On
ikiden vuranlar, her şeyi akla dayalı olarak irdeleyenledir
tabiri caizse.
Yarım
akılla veya duygusallıkla alınan kararlar ve yapılan davranışlar
sonucu zor tamir edilen, hasarlı kazalara yol açabilir insanın
yaşam trafiğinde.
Ömür
otobanında kendi kendisinin trafik canavarı olmuştur birey.
“Bir
bölü iki hoca dinden eder ,
bir bölü iki doktor candan eder” sözü aklı baz
almayan anane, örf ve adete dayanan uygulamalar sonucu doğmuştur halkın edebiyatında.
Ancak
tüm bunlara rağmen, yarım olanlarla iş yapma kabiliyetsizliği
ve yetersizliği yine halka aittir.
Hani derler ya “alan olduktan sonra neden satmasın Topkapı
Sarayı’nı da Sülün Osman.”
Kendini teslim eden olmadıktan sonra, neden olmasın yarım
doktorlar ve yarım hocalar.
Mazeretin para etmediği evrensel sistemde mazeretle yaşamasını
becerebilenler, kendilerini ten kafeslerinin ardına hapsetmiş,
küçük ama gerçekle alakası olamayan
sanal yaşamlarında mutluluktan uçmaktalar nereye uçtuklarını
bilemeden.
Ruhbânlık mantığını küllen reddeden İslâm, “din adamı
sınıfı” diye bir sınıfı da katiyen kabul edemez.
İnsan
Allah’ın sureti üzerine var olduğuna göre, Resuller,
Nebiler dahi Ruhbân olarak algılanamaz.
Tüm
bunlar böyle iken, yetersiz ve yersiz açıklamaları gündeme
gelen kurumlar ektiğini biçmeye başladıklarından endişeye
kapıldılar.
Tabanı olmayan ve ilme dayanmayan çözümlerle yeni çıkmaz
sokaklara soktular insanların akıl araçlarını.
Artık geri dönme imkânı neredeyse zor, insanlar birbirlerine
kapamışlar tek yönlü çıkış yollarını.
Geçenlerde
“satanist” olarak basında lanse edilen ve genelde zengin
aile çocuklarının intihar serisine bir yenisi daha eklenince
depreşti basın ve konu üzerine kendi tarzına özgü kısa
vadeli yaklaşımlar ile attı başlıklarını.
Buna daha sonra cumaları dolar hutbesi vererek dinle devlet işlerini
bir kez daha kesin bir çizgiyle ayıran Diyanet eklendi.
Bu
hutbeden sonra Kur’an’da dolar ile ilgili ayetler ve hadis
kitablarında da bu konu ilgili hadisler bulamasam da dinini araştırmakta
olan acemi biri olmanın hafifliği ile “sayın büyüklerimiz
bizden daha iyi biliyordur “ diyerek evimin bir köşesine
sessizce çekildim.
Satanistlikle
hakkında, diyanet fetva hattının verdiği cevaplar da o kadar
aydınlatıcı ki, soranın gözü aldığı ışıktan kamaşıyor,
eskisinden daha fazla göremez hale geliyordu:
Soru:
Satanizm nedir?
Dolar hutbecilerinin cevabı: “Dinimizde satanizm çok günahtır,
dinimiz böyle şeylere icazet vermez”.
Buyur
buradan yak!... Zaten bu gençler bu cevabı bildikleri, din
dayatmalarına karşı gelmek, radikal olmak için seçmiyorlar
mı bu alanı?
Yani dinimiz, “evet satanizm iyi bir olgudur” dese bu gençler
neden olsunlar ki satanist?
Oysa
satanizmin özü olan şeytan nedir, kimdir?
Kur’an’da şeytanla ilgili ayetler nelerdir?
Hadislerde bu konular nasıl ele alınmış?
Bunlar
bilinmedikten sonra, kimin fetvası kime faydalı olur?
Satanist
eğilimde olan genç arkadaşlarımıza anlatmakta fayda gördüğüm
bilgileri dile getirmek istiyorum, en azından bu konuda biraz
araştırıp daha bilgi sahibi olsunlar diye:
İnsanın
dünya üzerinde var olmadığı dönemlerde yeryüzünde bilgi
olarak diğer varlıklara galebe çalan bir yaratılmış vardı
ki, o günkü adı Azazil idi.
Azazil Allah’ı bilecek düzeyde ilme sahipti. Hatta Allah ile
mukamele edecek bir gücü de mevcuttu.
Azazil, Allah’a O’ndan başkasına secde etmeyeceğine dair
söz de vermişti.
Dünya
üzerinde arzın değişen kimyası sudan başlayan hayatla
beraber bambaşka canlı türünü ortaya koydu, Azazil’in mikrodalga
ışınsal yapısından daha atıl bir yapıda olan hücresel yaşam
sahibi yani balçıktan yaratılmış İNSAN.
Gerçek
manâda kendi kendini sorgulayan insanın varolması, Dünya üzerinde
olan değişikliğe ilk tepkinin de ortaya konulmasını
geciktirmedi.
İnsan
gerçeğini ilk kabul etmeyenlerden biri olan Azazil,
Allah’tan başkasına secde etmeyeceğine dair olan sözünü mazeret kılarak İnsandaki Bütüne ait olan tüm özellikleri inkâr
etti, Allah ile Âdem arasında düştüğü ikilemden dolayı
İLTİBASA düşen manâsında İBLİS vasfını yapıştırdı
kimliğine.
Kendini
kendi ile perdelediği bu gerçekten örtülü kalması
nedeniyle küfre düştü.
Kendini
tanımada ona vesile olacak insanı yadırgaması, insandan uzak
düşmesine ve Şeytaniyet vasfı ile anılmasına neden oldu.
Onunla
ilgili en anlamlı sözlerden biri de ; “Kıyamet gününe
kadar bana mühlet ver ve ben onlardan iman sahibi olmayanları
yolundan saptırayım” ayeti oldu.
Ve
istediği mühleti de aldı.
O
gün ve bugündür işini en iyi yapanlardan biridir eski adı
ile Azazil namı diğer Satan(şeytan)...
Elbette
her yaratılmış gibi kendine has özellikleri var bu varlığın
ve en önemli özelliği Kur’an tabiri ile “Mesemmata işleyen
ve zehirleyen dumansız ateş” bugünkü teknoloji ile “ışınsal
yapıda olması gerçeği ile beyne gönderdiği impulslarla
insanın sanrı ve düşünce dünyasında oluşturacağı
hareketlenme ile insanı zehirleyen” bir varlık.
Belki
de birçok insanda olmayan güçlü özelliklere sahip.
Ne
olursa olsun, şunu akıldan çıkarmamak gerek, insan bir
bilgisayarın işlem yapma hızına sahip olmasa da, bir
bilgisayar gibi veri oluşturup saklama şansını kullanamasa
da asla bir bilgisayardan aşağı bir varlık değildir.
Zira
bilgisayarı kendi bulup icat etmiş ve sonra da zamanla geliştirmiştir.
Siz
bilgisayarınıza tapmadığınıza göre, sizdeki özelliklerden
sade milyarda birine sahip olan Satan’ın size ne faydası
olabilecek ki?
Sizin
kendinizde bulunduğundan henüz bihaber olduğunuz güçleri
ortaya çıkarmanız , üzerinizde oturduğunuz hazinenin kapağını
açmanız için ölüme kadar vaktiniz varken, emin olun bunu
sizden daha iyi fark eden Satan :
“Sizlere
Önden, ARKAdan, SAĞdan ve SOLdan yaklaşarak” bu hazinenin
anahtarını unutturmak istemekte.
Biraz
huzur ve sükunet içinde kendinize ayıracağınız vakitte, geçmişinizin
sizin önünüze geçerek gelecek için atacağınız adımları
engellemesine izin vermeyin.
Çok
sevdiğiniz birinin sizi terk etmiş olması, gelecekte
sevilecek başka kişilerle karşılaşılmaması anlamına hiçbir
zaman gelmeyecektir.
Hatta
bir önceki deneyiminizi yeniden seveceğiniz insanlara taşımak
bambaşka bir hazzı da getirebilir beraberinde, böylece Satan
Amca’nın size arkadan yaklaşmasını önlersiniz.
Gelecek
endişesini bir kenara atmaya çalışın, zira bugünün endişesi
size yeter. Efendimizin dediği gibi : “Kuşların
rızkını tayin eden , en sevdiği yaratığı unutacak değildir
elbette” .
Gelecek
kaygısı, ancak insanın kendine güven ve iman duygusu ile aşılacak
bir tasalanmadır.
Ve
toplumsal ilişkilerinizde karşınızdaki kişinin de en az
sizin kadar değerli ve övülmeye layık olduğunu idrak
ederseniz “satanın” sağdan ve soldan yaklaşımlarını da
kesersiniz.
Allah’ın
yeryüzüne bahşettiği en büyük onurun insan olduğunu hatırladığınızda
bu onurdan vazgeçirecek bir başka nedeni bulmanız mümkün
olamayacaktır.
İstanbul
- 01-03-2002
http://sufizmveinsan.com
|