2. Bölüm

Allah, bunu aşağıda kutsal kitaplardan açıkça insanlara   Resûlü vasıtasıyla açıklamış ve neticede anlatılmak istenen anlatılmış..”Cennet ağaçlarından bir ağaca rastlarsanız, gölgesinde oturun  meyvelerinden  yiyin.”hadisi uyarınca ve “ilimle gidilen yol aydınlıktır”kelamıyla geçen hafta kaldığımız yerden konumuza devam ederek aşağıdaki ayetleri sırasıyla yorumlamaya geçiyorum .İşin hakikâtini artık her merak eden öğrenmeli ki, Hak’tan gayrı bizim sahip olduğumuz bir şey yoktur, biz zaten O’na aitiz..

Musevi Mukaddes Kitaplarından :
(Mezmurlar-17-5) : "Adımlarımı senin yollarında sâbir eyle ki ayaklarım şürçmesin."

Diğeri:
(Emsali Süleyman-20-24) : "İnsanın adımları Rab’dandır. İmdi bir adam kendi yolunu nasıl anlayabilir?"

Diğeri:
(Emsali Süleyman-19-21) : "Adamın kalbinde çok tedbir var.Lakin sabit kalan Rabb’ın muradıdır."

Diğeri:
(Eremya-10-23) : "Ya Rab! Bilirim ki, insanın yolu kendi elinde değildir.Kendi adımlarını doğrultmak, yürüyen adamın elinde değildir."

Kur'an-ı Kerim’den :
(14-İbrahim-4) : "Allah istediğini delalete ve dilediğini hidayete götürür."

Diğeri:
(49-Hücerat-8) : "Ve doğru yolu bulmak Allah’ın kutuf ve keremi ve nimetidir."

Ne çalışmak ne çalışmamak, ne düşünmek ne de düşünmemek elimizdedir. Çalışıp çabaladığımız ve bütün kuvvetimizle düşündüğümüz halde istediğimizi elde etmek de elimizde değildir. Çok çalışırız, çok düşünürüz; belki pek az netice alabiliriz.Veyahut büsbütün ziyan da edebiliriz. Hatta, “emeklerimiz boşa da gitti” deriz. Veyahut gelişigüzel düşünürüz. Pek az çalışırız, fakat belki nisbetsiz derece büyük kâr,bir fayda elde ederiz. Çünkü, neticeye müessir olan, bizim irade ve ihtiyarımız değil, Allah’ın irade ve ihtiyarıdır.

Şimdi iradeden maksat, insanın bir şey yapmak istememesi ve ihtiyardan maksat da o şeyin hususiyetini tayin ise, insanın irade ve ihtiyar sahibi olması; istediğini yapar, istediğini yapmaz,hatta iyi, faydalı, müsbet neticeli şeyler yapar ve bunun aksinden kaçınıp kendini korur demek ise; herkes iyi bilir ki, hakikât böyle değildir.

Gerek fertlerin, gerek zümrelerin hayatında her şey herkesin istediği gibi olmamıştır. Tarih, fertlerin,zümrelerin nedamet ve ziyanla geçirdikleri günlerle doludur.İnsan ne kadar akıllı, fikirli, ihtiyatlı da olsa, hayat; ani vak'alar [sürpriz] lerle doludur. Çünkü Hakk’ın iradesi halkın iradesine hâkimdir. Allah, kendi eseri olan tabiat kanunlarına tâbi değil hâkimdir. O’nun kendi tertibi vardır ki, yürürlükte olan odur. Her fert, her zümre o planda birer vazife almıştır. Hadiseler,onları o planın hükümlerine göre faaliyete geçirmekte ve her biri o umumi planda kendisine düşen vazifeyi yapmaktadır.Onun için bazıları kârda, bazıları ziyandadır.

Kendine kalsa insan hiçbir ziyanına kalkışır mı?Âlem için matlub; neticedir. Bir fabrikada birçok tezgâhtar çalışır, fakat hepsinin işi birbirinin aynı değildir.Hatta bazen zıddıdır.Fakat hey'eti umumiyesinin faaliyeti neticesi hayırdır.Kimi ayırır, kimi birleştirir, kimi bozar, kimi düzeltir, neticede güzel bir iş meydana gelir.

İnsanın hususi ve umumi hayatında nice hadiseler zuhur eder ki, hiç akılda olmayan bu sürprizler, bir insanı saadetle veya felaketle karşılaştırabilir.Bunları hazırlayan, tekamül kanunlarının icaplarıdır.Mesela insan şımarır, fakat tekamül kanunu onu haline terk etmez.İnsan, tekamül yolunu değiştirmeğe kalkar Onun da yakasına tekamül kanununun eli yapışır.Her felaket münebbihtir.İnsanı ikaz eder.Geri gitmek,durmak,yol değiştirmek; her istediğini yapmak insanın elinde değildir. Allah’ın umumi planındaki ve tekamül kanunundaki muradına mugayir haller,hareketler birer aksülamel vücuda getirir. Acıları ile insanı karşılar ve tekrar yoluna koyar.

Hangi insanın iradesi, Allah’ın iradesine uygun olarak zuhur ederse, o gayeye vasıl olur.Aksi halde teşebbüs, neticesiz kalır.

* * *

“İnsan irade sahibidir. İstediğini yapar,istemediğini yapmaz.”zihniyetine imkân vermek, mantıken de kabil değildir. Çünkü :

1-Her insan, kendi iradesinin neticeleri elde etmek için -kâfi ve birbirleri ile müsavi varlıklara mâlik değildir.

2-Hayatta neticeler, varlıklarla mütenasip de değildir.

3-İstenen şeylerle elde edilen neticeler de uygun değildir.

İmdi, üç esasa göre dünyada saadet ve muvaffakiyet için lazım gelen varlıklara malik bulunmak, insanların irade ve ihtiyarında olmadığı gibi, varlıksızların atiden ümitsiz bulunmalarına da yer yoktur.Zira varlık Allah’ındır. İstediği kuluna istediği zaman istediği taraftan bir kapı açar ve onu ummadığı yerden varlıklandırır.

Beşeriyet için hayatta en mühim fikir; en büyük manevi servet ve kuvvet, işte Allah’tan bu ümidi beslemektir. Binaenaleyh, herkesin en doğru ve en rahat olarak yapacağı iş;kendi varlığına değil Allah’ın varlığına inanmaktır. Allah’ın nihayetsiz varlığına,kuvvetine,alakasına bakarak atiden ümidvar olmaktır.Ve en zaif şartlar içinde en büyük işleri bile Allah’ın inayetiyle başarmak imkânı olduğuna inanmaktır. Böylece hayatın ilk şartı Allah’a tam olarak inanmak, güvenmek ve kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Rahatlık ve kuvvet; teslimiyetten sonradır. Ve teslimiyet derecesindedir.

Bodrum - 07.05.2002
hilbira@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail