Allah,
bunu aşağıda kutsal kitaplardan açıkça insanlara
Resûlü vasıtasıyla açıklamış ve neticede anlatılmak
istenen anlatılmış..”Cennet
ağaçlarından bir ağaca rastlarsanız, gölgesinde oturun
meyvelerinden
yiyin.”hadisi
uyarınca ve “ilimle gidilen yol aydınlıktır”kelamıyla
geçen hafta kaldığımız yerden konumuza devam ederek aşağıdaki
ayetleri sırasıyla yorumlamaya geçiyorum .İşin hakikâtini
artık her merak eden öğrenmeli ki, Hak’tan
gayrı bizim sahip olduğumuz bir şey yoktur, biz zaten O’na
aitiz..
Musevi
Mukaddes Kitaplarından :
(Mezmurlar-17-5)
: "Adımlarımı senin yollarında sâbir eyle ki ayaklarım
şürçmesin."
Diğeri:
(Emsali Süleyman-20-24) : "İnsanın adımları Rab’dandır.
İmdi bir adam kendi yolunu nasıl anlayabilir?"
Diğeri:
(Emsali Süleyman-19-21) : "Adamın kalbinde çok tedbir
var.Lakin sabit kalan Rabb’ın muradıdır."
Diğeri:
(Eremya-10-23) : "Ya Rab! Bilirim ki, insanın yolu kendi
elinde değildir.Kendi adımlarını doğrultmak, yürüyen adamın
elinde değildir."
Kur'an-ı
Kerim’den :
(14-İbrahim-4)
: "Allah istediğini delalete ve dilediğini hidayete götürür."
Diğeri:
(49-Hücerat-8) : "Ve doğru yolu bulmak Allah’ın kutuf
ve keremi ve nimetidir."
Ne
çalışmak ne çalışmamak, ne düşünmek ne de düşünmemek
elimizdedir. Çalışıp çabaladığımız ve bütün
kuvvetimizle düşündüğümüz halde istediğimizi elde etmek
de elimizde değildir. Çok çalışırız, çok düşünürüz;
belki pek az netice alabiliriz.Veyahut büsbütün ziyan da
edebiliriz. Hatta, “emeklerimiz boşa da gitti” deriz.
Veyahut gelişigüzel düşünürüz. Pek az çalışırız,
fakat belki nisbetsiz derece büyük kâr,bir fayda elde ederiz.
Çünkü, neticeye müessir olan, bizim irade ve ihtiyarımız
değil, Allah’ın irade ve ihtiyarıdır.
Şimdi
iradeden maksat, insanın bir şey yapmak istememesi ve
ihtiyardan maksat da o şeyin hususiyetini tayin ise, insanın
irade ve ihtiyar sahibi olması; istediğini yapar, istediğini
yapmaz,hatta iyi, faydalı, müsbet neticeli şeyler yapar ve
bunun aksinden kaçınıp kendini korur demek ise; herkes iyi
bilir ki, hakikât böyle değildir.
Gerek
fertlerin, gerek zümrelerin hayatında her şey herkesin istediği
gibi olmamıştır. Tarih, fertlerin,zümrelerin nedamet ve
ziyanla geçirdikleri günlerle doludur.İnsan ne kadar akıllı,
fikirli, ihtiyatlı da olsa, hayat; ani vak'alar [sürpriz]
lerle doludur. Çünkü Hakk’ın iradesi halkın iradesine hâkimdir.
Allah, kendi eseri olan tabiat kanunlarına tâbi değil hâkimdir.
O’nun kendi tertibi vardır ki, yürürlükte olan odur. Her
fert, her zümre o planda birer vazife almıştır.
Hadiseler,onları o planın hükümlerine göre faaliyete geçirmekte
ve her biri o umumi planda kendisine düşen vazifeyi yapmaktadır.Onun
için bazıları kârda, bazıları ziyandadır.
Kendine
kalsa insan hiçbir ziyanına kalkışır mı?Âlem için
matlub; neticedir. Bir fabrikada birçok tezgâhtar çalışır,
fakat hepsinin işi birbirinin aynı değildir.Hatta bazen zıddıdır.Fakat
hey'eti umumiyesinin faaliyeti neticesi hayırdır.Kimi ayırır,
kimi birleştirir, kimi bozar, kimi düzeltir, neticede güzel
bir iş meydana gelir.
İnsanın
hususi ve umumi hayatında nice hadiseler zuhur eder ki, hiç akılda
olmayan bu sürprizler, bir insanı saadetle veya felaketle karşılaştırabilir.Bunları
hazırlayan, tekamül kanunlarının icaplarıdır.Mesela insan
şımarır, fakat tekamül kanunu onu haline terk etmez.İnsan,
tekamül yolunu değiştirmeğe kalkar Onun da yakasına tekamül
kanununun eli yapışır.Her felaket münebbihtir.İnsanı ikaz
eder.Geri gitmek,durmak,yol değiştirmek; her istediğini
yapmak insanın elinde değildir. Allah’ın umumi planındaki
ve tekamül kanunundaki muradına mugayir haller,hareketler
birer aksülamel vücuda getirir. Acıları ile insanı karşılar
ve tekrar yoluna koyar.
Hangi
insanın iradesi, Allah’ın iradesine uygun olarak zuhur
ederse, o gayeye vasıl olur.Aksi halde teşebbüs, neticesiz
kalır.
*
* *
“İnsan
irade sahibidir. İstediğini yapar,istemediğini
yapmaz.”zihniyetine imkân vermek, mantıken de kabil değildir.
Çünkü :
1-Her
insan, kendi iradesinin neticeleri elde etmek için -kâfi ve
birbirleri ile müsavi varlıklara mâlik değildir.
2-Hayatta
neticeler, varlıklarla mütenasip de değildir.
3-İstenen
şeylerle elde edilen neticeler de uygun değildir.
İmdi,
üç esasa göre dünyada saadet ve muvaffakiyet için lazım
gelen varlıklara malik bulunmak, insanların irade ve ihtiyarında
olmadığı gibi, varlıksızların atiden ümitsiz bulunmalarına
da yer yoktur.Zira varlık Allah’ındır. İstediği kuluna
istediği zaman istediği taraftan bir kapı açar ve onu ummadığı
yerden varlıklandırır.
Beşeriyet
için hayatta en mühim fikir; en büyük manevi servet ve
kuvvet, işte Allah’tan bu ümidi beslemektir. Binaenaleyh,
herkesin en doğru ve en rahat olarak yapacağı iş;kendi varlığına
değil Allah’ın varlığına inanmaktır. Allah’ın
nihayetsiz varlığına,kuvvetine,alakasına bakarak atiden ümidvar
olmaktır.Ve en zaif şartlar içinde en büyük işleri bile
Allah’ın inayetiyle başarmak imkânı olduğuna inanmaktır.
Böylece hayatın ilk şartı Allah’a tam olarak inanmak, güvenmek
ve kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Rahatlık ve kuvvet;
teslimiyetten sonradır. Ve teslimiyet derecesindedir.
Bodrum
- 07.05.2002
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|