Saat ve Yakınlık



İnsanların “Son” hakkındaki inancı, onun çok uzun zaman (Dehr) sonra olacağı şeklindedir.

45:24. Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman (Dehr) helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.

Halbuki Kur’an’da bahsedilen Saat,
Dünya’ya Sema’dan büyük çaplı bir kütle çarpması ile birlikte yaşanacak yıkım Saati ve Bunun arkasından bir zaman dilimi sonrasında yeryüzünde gerçekleşecek Kalkış Saatidir.

İnsanların inanmadığı şey, Bu erken yıkım Saati ile birlikte arkasından gelecek diriliş Saatidir.
Ölüm ve Diriliş Arasında geçen zamanı ve diriliş Saatini Allah bilir.

Kalkış zamanına kadar geçen zaman devresi ne kadar olursa olsun, insanlar Kalktıklarında sanki aradan bir Saat geçmiş gibi hissedecekler. Yani öldüğümüzden hemen bir Saat sonra kalkmış gibi hissedeceğiz.

Gece yatmış, derin bir uykudan sonra sabah kalkmış gibi. Yatış ve kalkış birlikte anılıyor. Sabah çok yakın değil mi?

Kur’an’da “Ne kadar kaldınız” (Kem Lebis..) sorusu, Hep yerde ölü olarak kalma süresi için sorulmuş bulunuyor. Yani yerde kalma süresi “Dünya hayatında ne kadar yaşadınız” değil, “yerde ölü olarak ne kadar kaldınız” sorusunu içermektedir. (2:259, 18:19, 23:112)

Hesap gününün yakınlığı zihinlerde kaybolmuş, “uzak bir olay” imajı ile insanlar gaflete daha yakın olmuşlar. Halbuki Kur’an’ın verdiği “yakınlık” mesajı doğru alınsa, inananların bu değerlendirme (Din-Deyyan) günü hakkındaki hassasiyeti, haşyeti ve belki ilgisi artar.

İnsanlar yatış ve Kalkıştan hemen sonra “Rabbin Kim?” “Kitabın ne?” gibi Sorgulamaya, hesap ve Azap ile aynı kalkış gününde karşılaşır. İnsanların tekrar Dünyaya dönüş talebi ve sonucu görünce azabın tehir edilmesi talepleri de bu kalkış ve sorgulanma Gününde olur. Bu gün insanlar Beyinli ve kemikli şekilde somut bir yaratılışta ve sorgulanmaktadır.

Nebi Aleyhisselam’ın savaşta ölen düşman Ölülere hitaben: “Rabbimin bana vaad ettiğini gerçek olarak buldum, siz de size vaad edileni gerçek olarak buldunuz mu?” (7:44.) sorusuna göre “onlar sizi işitir mi ya Rasulallah?” sorusuna “sizden daha iyi işitirler” cevabı, şudur:
Rasulullah Nübüvvet gözü ile küffarın içinde bulunacağı zor durumu gelecekte olacak bir olay olarak değil, EL AN olarak GÖRMEKTEDİR.

Onlar orada ne iyi duymakta ve ne iyi görmektedir. (19:38.) Sizden daha iyi işitirler dediği budur. Çünkü Ölüler, ölü iken işitmez (27:80.).
Ölü bir insan tamamen bilinçsizdir. Rüya dahi Beyin’e bağlıdır.
Arada geçen zamanı, bizlerden yakınlığı yetersiz olanlar, olayı uzak gören ve şaşıranlar anlamında, önemsiyoruz. Halbuki bu durumumuz, yakınlık zaafından başka bir şey değildir.

7:44. Cennet ehli cehennem ehline: “Biz Rabbimizin bize vaad ettiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenir. "Evet!" derler. Ve aralarından bir çağrıcı, “Allah'ın lâneti zalimlerin üzerine olsun!” diye bağırır.
19:38. Onlar, bizim huzurumuza çıkacakları gün ne iyi işitirler ve ne iyi görürler Fakat o zalimler, bugün açık bir sapıklık içindedirler.
27:80. Bil ki sen ölülere işittiremezsin, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da dâveti duyuramazsın.

Her varlık kendisine ait bilgiyi ve bilinci taşımaktadır. Fakat insan bilinci gibi değil, insanın da bilinci; beyni, kalbi ve fiziksel yapısı ile bütündür ve nefsi / bilinci, Fiziksel yapısından / yaratılışından ayrı değildir. Fizik varlığı olmayan bir varlık (varsa), insan değildir.

Sonsuz Vücud, Onun vücududur. O, varlık içinde veya altında bir varlık değil, Varlık onun altında bir sıfatıdır. Bilinç onun bilincidir.

Yaratılan herhangi bir varlığın, tüm Evrenler dahil, varlıkta kalabilmesi için muhakkak Ondan perdelenmesi veya gölgelenmesi gereklidir. Aksi halde Onun Sonsuz nuru ile bir an doğrudan teması halinde varlıkta kalması mümkün değildir.
O, Her noktaya o noktanın kendisinden daha YAKIN ve onun bizzat bilgisidir.

İnsanların sonraki yaratılışı, önceki yaratılışındaki kazanımları ve yaşantısındaki yönelimleri genlerine işlenerek belirlenir. İnsanların sonraki esas yaratılışı, kendi öncesine bağlanmıştır. Zulüm yok, haksızlık yoktur. Çünkü İnsanın içinde bulunduğu durum, tamamen kendi önceki özgür tercihi ve seçimidir.

İkinci olarak da, Kur’an’ın zikrettiği yıkılış Saati, İki ayrı yıkılıştır. İlki Dünyanın sonu, diğeri Güneşin çöküşüdür. Birincisi erken – yakın zamanda aniden gelecek bir olaydır. İkincisi Milyarlarca yıl sonraki yıkılıştır.

Bunların zihinlerde birbirine karışmasının bazı sebepleri şunlardır: Yıkılış Saatinde 1-Güneşin ve yıldızların sönmesi görünümü, 2-Büyük bir ısınma etkisi ile denizlerin kaynaması.
Bunlar aynen ilk yıkımda da olur şöyle ki;
Dünyaya Semadan büyük çaplı bir kütle çarptığında olacaklar, aynen Kur’an’ın tarif ettiği sahnelerdir.
Mağma tabakası (toprak, dağlar, kıtalar) karışır, altta bulunan basınç ve ısıdan erimiş haldeki ve binlerce derece sıcaklıktaki sıvılaşmış maden tabakası yeryüzüne çıkar, (yer ağırlıklarını çıkarır – Uhricetil ardu eskaleha) Dağlar yerinden sürülür (süyyiretil cibal) Denizler coşar ve kaynar (succiretil bihar).
Öyle büyük bir toz ve buhar tabakası tüm atmosfere karışır ki; Güneş ve yıldızlar uzun süre görünmez olur, yer yüzeyi yer altındaki karanlık gibi karanlık olur. (Küvviretil şems) buradaki küvviret, Sarmalanmak yani İngilizce’de de benzer kelime olan Covered gibidir.
Burada sarmalanan, yeryüzü atmosferinin, uzun süre, gök yüzü görünmeyecek şekilde gaz ve toz tabakası ile tamamen sarılması, koyu ve çok kalın bir duman tabakası haline gelmesidir. Yani Güneş ve yıldızların ışığı tamamen görünmez olur.

Evet, İnsanlar Kalkış Saatine inanmıyor, bunun uzak bir ihtimal olduğunu düşünüp yakınlığı kaybediyorlar. Çünkü; İnsanlar Ahireti olan, Tasarımcı ve özellikle Bilinçli bir tek Yaratıcıya yeterince inanmıyor.

Yaratılışı çeşitli bilinçsiz kavramlara bağlıyorlar. Halbuki bunlar yaratılışta kullanılan melekelerdir. Yaratmak için gerekli kabiliyetleri YOK. İnsanlar, O’ndan başka yaratıcı OLMADIĞINI görmüyorlar. Ondan başka yaratıcı YOK.
Bunu anlamak için Dikkât edin; Allah’tan başka, Yaratılışı izah için onun makamına konulan tüm kavramların tek tek veya tümünün birlikte “kendilerine ait yaratma kabiliyetleri OLMADIĞINI” görün. Bunların yaratılışta Yaratan Rahman tarafından KULLanılan melekeler olduğunu görün.
Bunların 1. Bilgisi  2. Tekniği 3. Hesap-denge ve 4.Tasarım-üretim (İnşa) kabiliyeti YOK.

Kur’an’ın Bu Mesajını anlamıyorlar, Mesajı eski putperestlere karşı zannediyorlar, ayetleri Lahitleştirip tarihe gömüyorlar, saygı duyulan, fakat etkisiz halde zannediyorlar. Halbuki Mesaj, hem eskilere hem de özellikle bugünün bilgi çağına ve bu modern yanlış zanlara karşıdır.

Turgut Sak
İstanbul-11
.01.2005
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail