Mutluluk

Başına “çok” kelimesini de aldı mı tadından yenmez olur mutluluk... Sürekliliği, değişkenliğe bağlıdır... Devamlı kendine yeni platformlar ve olaylar arar... Aynı yerde çok durmaz; şöyle bir bakar kendine  ve sönmeye başlar yavaş yavaş...
Farklı topraklarda yetişir; insanların onu aradıkları zamanlar ve mekânlar da ayrı ayrıdır...
Herkesin gözüne farklı görünen sihirli bir peridir mutluluk, kaynağını insanın kendi içinden alan. Tatmin edilesi bir noktadır içimizde.

Kimi bir kadının yanında bulurken onu, kimi yarılanmış bir bardağın dibe yakın bölümlerinde arar... Kimi zenginlik ve konfor sanırken, kimine göre de “yaşamak için bir yudum su, bir lokma ekmek, sade bir mesken yeter, gerisinin kaygısını çekmeye ne gerek var” düşüncesidir mutluluk.
Kimi aşındırır kapıları, karıştırır sayfaları, fır fır dönen düşünceler arasından bir pencere aralar birazcık olsun mutluluğa. Kimi bir ateşin arkasında olduğunu bilir ve yanarak ulaşır ona...

Ulaşılamamış bir adrestir mutluluk, tam onu bulduk derken başka bir adrese taşınan.

Psikoloji “kişinin içinde bulunduğu ortamda kendisine yönelik hiçbir tehdit baskı ve stres yaşamadığı, beklenti ve ihtiyaçlarının karşılandığı ya da karşılanmakta olduğu, kaygısızlık ve sevinç hali” diye tanımlarken mutluluğu, tıp, olaya sahip olduğu açıdan yaklaşıp bu anda kişilerde yüksek miktarda endorfin bulunduğunu tespit etmiş, sinir sisteminin doğal morfini olarak kabul edilen bu maddenin, vücut kimyasını “rahatlatan” bir özelliğe sahip olduğunu söylemiştir.

Konfiçyüs’ün bir sözü geliyor aklıma:
“Mutlu olmak için, içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin. Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur. Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları da daha alçakta. Oysa mutluluk, insanın boyu hizasındadır."

Aynen “Mutluluk, oldukça nadir hissedilen bir duygudur” diyen Rousseau’ nun belirttiği gibi, hepimiz geçmişin derinliklerine doğru dalar gideriz; kimi zamansa gelecekle ilgili planlarla yaşarız, içimizde geleceğe dair umutlar besleriz. Oysa gerçek mutluluk şimdiki zamandadır. Kendi varlığımızın, benliğimizin tümüyle farkında olduğumuzu hissettiğimiz andadır.
Fakat ne yazık ki, biz daha ona doyamadan kayar gider ellerimizden.

Ve cevap veriyor Tolstoy: “Nasıl mutlu olursunuz?” sorusuna:
-Sahip olduklarıma sevinerek , sahip olamadıklarımı ise hiç düşünmeyerek !...

Tasavvufta ise Hakk’a yaklaşma halidir mutluluk.
Olumsuz koşullar içinde, bu koşullardan kurtulma isteği içerisinde olan sıradan düşüncenin aksine,  bu koşullarda var sanılan varlığının yokluğunu hissedip yaşama halidir mutluluk.
İbrahim Ethem’in ipek çarşaf, atlas yorganda bulamayıp uğruna sarayını, tahtını terk edip yirmi yılını verdiği şeydir mutluluk.

Eski insanlar mutluluğun şu üç meziyette gizlendiğini söylemiş:

Görmemek ,
İşitmemek ,
Söylememek.

Bu durumda mutluluğun asıl anahtarı, insanın kaderi ile barışması ve hayatı yorumsuz olarak seyretmesi gibi gözüküyor.

İstanbul - 26.10.2006
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail