Şüphesiz, âlemler
için çok feyizli ve aynı hidayet olmak üzere, konulan ilk ev
(ma’bed), elbette Mekke’de olandır. Orada apaçık alametler,
İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse (taarruzdan) emin olur.
Ona bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin ) Beyti hac (ve
ziyaret) etmesi Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır.Kim
küfrederse şüphesiz, Allah âlemlerden gani (müstağnidir). (Ali
İmran 96-97)
Resulullah (sav)
buyuruyor ki:
Haccı mebrur (kabul edilmiş hac), müminin günahlarından anasından
doğduğu gün gibi çıkmasına sebep olur.
Bir ‘’ lebbeyk ‘’
nidası savruluyordu kıtalarca öteden.
Son bir kaç gün kalmıştı, Hak yolcularının hacı olmasına ve
ifa edilen mübarek görevin sonlanmasına.
Uçsuz bucaksız Arafat vadisine yerleşmiş milyonlarca can!
Bembeyaz kefenlerle ‘’ mahşer provası ‘’ yapıyorlardı Arafat’ta...
Vakfe için kurulan çadırlar hüccacla dolup taşıyordu.
Günahlardan arınarak yeniden doğmaya şahitlik ediyordu Arafat,
tıpkı asırlar öncesinde Resulullah(sav)’in veda hutbesiyle
gönüllerin yıkanmasına ve ciğerlerin bu son veda buluşmasıyla
dağlanmasına şahitlik ettiği gibi. Resulullah (sav) ‘ın, ‘’ Bir
kimse Arafat’ta bulunup da günahları affolundu mu acaba diye
şüpheye düşecek olursa imanından korkulur.” buyurması ile,
Arafat’ın günahların döküldüğü vadi olması müjdesi veriliyordu.
Bir kudsi hadiste
de Allahu Teala:
‘’ Arafat’ta benim emrime girdiğini vaadeden, bunu diliyle
telbiye eden, saçları, ayakları, Arafat’ın tozlarıyla tozlanmış
olan kullarımla meleklere karşı iftihar ederim.’’ buyuruyor.
Arafat’tan akşam
namazından sonra ayrılacak müstakbel hacıların ikinci durağı
Müzdelife’dir. Cemrelere atılacak yetmiş küçük taş da buradan
toplanır. Bayram günü güneş doğmadan Müzdelife’den ayrılarak
Mina’ya doğru yola çıkar mübarek beldenin yolcuları. Mina’ya
varıldığında ilk olarak Cemreyi Akabe, diğer bir tabirle ‘ büyük
şeytan ‘ diye bilinen cemre taşlanır.
‘ Bismillahi Allahu Ekber, recmen bişşeytan ve rızaen lirrahman ‘,
diyerek kendine musallat olan lain şeytanı görürmüşçesine, onu
ebediyen uzaklaştırmak üzere ve o niyetle yedi taş atarak
taşlar ebedi düşmanı..
Ve Kurban…
Evladını kurak bir
vadiye bırakmakla emrolunan İbrahim aleyhisselam, bu sefer de
İsmail’i Allah için kurban etmekle emrolunmuştur.
Yarın kurbanlarımızın başında, gözümüzün önünde canlanacak bu
sahne şöyle yaşanmıştı.
Mina’ya kadar
gelmişlerdi.
Kendilerini şeytan takip ediyordu.Durmadan İsmail’i Allah’a
isyan ettirmek için teşvik ediyor ve;
-Baban seni kesmeye götürüyor. Bırak, kaç. Sakın ona teslim
olma, diyordu. Fakat, her şeyi ile Allah’a yönelmiş olan
İsmail;
-Git ey mel’un. Beni Allah’a isyan mı ettirmek istersin, diye
ŞEYTANI TAŞLIYORDU…
Hz. İbrahim oğluna dönerek;
-Ey ciğerparem oğlum. Seni buraya kurban etmek için getirdim.
Allah öyle emrediyor, diyordu.İsmail;
-Babacığım! Allah’ın emrini neden geciktiriyorsun?
İnşallah beni asi değil, sabredici bulacaksın.
Allah emrettikten sonra, yüzüme bakmadan sür bıçağı.
Babalık şefkâti kuvvetini kesmesin. Gönlün burkulmasın, Allah’ın
emrindesin, diyordu.
İki tane canı
yoktur İsmail aleyhisselam’ın.
Emr-i ilahiyi yerine getirmek için babasının bıçağı boynuna
vurmasını ister.
Hazreti İbrahim ‘Bismillahi Allahu Ekber ‘’ der, bıçağını
İsmail’in boynuna vurur.
Vurur ama, ne mümkün!
Bıçak boynu kesemez.Bir vuruşta develerin kafasını kesecek olan
bıçak nasıl olur da İsmail’in boynunu kesemez?
Çünkü Allah ‘Kesme İsmail’imi ! ’ diye emretmiştir, gücü yeter
mi kesmeğe artık!
Böyle kulluk tecelli eder de Rabbimin rahmeti coşmaz mı o anda!
Hiddetlenir İbrahim Aleyhisselam, tekrar eder, üçüncü kez tekrar
eder.
Fakat ne mümkün! “Bu keskindi neden kesmez?” derken yanında
bulunan kayaya vurur.Sanki yumuşak bir peynir doğruyor gibi
dilim keser.Ama, İsmail’in boynunu kesemez.
O anda alışık olduğu bir hitap duyar arkasından.
Döndüğünde bir de ne görsün, Rabbinden kendine emir getiren
Cebrail Aleyhisselam, Rabbinin selamını verir ve:
-Ya İbrahim ! Allah senden de, İsmail’den de kulluğunuzu kabul
eyledi, İsmail’i bu koçla fidye eyledi, onun yerine bunu
keseceksin, der. Koç kurban edilir.
İşte şeytana taş
atarken de, kurbanı keserken de düşünülecek şey, Hz. İsmail ve
Hz.İbrahim ‘in kulluğu ve teslimiyetidir.
Canından çok sevdiği evladını Allah için kurban eden bir
baba ve canını Allah için vermeye hazır bir kul.
Şimdi Rabbimizle aramıza giren sevgilerimizi bir düşünelim.
Bizler Allah için nelerimizi kurban edebiliyoruz?
Dualarımızı bugün
Arafat’taki kullarının gözyaşlarına ekle Ya Rab!
Ö.Zeyneb EKİNCİ
muttakisahabe@hotmail.com
Kayseri - 03.02.2004
http://gulizk.com
|