzeyi). Son olarak şu
tespiti yapabiliriz:
Mitolojiler,hakikat ilmine
ulaştıran birer köprü işlevi görmüşlerdir.Sırlar öğretisi
içindeki gizli bilgilerin sembollere büründürülerek
hikayeleştirildiği Mitolojiler,eğer doğru değerlendirilebilirse
çok önemli bilgileri içerdikleri görülecektir. İfade edildiği
üzere MECAZLAR,
HAKİKATİN KÖPRÜSÜDÜR.
İstifade Edilen Kaynaklar:
Dr.Sadık KILIÇ(Mitoloji,Kitabı Mukaddes ve Ku’an)
Ergun Candan(Antik Mısır Sırları)
ahad103@hotmail.com
27.06.2006
http://sufizmveinsan.com
|