Allah’ın
esma ve sıfatları Rahman sıfatının tecellisinden tecelli
eder, yani Rahman bütün isimlerin anası ve babasıdır.
Rahman’ın tecellisi tüm isim ve sıfatlara hakimdir. Bu
anlamda Rahman’ın tecellisi hiç kesintisiz devam etmekte ve
onun verdiği nurla esma ve sıfatlar görevini yapabilmektedir.
Rahman
öyle bir tecelli ki, içinde her türlü efal bulunmaktadır.
Her efalde, ancak tecelli edilenin istek ve arzularına göre dağıtım
yapılmakta, her birey kendine lazım olacak şekilde
nasiplenmektedir. Bu nasiplenmenin de
asla bireyin kendi aklının istediği değil, yaratıcısının
kendisine layık gördüğü bir nasiplenme olduğunu idrak
etmek mümkün. Bunun nedeni, Allah’ın Rahim esmasının
tecellisinin görülmesidir, yani Rahman’da her türlüsü
bulunmasına rağmen, Rahim’de merhamet vardır; Rahman’ın
Rahim’e dönüşmesi gerekiyor ki, Allah’ın verdiği
rahmetle yaratılanlar yaşamına devam etsin. Rahman’da acı,
Rahmet’ te merhamet vardır.
İnsani
duygulara indirgediğimizde erkek ve kadında Rahman ile
Rahim’i fark etmek mümkündür. Kadında rahim organı vardır.
Üreme, rahimde gerçekleşir. Yaratma fiili kadınların rahim
organında meydana geliyor. İnsan, çoğalarak Hakk’ın bu
alemdeki istediği doğrultudaki görevini Rahmet’le yapar.
Rahmet’le yaşar ve Rahmet’le öteki âleme intikal eder.
Rahman’ın
Rahmet’e dönüşmesi, yaratılanların selameti olarak görünüyor.
Allah’ın buradaki muradına göre; Rahman ve Rahim esması
Hay esmasına tesir ettiğinde her şey hayat buluyor. Bu hayat
müsbet ve menfinin hayatı oluyor. Menfi ve müsbetten biri
olmazsa olmaz. Menfi, bu alemde eksiyi; müsbet de artıyı
simgelemektedir.
Müsbet
ile menfi bir olunca tekamül gerçekleşiyor. Menfi müsbeti
tetiklemedikçe Rahmet oluşmuyor. Hakk’ın gözünde ne menfi
ne de müsbet farklı olmasına rağmen, bize göre müsbet ve
menfinin talepleri mutlaka var. Menfinin yanına müsbet, müsbetin
yanına da menfi yaklaşmaz. Bu durumda her şeyin taraflı olduğu
bir ruh yapısı olmalı.
Fakat
müspet yönde yaratılmışlarda öyle bir ruh yapısı var ki,
hem müspeti hem de menfiyi reddetmiyor, yalnız müsbet yönde
fiil ortaya koyuyor, ancak ikisini cem etmiş bu ruh yapısı
asla taraflı olamaz. Ama menfi fiilin sahibi olmak istemez;
menfiyi işleyeni görünce onu küçümsemez, merhametinden
dolayı ona acır. Objektif bakıldığında asla acınacak hali
olmayan birey, deruni anlamda bakıldığında, çok zavallı ve
merhamete muhtaç görünür.
İhtiyacı
olmak ayrı, ihtiyaç hissetmek ayrı şeyler gibi görünüyor.
insani duyguların en mükemmeli kemale ermiş duygulardır. Din
insanda imanla başlar, takva ile devam edip kemalâtla sona
erer. Kâmil insanı Kur’an, "onlar ki kazandıkları zaman sevinmez kaybedince üzülmezler." diye
tarif ediyor. Ayrıca" (Ruhen)
ölü iken insanlar arasında yolunu bulması için kendisine
ışık tuttuğumuz kimse, hiç içinden çıkamayacağı derin
karanlığın içine (gömülüp kalmış) biri gibi olur mu?(amâ)
Böyle hakikâtı inkar edenlere, yaptıkları güzel görünür.
(ENAM / 122 ) ayetinde
de kendine ışık tutulan kişiler ifadesiyle de yine
Kâmil insana işaret ediyor.
Bodrum
- 19.11.2001
http://sufizmveinsan.com
|