Yerkürede günler geçerken gelecek, geçmişe dönüşüyor ve her an
oluşan değişimler birbiri ile ilintili olarak bir zincirin
halkalarını örüyordu.
İsa’dan
sonra iki bin
yılında 'insanlık bilinci' diye bir kavram yaygınlaştı. Ancak,
bu bilinç insanların ayakları altında idi. Geçmişten belki de
bakteri seviyesinden ve daha sonraki aşamalardan intikal eden
genler insanı maddeye sahip olma ve ötesini yok sayma durumuna
düşürmüştü.
İnsanlık tekamül ederken, geçmişten kalan genetik defoların
sonucunda ortaya koydukları davranışlardan kendilerini
kurtaramıyorlardı Beyinlerde hırs, kibir, hükmetme, ayrımcılık,
kıskançlık, cimrilik, gütme ve güdülme arzuları,
sadece bedeni tatmine yönelik
arzular... gibi defolar adeta insanların yaşam biçimi olmuştu.
Halbuki dinin tavsiyesi olan hükümler, insanları bu hayvansal
genetikten gelen defolardan kurtarıp
‘İnsan’
mertebesine tekamülü sağlayabilirdi. Ne var
ki,
değişik isimlerdeki bütün dinler çıkmaza girmişti. Şekilci,
taklitçi, nakilci olması ve tapınma dinlerine dönüşmüş
olmasından dolayı artık dinler
de
insanlara merhem olamaz hale gelmekte idi. Yinede orijinal-öz
TEK dinin (İslam
Dininin)
şekline
bile gösterişten uzak olarak sarılanlar, bu çıkmazdan
bir nebze de olsa çıkabiliyorlardı.
İnsanlık tamamen maddeci ve hükmetme sistemini benimsemişti.
Diğer insanları dolaylı yoldan köleleştirerek, ama adına asla
köle demeyerek ilerlemekte idi, medeniyet.
Bilimde daha on dokuzuncu yüzyılda başlayan devrimsel buluşlar
ve teoriler 21. yüzyılda insanlığın idealini bilgi ve elektronik
çağa hazırlamıştı.
21.yüzyılın başlarında kuantum fiziğinin teknik uygulamaları
hayatı kolaylaştırmaya ve karmaşıklaştırmaya başlamıştı.
Teknoloji
o kadar çabuk ilerledi ki, bir çağda artık dijital olmayan
hiçbir şey yoktu. Her
yerde
dijital yayın,
dijital otomobil, dijital kitap, defter dijital çanta, dijital
gözlük, dijital sinema,
hayatın her noktası artık dijital idi. Analog sistemler
müzelerde yerlerini almıştı. Bu dijital çağ ile elektromanyetik
kirlilik bütün yerküreyi kapsamıştı. Elektromanyetik yayınlar
bedenler üzerinde büyük tahribatlar oluşturmaya başladı ve
çocuklarda şimdiye kadar görülmemiş genetik hastalıklara sebep
oldu. Bu yüzden insanlık insan bedenine zarar vermeyen
genetiğini etkilemeden dijital sistemi kullanılan
elektromanyetik dalgalardan daha alt bir boyuta taşımak üzere
laboratuar çalışmaları başlatıldı. Çünkü mevcut sistem DNA'ların
yapısını bozacak, istenmeyen mutasyonlara uğratacak bir düzeyde
idi. Uzayda dünyaya ulaşan birçok dalgaların ve artık
birçok
serbest
parçacığın tespiti yeni geliştirilen cihazlar ile kolayca
mümkündü ve ışığın hızına bağlı olarak galaksideki, hatta yakın
galaksilerdeki birçok yayınım tespit edilebiliyordu. Bilim ve
teknolojinin geldiği bu düzey sayesinde insanların dijital
sistemi daha mikro düzeydeki dalga yapılar ile gerçekleştirmesi
de zaten kolay gözüküyordu. Yapılan laboratuar deneyleri
devam etti. Aradan
geçen uzun bir zamandan sonra bu deneyler gösterdi ki, dalga
boyu ne kadar mikro düzeye inerse insin, farelerin, tavşanların
genetiğini birkaç nesilde değiştiriyor ve istenmeyen yeni
genetik değişimlere sebep oluyordu. Deneyler sırasında belli bir
noktaya gelince laboratuar ortamında yapılan test yayınlarında,
alıcılarda belli parazitler gözlemlenmeye başlandı. Bu bütün
dünyaya bomba gibi düşen bir haber oldu. Sanki uzaydan bir yayın
keşfediliyordu. Spekülasyonlar aldı başını gitti. Hani şu bilim
kurgu romanlarında olan biçimde;
uzayda
bir medeniyet bizden ileri seviyede ve nihayet bizim
teknolojimiz onların yayınlarını alacak bir seviyeye mi
geliyordu? Parazit olarak tespit edilen yayınlar, bu dalga boyu
aralığı ve deşifresi üzerine büyük yatırımlar yapılmaya
başlandı. Dünyadaki en yüksek seviyedeki matematikçiler de diğer
bilim adamlarıyla bu alınan yayınları çözmek üzere ortak
çalışmalara başladı. Teorik matematiğin ulaştığı birçok teorem
bu yayınları çözmede denendi. Bu yayınlar klasik bir
model izlemiyordu.
Alışılagelmiş elektromanyetik dalgaların çözümlerinde kullanılan
modeller bu yayınları parazit olarak çözümlüyordu, ancak daha
karmaşık model ve teoremler kullanılarak bu dalga aralığından
gelen yayınlar deşifre edilebilir görüşü hakimdi.
Turhan Doğan
Tokyo Üniversitesi Yüksek Kimya Fakültesi
turhandogan@yahoo.com
Tokyo - 12.04.2005
http://www.sufizmveinsan.com
|